VER DE KURTUL !..

yazir36437b500

Kıbrıs’ı satıyorlar

Tayyip, 20 Ağustos 2001 tarihinde Kanal D’de yayınlanan konuşmasında bu düzenin Kıbrıs’ı sattığını ilan ediyor, ‘Kıbrıs’ı vermek istiyorlar’ diye bas bas bağırıyordu.

Tayyip, kendi açıklamalarını kendince hazırladığı sorularla pekiştirmeye çalışıyor ve soruyordu:

“Nereye?”

Ve yanıtı yine kendi veriyordu:

“Rumlara…”

Tayyip; 3 Kasım 2002 genel seçimlerinin yapıldığı günün gecesi sonuçlar belli olmaya başlayınca, yabancı basın organlarına demeç veriyor, “AB’den Türkiye ile ilgili bir müzakere tarihi almak için elimizden geleni yapacağız” diyordu.

Ertesi gün telefonla Tayyip’i arayan Yunan Başbakanı Simitis, Erdoğan’ı kutluyor ve ülkesine davet ediyordu.

Tayyip, Kıbrıs konusunda ise Yunanlılara adeta bayram yaptırıyordu. 4 Kasım 2002 gecesi Yunan Devlet Televizyonu NET’te, Kıbrıs için Belçika modeli öneriyordu.

Tayyip’in Yunanlılara bayram yaptıran demeci şu şekildeydi:

“Tek Kıbrıs yok; Güney Kıbrıs var, Kuzey Kıbrıs var. Biz AKP olarak Kıbrıs’ta Belçika modelini benimsiyoruz ve bu işin bir çözüme kavuşabileceğine inanıyoruz. Kısa bir süre önce BM Genel Sekreteri Kofi Annan Kıbrıs’a gittiğinde ona öneri yapılmıştı. Şu anda sürdürülen doğrudan görüşmelerin bir neticeye bağlanmasından yanayız.”

Almanya’da yayınlanan Süddeutche Zeitung Gazetesi’nin 31 Aralık 2002 tarihli sayısında Christiane Schlöther imzasıyla yer alan Yunan Dışişleri Bakanı ile yapılmış söyleşiden, Tayyip Erdoğan’ın Kıbrıs konusunda Yunanistan’a güvence verdiği öğreniliyordu.

Sevindirik olan Yunan Başbakanı Simitis’in, “Yunan halkına müjdem var. Kıbrıs’tan sonra Ege, fır hattı ve kıta sahanlığı konularında da anlaşma tamam. Bunun için Türk Hükümeti yetkililerinden söz aldık” şeklindeki açıklamaları Yunan basınında yer alıyordu.

Erdoğan’ın Kıbrıs’ta “Belçika modeli” olacak diye, seçimlerden önce Yunan Başbakanı Simitis ile anlaştığını Yunan Gazetesi To Vima yazmıştı. Bu durum ortaya çıkınca, Erdoğan Türk kamuoyunu rahatlatmak için demeç vermiş, ancak el altından Simitis’e telefon ederek,
“Daha önceki konuşmalarımız geçerlidir, burada söylediklerim iç kamuoyuna yöneliktir” demiş, Yunan Başbakanı ile birlik olarak, Türk halkını kandırmıştı.

To Vima’da çıkan bu haberi Tayyip Erdoğan yalanlamıyordu. Tayyip Erdoğan’ın Simitis’e Belçika modeli ile ilgili olarak gizlice söz verdiğini, eski Dışişleri Bakanı Şükrü Sina Gürel de açıklıyordu.

Erdoğan 2003 Ocak ayı başlarında yaptığı Karabük gezisinde; “Maalesef bunlar tek taraflı çözümle, ellerindekilerden de olacaklar farkında değiller” diyordu. Erdoğan’ın bu açıklaması kendini kimin yerine koyduğu sorusunu da beraberinde getiriyordu.

Öyle ya;
Kıbrıs Türklerinin elinde KKTC vardı. Onları kendisiyle aynı milletten veya taraftan saymadığından olacak, Kıbrıs Türkleri için “Bunlar” tabirini kullanıyordu.

