Zordur cahile laf anlatmak. Hatta imkansız derecesindedir. Bu yüzden “Cahillerden yüz çevirin”, “Selam deyin geçin” denir ayetlerde.
Bir de o cahillerin başınıza yönetici kesildiklerini, yetki sahibi olduklarını düşünün. Aman Tanrım!
Yoksa ‘Aman Allahım’ mı demeliydik? Ya da ‘oh my God’ diyenler Allah’a inanmıyorlar mı?
– “De ki: İster Allah diye çağırın ister Rahman diye çağırın. Hangisiyle (Nasıl) çağırırsanız çağırın, en güzel isimler O’nundur…” (İsra-110)
Şimdi üstteki ayetten ne anladık? Eğer zihinleri din adamları tarafından iğfal edilmiş ezici çoğunluktan isek, ya yanlış anlarız ya da hiçbir şey anlamayız.
Biraz uzun tutacağımız bu yazıda, “Tanrı ne demektir?” sorusuna yanıt vermeden önce, önbilgiler sunmaya çalışacağız. (Dileyen, uzun arayı geçip doğrudan yazının sonlarındaki Tanrı/Tengri kesimini okuyabilir)
ALlâh isminden başlayalım…
Kur’an’ın beşinci suresi olan Hamdele indirilene kadar Allah ismi bilinmiyordu. İkra yani OKU ile başlayan Kur’an’ın İLK ayeti, “OKU, Rabbinin adını/adıyla, ki seni yarattı/halk etti” idi.
Dikkat. Allah’ımız, isminden önce SIFATINI bildiriyor. Kalubela’da da, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye soruyor.
Çünkü ÖĞRETMEN, soru sormadan önce öğrencisine öğretmelidir, öyle değil mi? Mutlak Yaratıcı da böyle yapıyor, ilk önce öğrencilerine BAŞÖĞRETMEN adını öğretiyor:
– RABB.
Hem müReBBiye hem teRBiye eden anlamlarında, yarattıklarına eğitim öğretim veriyor. (Ayrıca El-Alim’den, muallim, vb.)
Bu kısa öngirişten sonra, ALLAH ismine dönelim.
Bir kere Kurayza+Kureyşiler, OTUZSEKİZ SES bazında indirilen (Nebat alfabesi) Kur’an’daki harfleri telaffuz edemiyorlardı. Zaten çook sayıda kelimeyi de anlamıyorlardı. (Tıkabasa Sanskritçe köklü ve bunlardan türetilen sözcük var)
Nitekim, Halife Osman döneminde veziri ZALİM Haccac’ın topladığı Kur’an hem GELİŞİGÜZEL sıralandı hem de HARFLER değiştirildi.
Kur’an hafızlarından sağ kalan olmadığı için, bu fiyaskoya müdahale de edilmedi. (Peki bu iş önceden niçin yapılmadı diye soranlar olabilir, ki haklılar! Gerçekten, ayetlerin yazılı olduğu taş, kemik, ağaç kabuğu, papirüs vs. bunların ne işi vardı Ayşe’nin yüklüğünde? Ayrıca, Kur’an’ın Ebibekir döneminde toplandığı bilgisi de doğru değildir.)
Haccac denen zalim, mesela ‘zevCe’, ‘zevÇe’, ‘zevGe’, ‘zevJe’, bunlar ayrı kelimeler iken, hepsinin yerine CİM harfini koydu. (Çünkün çileğin ç’si gamelin g’si jiletin j’si Kureyşçe’de yoktu!)
Mesela ‘zikr’ başka ‘jikr’ başkaydı. Sesli harfleri AYN ve ELİF ile sınırlandırdı. (Sonra da harekelendi. Oysa o işaretler yoktu Kur’an indirilirken.)
