İlk gözaltına alındıklarında;
* İKİSİNİN de fetullahçı kökenli olduklarını,
* ancak fetoş’tan izinsiz kitap çıkarmaya kalkıştıkları için cezalandırıldıklarını,
* onlar için liboş ‘aydınların’ ajan siyasetçilerin imam gazetecilerin sokaklara döküleceklerini ve
* bir süre sonra o İKİ arkadaşın serbest bırakılacağını söylediğimizde,
Bize ağzına geleni yağdıranları saygıyla yad ediyoruz.
Biri, Nedim Şener, hatırlıyor muyuz, çıkar çıkmaz ABD ajanı (Ankara Büyükelçisi) Ricciardone’nin EVİNDEKİ resepsiyona katılmıştı. Resepsiyon, ABD’den “cesur kadın” ödülü alan CHP Milletvekili Şafak Pavey onurunaydı.
Kimler vardı orada?
* CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu,
* BDP Grup Başkanvekili Hasip Kaplan,
* BDP’li TBMM İdare Amiri Sırrı Sakık,
* CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin,
* işgalden sonra NATO’nun Afganistan’daki Kıdemli Sivil Temsilcisi görevini üstlenen eski CHP Genel Başkanı Hikmet Çetin,
* ve içlerinde Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün de yer aldığı çok sayıda milletvekili
* ile iş kadını Leyla Alaton ve sivil toplum örgütü temsilcileri.
* Resepsiyonun sürpriz konukları da vardı: Hrant Dink’in eşi “Hepimiz Ermeniyiz”ci Rakel Dink.
Hep birlikte Nedim’in tahliyesini kutlamışlardı.
Ricciardona konuşması sırasında şöyle diyordu: “Burada ben her zaman ESKİ dostları görmekten ve YENİ DOSTLARLA tanışmaktan gurur duyuyorum.” (YENİ DOSTLARLA derken CHP heyetine dönmesi dikkat çekiciydi)
Ricciardone, ödül için de şunları söylüyordu: “Dünya cesur kadınlarla çok daha güzelleşiyor. Şafak Pavey’in GENLERİNDE var cesurluk. Çünkü biliyorsunuz yıllar önce annesi AYŞE ÖNAL da Clinton tarafından en cesur kadın seçilmişti.”
Burada bir ‘ara parantez’ açalım, kimdir necidir Ayşe Önal? Bekaa’ya gidip APO’yla görüşen ve onu yere göğe sığdıramayan Önal, siyasal islamcıların da hayli sevdikleri biriydi. Niye?
Milli görüşçüler onu, aynen Hatemiler gibi, milletvekili yapmayı dahi düşünüyorlardı. Önal bu yakınlığı şu sözlerle açıkılıyordu: “Başörtüsü konularında sıcak mesajlar verdiğim için sıcak davranıyorlardı.”
Kaderin cilvesi (!) midir nedir, yıllar sonra Önal’ın (Yıldırım Önal’dan olma) kızı Şafak da şunları diyecekti:
– “… Artık AKP’nin başı açık vitrin vekillerinin emanet oyları gerçek SAHİBELERİNE verme zamanlarının geldiklerini düşünüyorum. AKP’yi iktidara taşımış asıl kadınlarının MECLİS koltuklarını almalarının hakları olduğuna inanıyorum. Ayrıca AKP’li kimi vekillerin BAŞÖRTÜLÜ eşlerini saklamaya çalışıp utanmalarından kendim çok inciniyorum. Elbette ülkemde SEKÜLERİZMİN geleceğiyle ilgili muazzam endişelerim var. Ama kaygım, TÜRBANLA KIRMIZI RUJ arasına sıkıştırılmış semboller değildir. Demokrasi paketinde aynı ideolojiyi paylaşan erkek polis doğal karşılanırken türbanlı yasak polise yasak gelmesine çok şaşırmıştım. Daha vahim bir cinsiyet ayrımcılığı olabilir mi? Ben polisin başındaki türbandan değil; bana vaat ettiği şiddet geleceğinden korkarım…”
Meclis’teki konuşmanın üzerine Oray Eğin şu tweet’i atacaktı: “Türkiye’nin Hillary’si. Şafak Pavey’in konuşmasının her satırının altına imza atarım. Ayakta alkışlıyorum.”