Tayyip, 18 Kasım 2002 günü Yunan Başbakanı Simitis ile görüşüyor ve görüşmenin sonunda şunları söylüyordu:

“Demokrasi’nin doğduğu, Eflatun’un, Sokrates’in gelip geçtiği güzel şehir Atina’da bulunmaktan memnuniyet duyuyorum…
Yunanistan’ı tarihi rakibimiz olarak değil, en yakın komşumuz ve yarınlarımızın stratejik ortağı olarak görüyoruz.”

Tayyip, konuşmasını “Teşekkür ederim” anlamına gelen “Efharisto poli” sözleri ile bitiriyordu.
Simitis ise böbürlenerek, Türkiye’nin Kopenhag kriterlerini uygulamadığını ileri sürüyor, “AB yasaları çıkarılıyor ama uygulanmıyor” diyordu.

Simitis, Tayyip için “İlk defa Atilla olmayan biri ile karşılaşıyorum” şeklinde konuşuyor, Karamanlis’in eski başbakanlarımızdan birine söylediği sözleri bu defa Simitis, Tayyip’in kulağına yine Tayyip için söylüyordu:

“Sen, Yunan Başbakanı olmalıymışsm ben de Türk.”

Tayyip, Yunanlılarla bu denli halvet olmasının ardından mehteranla halkı selamlamayı bırakıyor. Yunan müziği ile sahnelere çıkıyordu. 16.03.2003 tarihinde AKP Genel Başkanı ve Başbakan sıfatı ile partisinin İstanbul İl Danışma Meclisi toplantısına, kilise müziği bestecisi Yunanlı Vangelis ya da açık adıyla Evanghelos Odyssey Papathanessiou’nun Cunguest Of Paradise yani “Cennetin Fethi” müziği ile giriyordu.

1326746236

Tayyip’in, Yunanlı ve Rum kardeşlerinden aldığı gazla, Denktaş hakkında “Masadan kaçma” şeklindeki haksız ithamları 12 Aralık 2002 tarihli gazetelerde yer alıyordu.

Aynı gün Denktaş, Annan Planı’na “Evet” diyerek Kıbrıs’ı Rumlara bırakmak isteyen Tayyip’e cevap veriyordu:

“Müzakereden kaçmıyorum ama imza yok.”

Tayyip daha sonra Kıbrıs ile ilgili şöyle de konuşabiliyordu:

“Suriye’yi Lübnan’dan çıkardıkları gibi, bizi de Kıbrıs’tan çıkarırlar. Birileri bize çık der, kuzu kuzu çıkarız.”

Erdoğan ve Talat’ın karanlık görüşmesi

18 Ekim 2009 tarihli Aydınlık Dergisi’nde “Erdoğan ve Talat’ın karanlık telefon görüşmesi” başlığı altında, Tayyip’in Kıbrıs’ı Rumlara vermek için nasıl bir uğraşa girdiği anlatılıyordu:

“Gerek daha önce New York’ta, gerekse 2004’de Burgenstock’ta yapılan görüşmelerde Denktaş, KKTC ve Türkiye’nin çıkarlarını savunurken hükümetlerce tek başına bırakılmıştı. Hatta Denktaş’ın arkasından yürütülen faaliyetlerle Batılı devletlerin ve BM’nin Kıbrıs Planı için ortam hazırlanmıştı. Bu toplantılarda özetle Kıbrıs adasının yönetimi iki kesim adına Rum yönetimine veriliyordu.

Dönem incelendiğinde “Denktaş uzlaşmazdır, Denktaş’ın yerine Talat görüşmeci olsun” biçiminde yoğun bir propagandanın yürütüldüğü görülüyordu. Karen Fogg’un e-postalarında ortaya çıkan “Kıbrıs Türk Halkı ve Türkiye, Denktaş’tan kurtulmalı” talimatının gereği olarak yandaş basında Denktaş karşıtı bir hava estiriliyordu.

İşte bu süreç içinde Türkiye’nin Başbakanlık koltuğunda oturan Tayyip Erdoğan, Rauf Denktaş’ın devre dışı bırakılması gerektiğini belirtiyordu. Telefon konuşmasında Talat’ın “Şimdi benim bütün maksadım şu. Bir kere Denktaş’la bu yeni diplomatik atak sürecini sürdüremeyiz. O orada olduğu sürece, resmin ortasında, bence kimse bize rağbet etmez” sözüne karşılık Tayyip Erdoğan şu yanıtı veriyordu:

“Mehmet Ali Bey ben size bir şey söyleyeyim mi? Artık o bitmiştir!”

