İZVİNİTE

Güven, anlayış bekliyorsak bu karşılıklı olmalı.
Yani iktidar halktan destek istiyorsa, “Tamam geçmişte hatalar yaptık, hatta çokça kez tekrarladık, ama artık anladık, birlik olalım” diyorsa, öyleyse bunu eylemleriyle ortaya koyacak, değil mi?
Koymuyorsa, ki koymuyor, yaşananlardan ders almamış, düzelmemiş demektir.
Ya da samimi değil, bizimle istihza ediyor demektir.
O zaman biz de hatırlatacağız..

Bugünkü saray hükümeti mensupları, FETÖ denen (Türk milletinin tarih boyunca gördüğü göreceği en sinsi en tehlikeli) örgüt ile beraber;

TÜRK Silahlı Kuvvetleri’nin genelkurmay başkanını ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırdılar; idam yürürlükte olsa ASACAKLARDI. Donanmasını linç ettiler; gemilere verecek komutan kalmadı. Savaş uçağı kaldıracak pilot bırakmadılar; sonra emekli edilenleri, özel şirketlere geçenleri geri çağırdılar.
Ömrü terörle mücadeleyle geçmiş neferlerimizi, teröristlerin gizli tanıklıklarıyla terörist diye yargıladılar. Bebekkatili sorgulayan komutana, otuz yıl ceza verdiler.
FETÖ’yle gladyoyla süperNatocularla birlikte şu güzelim ülkenin vatansever değerlerini zindanlara attılar.
Politikacı, gazeteci, yazar, hukukçu, vs. hiçbirinin gözünün yaşına bakmadılar.
Kim Atatürkçü kim milli ise paketlediler.

Sonra tuttuk Rus uçağını Suriye hava sahasında vurduk.
Biri çıktı emri ben verdim, uçak bizim hava sınırımızı geçmişti dedi.
Berikisi haberim vardı, bilgim dahilinde dedi. Özür falan dilemeyiz, özür dilemesi gereken bir taraf varsa bu biz değiliz dedi.
(Sonra Ruslar harita yayınladılar: https://bit.ly/2xfBLYV )

Aradan zaman geçti, bizimki, Putin’e Rusça mektup yazdı, ‘İzvinite’ dedi. Sayesinde Rusça kelime öğrendik; “Özür dilerim, beni affedin” demekmiş.
Türkiye’nin Rusya’ya ait bir uçağı vurmak gibi bir niyetinin hiçbir zaman olmadığını söyledi.
Yaşananlar nedeniyle çok üzgün olduğunu, Türkiye ve Rusya arasındaki dostane ilişkilerin yeniden canlanması için ‘mümkün olan her şeyi yapmaya’ ve bölgedeki krizler karşısında işbirliği ve terörizmle mücadeleye hazır olduklarını söyledi.
Sanki kendisi o dönem Jüpiter’in cumhurbaşkanıymış gibi, hiçbir sorumluluk üstlenmeden bütün suçu tek başına FETÖ’nün üzerine yıktı.

Özrün üzerinden 18 gün geçmişti ki, Rus uçağını düşüren FETÖ bu defa darbeye kalkıştı.
14 Temmuz’da Türkiye’ye gelen ‘Enişte’ lakaplı (Putin’in baş stratejisti, analist) Aleksandr Dugin, yetkili ve ilgilileri uyardı.
Yani darbenin önlenmesinde Rusya’nın katkısı büyüktü.

Sonra Rusya’nın büyükelçisi, Başkent’in göbeğinde fetöcü polis tarafından arkasından vurularak katledildi. Suikastçinin neden canlı ele geçirilemediğine halen akla yatkın bir cevap verilemedi. (Karlov suikasti davasının esas hakkındaki mütelaasını savcı, daha yeni, 5 Mart 2020’de açıkladı)
Kremlin sağduyulu ve soğukkanlı davrandı, durumu uçak krizine çevirmedi.

İlişkiler iyi güzel gidiyor derken..
Sonra yeniden adamlarla kötü olduk. Bizimki, eyyy Rusya edasıyla çekil aradan demeye başladı. Ortağı, Suriye’nin Rusya’nın fiili sömürgesi haline geldiğini söyledi. Rusya iyi niyetli değildir dedi. Rusya’yla ilişkilerin gözden geçirilmesini istedi.
Yansın İdlib yıkılsın Suriye kahrolsun Esad nidalarıyla az kalsın ikinci Emevi camii seferine çıkıyorduk.
Hooop, Rusya’dan Erdoğan’a ortağıyla ilgili uyarı geldi.
Ama ortak rahat durmadı, “Rusya Federasyonu bizim tarafımızdan malum olan menfur ve meşum yüzünü bir kez daha göstermiş, Türkiye’ye karşı beslediği GİZLİ HUSUMETİ açıkça ifşa etmiştir” dedi.
Vallahi aynen böyle söyledi.

Sonra iş gene değişti, “Bizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim” moduna geçildi.
Ortağından Erdoğan ve ekibine, “SABIRLI, AKIL dolu, STRATEJİK bakabilen ve MİLLİ hakları müdafaa eden diplomatik mücadelelerinden dolayı” tebrik mesajı geldi.
Hadi ordan demeliydik, demedik.

Nihayetinde ateşkes sağlandı mı? Evet. Akan kanın durması adına buruklu bir sevinç yaşadık. Hatta sevinç sözcüğü bile yakışık almıyor, bir umut/ümit ışığı doğdu içimize diyelim, rahatladık. Ama hüzünlü bir ümittti bu..

Hüzünlü çünkü tarihi üstün kahramanlıklarla dolu, saldırganlığı değil savunmayı ilke edinmiş Türk askerinin hangi amaç uğruna’ orada şehit düştüğünü anlayamadık. Kahrolmak yanımıza kâr kaldı.
Tıpkı bizim İstiklal Harbi’nde yaptığımız gibi, müstevli/işgalci emperyalist güçlere karşı vatanlarını savunan komşularımıza da üzüldük.

Hadi dedik, o topraklarda kanları birbirlerine karışan gencecik çocukların yüzü suyu hürmetine, ateşkes de olsa barış adına bir adım atıldı, tesellimiz olsun.

Ama döndük içeri, ne görsek iyi? Bizdeki plak gene başa sarmış.
Geçmişte FETÖ’nün hışmına uğramış gazeteciler tutuklanıyor, sitelere, bloglara erişimler engelleniyor. Türkiye’den yazılan bir makaleyi bütün dünya okuyor, bir tek Türkiye’dekiler okuyamıyor.
Geçmişte FETÖ’yle beraber Türk milletine kan kusturup da sonra aldatıldık diyen kadro, şimdi bakıyoruz FETÖ’yle mücadele edenleri susturuyor.
Bir cadı avı başlamış, sosyal paylaşım sayfalarında hesaplar kovalanıyor.
Yani dün FETÖ’nün yaptığını bugün Saray yapıyor.

Hakikaten biz ne biçim, nasıl bir ülke olduk?
Atatürk’ün kurduğu genç cumhuriyeti ne hale getirdik.
Herşey kursağımıza kalıyor.