Ne diyordu Ricciardone: “Şafak Pavey’in GENLERİNDE var cesurluk.”
Eee, normaldi, ne de olsa İNGİLİZ vatandaşı Ayşe Önal’ın kızıydı, değil mi? (O Önal ki, 1993’te ‘Nokta’ dergisinin muhabiri iken, Füsun Çelik ile beraber PKK’nın Amed kampını ziyaret ettikten sonra, dergiye şu manşeti atmışlardı: “Pkk’nın rehin aldığı üç askeri kurtardık.”)
Konudan uzaklaştık, İKİ gazeteciden söz ediyorduk, ilki Nedim’di.
İşte o Nedim hâlâ cematçidir. Kurnazlık yaparak (ya da her niyeyse) cemaat ile fetö’yü birbirinden ayırmaya kalkışsa da, aynı kafa aynı tas-hamam devam etmektedir.
Örneğin; twitter’dan İlker Yücel’e şöyle yazmıştı: “Hikmet abine söyle, ben hala cemaate/cemaatçilere karşı değilim. Devlet içindeki çetesine karşıyım.”
Ama bununla kalmamış, ağzından başkaca inciler de dökülmüştü: “Ergenekon’da yargılanan derin devlet artıkları Dink cinayetinden hesap vermeden bu dava bitmez.”
Yani Nedim, fetullahçılar tarafından tertiplendiği artık belgeleriyle kanıtlanan Dink cinayetini hâlâ vatansaver insanların üzerine yıkmaya çalışıyordu. (Tipik bir fetoşçu ağzı değil mi yaptığı?)
Nedim’den sonra, İKİ’nin diğerine bakalım:
AHMET ŞIK…
Onun PKK ile yakınlığını dile getirdiğimizde, gene şiddetli tepkiler görmüş; küfürlerin yanısıra MÜFTERİ damgası bile yemiştik.
Örneğin, kendisine tahliye olan Ahmet Şık ve Nedim Şener’in durumu sorulan Ricciardone, “ÇOK MUTLUYUM” diyordu. (DHA, 29 Mart 2012)
Yine örneğin, A.Şık, 28 Kasım 2015 (02:09 ~ 02:18) tarihinde twitter’dan şunları yazıyordu:
– “Tahir Elçi’yi tutuklamak yerine katletmeyi tercih ettiler. Katil sürüsü bir mafyasınız.”
– “Baro başkanından sokaktakilere kadar Kürtleri öldür, katledemediğini tutukla, gazetecileri zindana at. Sonra PKK terör örgütü öyle mi?”
– “Devletiniz teröristtir.”
Nereden biliyordu Tahir Elçi’nin kimler tarafından katledildiğini? Gerçekten biliyor muydu? Evet biliyordu. Cinayetin Türk askeri veya polisi tarafından işlenmediğini, iğrenç tertibin arkasında FETULLAHÇI GLADYO + PKK ittifakının olduğunu gayet iyi biliyordu.
Ama KASTEN bilerek halkı devlete karşı kışkırıyordu. Hem Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı Kürdümüzü örgütlüyor hem de mağduriyet siyaseti üzerinden PKK’ya karşı sempati oluşturmaya çalışıyordu.
Ve işte artık o da kesinleşti: Ahmet ŞIK, HDP’nin milletvekili aday adayı oldu; “Bu ülke yalanın karanlığını değil, hakikatin IŞIĞINI hak ediyor” diyerek.
Yani PKK’ın partisinden aday oldu arkadaş. Şaşırdınız mı?
Sizleri nasıl PKK sempatizanı yapıyorlar ya da olan bitene göz yummanızı, ses çıkarmamanınızı, yaşananları kanıksamanızı sağlıyorlar, farkında mısınız?
Oysa Atatürkçü insan uyanıktır; yemez bu dalavereleri, ALGI oyunlarını.
Ama siz hep aldanıyor, hep kandırılıyorsunuz?
Ömrünün ONALTI yılı hapiste geçen bir insanı HAİN ilan ederken; PKK’lı Demirtaş’ları kucaklayabiliyorsunuz.
Sahi siz nasıl Atatürkçüsünüz?