Tayyip, Denktaş’ı kastederek Talat’a oldukça ilginç bir de öğüt veriyor; “Bence 1 numarayla fazla dalaşma.”
Erdoğan konuşmasını “Artık o bitmiştir. Ama artık onu sizin söylemenize gerek yok. Yani şu anda o muhatap olmaktan bile çıkmıştır” şeklinde sürdürüyordu.

AKP Hükümeti başta Tayyip olmak üzere 2004 koşullarında “Kıbrıs Rum kesiminin tercihi ‘hayır’ olursa izolasyonlar kalkar” diyerek, Kıbrıs Türk Halkını, Annan Planı’na ‘evet’ demeye ikna etmenin alt yapısını oluşturuyordu.

Müzakerelerin sürdüğü 27 Şubat 2004 günü Denktaş şu açıklamayı yaptı:

“İstenilen oranda ilerleme olmuyor. Ama biz elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz. Çünkü bu hem halkımıza borcumuzdur, hem Türkiye’de büyük bir beklenti içinde olan insanlar vardır, onlara karşı da görevimizdir. Türkiye’siz bir yere varamayız, Türkiye’den ayrılamayız. Onun için onlara da iyi niyetle gereken her şeyin yapıldığını ve yapılmakta olduğunu göstermek hepimizin görevidir.”

AKP; Denktaş’a karşı psikolojik savaşı yoğunlaştırıyor, 4 Mart 2004’de ATO’da düzenlenen ve binlerce kişinin Denktaş’ı karşıladığı toplantı için Abdullah Gül, Rauf Denktaş’a yönelik şunları söylüyordu:

“Yerel seçimlere çok az kaldı. Ucuz şovlar düzenliyorlar. Siz de bu şovlara inanıyorsunuz. Bu şovların AKP’nin gücünü tüketmeyeceğini bilmeniz gerekir. Müzakereler kopsun, ne olacak olan KKTC’ye olacak! O zaman Türkleri adada nasıl tutacaksınız?”

Tayyip ise Denktaş’a basın toplantısıyla açıktan tavır alıyor ve şöyle konuşuyordu:

“Yapılacak bir şey varsa, buyur Kıbrıs’ta onu yap. Ne anlatacaksan Kıbrıs’ta anlat.”

Tayyip’in uluslararası toplantılarda “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” dememesi dikkatlerden kaçmıyordu. Tayyip, Annan Planı’nda geçen “Kıbrıs Türk Devleti” kavramını kullanıyordu. Bu tercih AKP’nin “İki kesimli devlet” tuzağıyla KKTC’yi bitirme projesinin somut adımı olan, Annan Planı’na bu gün de yapışıp kalmasının bir göstergesiydi.

24 Mart 2004’de, Türkiye ve Yunanistan’ın da katılımıyla İsviçre’de dörtlü bir biçimde yürütülecek görüşmeler BM engeline takılıyordu. BM Kıbrıs Özel Temsilcisi Alvaro De Soto, tarafları yemeklerde bir araya getirerek dolaylı görüşmeler yürütüyordu.

Türkiye tarafı, olmazsa olmazları belirleyip İsviçre’ye gitmişti. Ancak masada olmazsa olmazlar esnedi, sonra geri plana bırakıldı. Denktaş’ın BM’ye sunduğu mevcut KKTC Anayasası yerine, Mehmet Ali Talat’ın BM’nin isteği doğrultusunda Kıbrıs’ta hazırlanan bir taslağı el altından De Soto’ya verdiği anlaşıldı. BM bu metni “Kıbrıs Türk Devleti”nin Anayasası olarak kabul etti.

Capture 1(4)

Devlet Mevlet işini hiç dile getirmeyelim

AKP Hükümeti ise BM planının, Türkiye’de yürümesi için kamuoyu oluşturuyordu. Dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül 6 Nisan 2004’de TBMM’de yaptığı konuşmada, “Bağımsız KKTC’nin tanınabilmesi olasılığını gerçekçi görmüyorum” diyordu.