Kendi anlayacakları telaffuz için Resulullah’ı ss da zorluyorlardı. Hatta bu yüzden uyarı niteliğinde ayetler bile indi:
– “Ona acele ederek onunla lisanını (dilini) harekeleme! Şüphesiz bizim üzerimizedir onun cem’i (toplanması) ve onun kur’an’ı (kıraat edilmesi /okunması). Öyleyse -biz- onu kıraat ettiğimiz (okuduğumuz) zaman artık -sen- onun kur’an’ına ittiba et (kıraat’ına uy /okunuşunu izle). Sonra şüphesiz bizim üzerimizedir (bizim işimizdir /bize aittir) onun beyanı (beyanatı /tebyin /apaçık edilmesi).” (Kıyamet, 16~19)
Dahası, o CAHİLİYE DEVRİ kafir müslümanları (Bknz. Kafirun suresi), Kur’an’dan öyle hoşnutsuzlardı ki, peygamberden HADİS bekliyorlardı. (Çünkü ayetler işlerine gelmiyordu)
Allah onları sertçe uyardı:
– “… Yemeği yediniz mi derhal dağılın ve HADİS BEKLEYENLER olmayın! Bu yaptığınız nebiye EZİYETTİR…” (Ahzab-53’ten)
Dikkat ediniz, EZA/eziyet’tir diyor ve bunu yapanların ne duruma düştüklerini de birkaç ayet sonra açıklıyor:
– “Şüphesiz Allah’a ve rsulüne eza/eziyet edenler /üzenler/üzüntü verenler var ya; Allah onları dünyada ve ahırette lanetlemiştir. Onlara mühin/alçaltılmış bir azap hazırlamıştır.” (Ahzab-57)
Varın siz düşünün; hadis peşinde koşanların, hadis yazanların, hadis yazdıranların, hadislerle yatıp kalkanların ne durumlara düştüklerini. (Çünkü Yusuf-111 ayetinde, MA KANE HADİySEN YÜFTERA yani HADİS İFTİRASI DEĞİLDİR BU yani KUR’AN SİZİN İFTİRA EDİLMİŞ HADİSLERİNİZ DEĞİLDİR deniyor)
Ve Allah, elbette biliyor yarattığı kulunun yumuşak kalpli olduğunu, onu da ayrıca yine uyarıyor:
– “Neredeyse (az kalsın) seni, SANA VAHYETTİĞİMİZDEN GAYRI/BAŞKASINI BİZE İFTİRA ETMEN İÇİN (bizim adımıza uydurasın /bizdenmiş gibi gösteresin diye) fitneye düşüreceklerdi. İşte o zaman seni HALİL/DOST edineceklerdi. Seni sabitlemeseydik, az kalsın, pekaz bir şey onlara terkin edecektin (rükun edecek / meyl edecek / eğilecek /yönelecektin). O zaman sana hayatın katlısını [zayıflığını] ve ölümün katlısını [zayıflığını] tattırırdık. Sonra bize karşı kendine bir nasır/yardım eden bulamazdın.” (İsra, 73~75)
Allah’ın yardımıyla Resulullah ss onlara meyletmedi!
Ne var ki ölümünden sonra herşey değişti. (Zaten vefatında başında yalnızca Ali ss vardı. Diğerleri ise, ‘bakire babası’ lakaplı Ebi-Bikr/Bekir gibiler, ALLAH DÜŞMANI Ebu Süfyan’la birlikte halifelik muhabbetindeydiler. Elbette halifelik bahaneydi çünkü Süfyan, SALTANAT peşindeydi.)
Önce, Kur’an alfabesini KUREYŞÇE’ye devşirdiler. Oysa Allah bu konuda da uyarmıştı:
– “Liiylafi Kureyşin” “KUREYŞÇE LAFI GÜZAFTIR” !
Ve Hz. Muhammed’in vefatından İKİ asır küsur sonra da ALTIN karşılığı ve ZORAKİ hadis yazmaya yazdırmaya başladılar. Yani Allah’ın indirdiği Kur’an islamı yerine; yahudi EBUSÜFYAN DİNİ kondu.