Tayyip, KKTC’nin bir devlet olarak tanınması yönündeki çabaların bir tarafa bırakılması için Talat’a taktik veriyor, “Devlet mevlet işini biz dile getirmeyelim. Başkaları getirsin dile” diyordu.

Tayyip bu sözlerini anlayamayan Talat’ın “Neyi, neyi neyi” şeklindeki sorusuna kendince açıklık getiriyordu:

“Yani iki devlet olarak tanımanız lazım, şudur, budur… Bunu… Hiç dile getirmeye gerek yok…”

KKTC halkının sözcülüğünü yürüten Denktaş’ın arkasından, onu bitirmek için faaliyet yürütüldüğü, aslında desteğin Kıbrıs Türk Halkı’na değil, Mehmet Ali Talat’ın iktidar olma ve Annan Planı’na “evet” deme sürecine verildiği anlaşılıyordu.

Tayyip, sözlerini şöyle sürdürüyordu:

“Şimdi bir süreç başlıyor… Başlayan süreci kendi kontrolümüze getirebilmeliyiz. Yani başkalarının kontrolünden çıkarmamız lazım.”

Tayyip, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı olarak, sürecin, KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş’ın kontrolünden çıkarılması için Denktaş’ın arkasından ve Denktaş aleyhine iş çeviriyordu.

Talat ise bu duruma şu cevabıyla katılıyordu:

“Tam da bunu söylüyorum. Onun için vizyonumuzu kaybetmeden.”

Gerek Kıbrıs seçimleri, gerekse Annan Planı’nın onaylanmasını öngören referandum sürecinde AKP’nin CTP’nin temsil ettiği taviz çizgisine açıktan destek verdiği biliniyordu.

24 Nisan 2004’de BM Genel Sekreteri Kofi Annan tarafından hazırlanan, “İki kesimli tek devlet” planıyla KKTC’nin fiilen devlet varlığını sona erdirecek ve Türkiye’yi Ada’dan çıkaracak düzenlemeler içeren anlaşma ortaya konmuştu. İki eşit egemen devletin olmadığı bir planın referandumunu ilke olarak kabul etmek, hem Kıbrıs Türk Halkı’nı, hem de Türkiye’yi tuzağa sürüklemekten başka bir anlam taşımıyordu. Dönem itibarıyla başta ABD ve Avrupa Birliği’nin Kıbrıs’ta görevlendirdikleri elemanlar aracılığıyla, halkın Annan Planı’na evet demesi için her türlü yol ve yöntem uygulanırken milyonlarca dolar harcadıkları da ortaya çıkıyordu.

14 Nisan 2004’de gazetelerdeki tam sayfa ilanlar dikkat çekiciydi:

“Kıbrıs’ta Çözümü Destekliyoruz” deniliyor ve yapılacak referandumda “Evet” oyu verilmesi isteniyordu. İlan tam da Denktaş’ın Ankara’da görüşmeler yaptığı gün yayımlanıyordu. İlanların arkasında ise Tayyip Erdoğan ve ABD Büyükelçisi Eric Edelman’ın olduğu ortaya çıkıyordu.

Bu emperyalist kampanyaların yoğunlaştığı sırada yapılan halk oylamasında, Kıbrıs Türklerinin kabulüne rağmen Rumların “Hayır” demesi üzerine plan suya düşmüştü.

Böylece Kıbrıs’ın elimizden çıkmasını Tayyip, Talat ve ekibine rağmen Rumlar engellemişti.

2004 yılında Rauf Denktaş, Rum kesimine hava ve deniz limanlarının “çözüm adına” açılması dayatmalarına direnmişti. Tayyip ve ekibi bu dayatmalara dünden razı olduğu gibi, Maraş’ın iadesi ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tanınması konusunda da fırsat kolluyordu.

aydinlik-tayyip-talat-telefon-gorusmesi1

Yes be annem

Tayyip ve AKP’nin KKTC’de Annan Planı’nın kabul edilmesi için sergiledikleri çabaları, ne Türkiye’ye ve ne de KKTC’ye fayda sağlamadı. Hoş, Tayyip’in ne Türkiye ne de KKTC’ye fayda sağlamak gibi bir düşüncesi vardı. Dönemin Cumhurbaşkanı M. Ali Talat’ın iktidara gelip plana “Yes be annem” demesi için destek veren Tayyip ve AKP’nin bu girişimleri sonucunda, bu işten tek karlı çıkan AB üyeliğini kazanan Rumlar oldu.