İşte, bugün kendilerini sünni vs. olarak görenler, EHLİBEYT KATİLLERİ Süfyan-Muaviye-Yezid (Baba-oğul-torun) triosunun feykini yemişlerdir.
Hem de öyle bir fake/feyk yemişlerdir ki, daha dillerinden düşürmedikleri ağızlarına pelesenk ettikleri ALLAH lafzını dahi doğru yazmamakta ve dolayısıyla düzgün telaffuz edememektedirler.
Şöyle anlatayım: Duymuşsunuzdur, kimisi EHAD kimisi AHAD der, niye? Hangisi doğru? Allah hepsini kabul etse de, iki söyleyiş de dosdoğru değil. Değil çünkü Kurayza-Kureyş kırmaları, Kur’an alfebesini eksilttiler!
Orada, bugün Danca’da kullanılan Æ harfi olmalıydı. Yani ne A ne de E; ikisinin arası çıkan bir ses. Ya da, mesela, Aiberg mi Eiberg mi? Æiberg’tir doğrusu.
İşte, ALlah derken de, baştaki bu harf olmalı değil miydi?
Ya devamındaki LA ile LE farkı? Bakınız, “kalamar” veya “çikolata” derken kullandığımız L kalındır. Ama gidin Fransızca ana dili olan birine bu iki sözcüğün telaffuzunu yaptırın, “kalâmar” ve “çikolâta” diyecektir. (Bu kelimelerdeki L’leri incelten yanındaki â değildir. Anlaşılması için o şekilde yazdık). Yani Fransızlar L’yi İNCE okumakta; kalın L’yi ise bilmemektedirler.
Biraz da şuna benziyor: Türkçe’de bugün bir tek K harfi kullanılıyor (Oysa Atatürk Q harfini de koymuştu). Bizler konuşmalarımızda bu iki harfin telaffuz farkını kullanıyoruz ancak yazı dilimizde yok. Örneğin, KEDİ (Kef) ve KADI (Kaf). Yani ince ve kalın.
ALLAH isminde yaşanan sıkıntının kaynağı da işte o Kureyş-Kurayz (Adnaniler’le Yahudiler) kırmalarına dayanıyor.
Yine de Allah, söyleyişleri kabul ediyor: “İster Allah deyin ister Rahman…..”
Ama iş bununla da kalmıyor! Harfleri eksilttikleri için sonradan işaretlere boğdukları Kur’an’da, büyük skandallara imza atıyorlar.
Bunların en başında ALLAH lafzının yazılışı geliyor çünkü daha “ALLAH” yazmayı bilmiyorlar!
Şaka gibi, değil mi? Değil. Gerçekten de, istediğiniz her yere bakın, kitaplara, cami duvarlarına, çıkartmalara, fark etmez. Şunu göreceksiniz:
İkinci Lam’ın üzerinde ŞEDDE vardır!
Eğer o şedde’yi kullansak yani yazıldığı gibi okusak, “ALLALLAH” demeliyiz. Şaka yapmıyoruz, gerçekten öyle okumalıyız.
(Her ne kadar Al-İlah gibi minareye kılıf arsalar da, saçmadır. Tevrat’taki Eloh ve haşa çoğulu Elohim/Alohim’e benzetmeye uğraşıyorlar. Oysa kelime-i şehadet’i bulan Allah dostu İbrahim ss LA ALİHE/ALOHİM [Allah+LAR] DEMİYOR; LA İLAHE [İlahlar] diyor. Allah isminin çoğulunu dahi ağzına almıyor, insanlığa bu ilahi sırrı miras bırakırken ayrıca soyundan gelecek olanlara da uyarı çekiyor, ültimatom veriyor: “LA İLAHE İLLALLAH” deyin!)
Peki hangi üstünzekalı koydu o işareti (Şeddeyi) oraya, niye koydu? Ya da niye kimse bu yanlışı düzeltmedi?
Neyse, diyeceğim şu ki: İslam alemi daha ALLAH ismini yazmayı bilmiyor, doğru telaffuz edemiyor, ama gidiyor TANRI ismiyle kafayı bozuyor.
Neymiş, “Tanrı demek ilah demekmiş, Allah’a ilah denmezmiş”. (Ama ALLAH ismindeki şeddeye kılıf uydururken ilah olduruluyor, o nasıl oluyor?)
Oysa, Kur’an’da Allah için İLAH da geçer! “Sizin ilahınız tek bir ilahtır (İlahün Vahid)” denirken, orada kastedilen Allah değil midir? Ya da, Nas suresindeki İLAHİNNAS nedir? İnsanların İLAH’ı/Tanrı’sıdır. (İlahE, ilahın çoğuludur. İlah tekilidir)
Demek ki burada da çuvallıyorlar sözde islam alimleri!
Zaten her konuda çuvallıyor, yanılıyorlar. Öyle ki, bakınız tutmuş biri HADİS uydurmuş, “Allah’ın 100’den 1 eksik güzel ismi vardır” diye. Bu yüzden ellerine YAHUDİ HAHAMLARININ tutuşturduğu TESBİHLERİ alıp 99 ismi zikremeye kalkışırlar.
Oysa Kur’an’da Allah’ın YÜZONDÖRT ismi vardır (Sıfatlarla birlikte toplam 137).
Tanrı ismine dönelim…
Tarihçi Baba’nın anlatımından örnekler, özetle:
1) Esmaül Husna’daki 114 isimden biri olan (Arapça’da) İLAHİNNAS; İbranice’de Yehva’dır. Biz Türklerde ise Kutluğ-Uluğ Tengri’dir. Kutlu’nun Kut’u; Kutsal, God, Huda, Good vb. ile aynıdır. Kuddüs ile bağlantılıdır. Uluğ ise uluhiyet ile İLAH ile bağlantılıdır. Tengri =>> Hamd, Şükran edilen demektir. (Danke ve Thank ile tamamen ilgilidir. Çünkü bu saydığımız isimler ADEMCE dilinden kök dilden ve en temelden kalmış kelimelerdir.) Şimdiki Türkçe ile Ulu, Kutlu ve Tanrı diyoruz. Yani Kuddüs ve Uluğ=İlah olan, Tengri=Hamid (Hamdedilen ve Şekur = Şükredilen anlamında). (16/11/2001, HVA)
2) Türkler ULUĞ derlerdi. “Tengrig” >>> Teşekkür, şükran, hamd demek. Kelimenin daha doğrusu tamlamanının aslı ULUĞ KUT TENGRİG’dir. Uluğ giderek ULU diye kısalmış. Kut, Sanskritçe ĞUT, şimdi Hoda, Almanca GOTT, İngilizce GOD. Hepsi anlaşıldığı üzere KUT demek tıpkı Arapçadaki KUDS gibi. (21/03/2003, HVA)
3) Good (iyi) GOD (Tanrı) gibi. İkincisini KUT kelimesi; birincisini MUT kelimesi karşılıyor (“MUTlu OL” başka, “Bayramın KUTlu olsun” başka). GOD (Tanrı) ise Sanskritçe KHODA’dan (ĞOD okunur) gelmedir. Bu aynı zamanda bizim KUT’umuzdur. Kutalmış Tengriğ (Kutsanmış Tanrı), İbranice’den bile eskidir. (03/10/2003, HVA)
4) (…) niçin ‘İnsanların ilahı’ adını kullandığını HİSSETTİNİZ Mİ? Allah’ımızın ismidir ve TANRI yerine de kullanılır. Çünkü her dildeki TANRI (Tengri, God, Gott, Dieu, Theos vb.) kastettiğiniz ALLAH ise Joker olarak kullanılabilir. Yani İlah=Tanrı olduğundan ve de İLAHİNNAS Allah’ımızın adı olduğundan Tanrıya şükür derken orada nosyon olarak ve niyet olarak kastettiğiniz Rabbim ise ona TANRI da diyebilirsiniz. Ulu Tanrı da diyebilirsiniz.Öteki “Grüss Gott”, ya da “Gott sei Dank” diyorsa, ehli kitab da burada İLAHİNNAS adını -bilerek veya bilmeyerek- kullanıyor. Kur’an’ı hissettiniz mi? (21/08/2005, HVA)
Demek ki biz askerde TANRIMIZA HAMDOLSUN MİLLETİMİZ VAROLSUN derken, yanlış yapmıyoruz.