Kıbrıs’ta 2004’de yapılan referandum öncesi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde sokaklara dökülen dönemin Başbakanı Talat yandaşı binlerce kişi, Annan Planı’na sandıkta “evet” denmesini istemişti. “Yes be annem” pankartlarıyla düzenlenen yürüyüşlerde KKTC’nin 1. Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ve ekibi sık sık protesto edilmişti. Bu gösteri ve propagandalar Türklerin “evet” demesini doğurmuş, plana “hayır” diyen Rumlar ise AB üyeliği başta olmak üzere birçok kazanımlara imza atmıştı.

Kasım 2009’da Yunanistan’ın yeni Başbakanı Papandreu’ya mektup yazan Erdoğan, “Biz sorunları çözmek için hazırız” diyordu.

Tayyip, Papandreu’ya; “Elinizi çabuk tutun. Biz M. Ali Talat’ı ikna ettik. Siz de Hristofyas’ı ikna edin. Bu işi bitirelim. Çünkü 6 ay sonra Talat gidecek.”

Talat, Cumhurbaşkanı olduğu KKTC’nin bağımsızlığına karşı olmasının yanında, Referandum’da “Hayır” oyu çıkması üzerine üzüntüden ağladığını itiraf etmişti.

Talat’ın ağlamaları bu kadar mı?
Olur mu?

Erdal Güven tarafından kaleme alınan, “Adam, Talat’ın Kıbrıs’ı” adlı kitapta KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın “KKTC’nin bağımsızlığı ilan edildiği gün ağladım. Bağımsızlığa karşı çok mücadale ettim” şeklindeki itirafları yer alıyordu.

Talat o günü şöyle anlatıyordu:

“Tartışmalar yoğun bir biçimde sürüyordu. 14 Kasım gecesi saat 24 gibi CTP Parti Meclisi toplantıya çağırılıyor. Toplantıdan önce Denktaş, ‘Yarın KKTC’yi ilan edeceğiz. Devletin kuruluşunu reddeden bir parti kapatılır’ diyor. Saat taa 5’e kadar tartışıyoruz. Sonuçta oylama yapılıyor. Bir oyla, 13 e karşı 1 oyla KKTC’nin ilanına onay çıkıyor. Tabii ben ‘Hayır’ oyu kullandım o günkü şartlarda… Büyük mücadele verdim ‘Evet’ çıkmaması için… O gece eve döndüğümde ağladım. Hayatımda ilk kez… ‘Hayır’ demeliydik. Sonra ceremesi neyse öderdik.”

Kitapta Tayyip’in; “Talat zındık yahu!” şeklindeki sözleri yine Talat’ın ağzından veriliyordu.

Bakın M.Ali Talat kendi ağzından Tayyip’in kendi için söylediklerini nasıl aktarıyor:

“Tayyip Erdoğan bir gün ‘O zındık yahu’ demiş. Yani Allahsız dinsiz… Bizi hem biliyor, hem bilmiyor o dönemde.”

Dün Talat’a “Zındık” diyen Tayyip, gün geliyor, “Dinsiz imansız” olarak suçladığı Talat ile adeta halvet oluyor, KKTC’nin bağımsızlığını kazanMAması için el ele verip beraber çalışıyorlardı.

Bakın, Tayyip, Talat’la yaptığı konuşmada bağımsız devlet ideali için ne diyordu:

“Devlet mevlet işini biz hiç dile getirmeyelim.”

Bugün Kıbrıs’ı Rumlara altın tepside sunmak için adeta yırtınan Tayyip, dün yani 20 Ağustos 2001 tarihinde Kanal D’de yayınlanan konuşmasında neler söylüyordu:

“Bu düzen Kıbrıs’ı satıyor… Kıbrıs’ı Rumlara vermek istiyorlar…”

ERGÜN POYRAZ

Yorum bırakın