ELHAMDÜLİLLAH da diyoruz ancak “Elhamdülillah”ı ağızlarına sakız yapıp KAMU+KUL hakkı yiyenler gibi İKİYÜZLÜLÜK yapmıyoruz. ALlah ile aldatmıyoruz.
TANRIMIZA HAMDOLSUN diyerek Allah’ımıza kendi dilimizle, Türk diliyle HAMD ediyoruz, şükrediyoruz, şükranlarımızı sunuyoruz.
MİLLETİMİZ VAROLSUN diye O’na dua, nida, niyaz ediyoruz.
Uluğ Tengri’ye teşekkür ediyoruz.
Demek ki yanlışı yapanlar, biz değil; kendilerinde ALLAH ADINA HÜKÜM/FETVA VERME YETKİSİ olduğunu zanneden mütekebbirlerdir!
Bakınız Allahçımız onlar için neler diyor:
– “Şüphesiz elbette onlardan bir fırka; o’nu KİTAPTAN SANASINIZ DİYE dillerini (lisanlarını) leyyedeler (eksiltir /eğip bükerler). Ama o kitaptan değildir. Derler ki: O Allah indindendir. Ama o ALLAH İNDİNDEN DEĞİLDİR. Bile bile Allah’a karşı (Allah adına) yalan söylerler.” (Ali İmran-78)
– “Veyl o kitabı ELLERİYLE YAZIP da sonra onu pekaz bir bedele/değere satmak için ‘BU ALLAH İNDİNDENDİR’ diyenlere. Veyl o elleriyle yazdıklarından dolayı onlara. Veyl o kazandıklarından dolayı onlara.” (Bakara-79)
– “De ki: SİZ DİNİNİZİ ALLAH’A MI ÖĞRETİYORSUNUZ? Allah, göklerde olanları da arzda olanları da bilir. Allah külli şey’in’e Alim’dir (Herşeyi bilir/bilendir).” (Hucurat-16)
Yine bakınız, “Bana seni gerek seni” sırrını yakalayan büyük Türk ozanı Yunus Emre’nin dizelerinde “Çalap” geçiyor. Şimdi bunu da mı silip atacaklar, değiştirmeye kalkışacaklar?
Yani o Allah sevdalısı Yunus bilmiyor, diğer Anadolu erenleri de bilimiyorlar, onların öğretmeni Ahmet Yesevi de bilmiyor, Yesevi’nin öğretmeni Dede Korkut (Hızır ss) da bilmiyor; ama günümüz din adamları biliyorlar, öyle mi?
Hal böyle iken, bu güzel ismi beğenmeyip kafayı bozanların dertleri ne olabilir?
Kibir + Cehalet!
Uluğ Tengri, Türk Milleti’ni bu hokkabazlardan uzak tutsun. (Amin/Alas)
“Türk Milleti inanındığı kitabı ARACISIZ okuyup anlayabilsin” diye (Masrafını kendi cebinden ödeyerek) Kur’an’ın Türkçe mealini yaptıran Atatürk’e de selam selam olsun.
TANRIMIZA HAMDOLSUN
MİLLETİMİZ VAROLSUN !