EMPERYALİST PROPAGANDAYA ALET OLAN ATATÜRKÇÜLER

Atatürk kürtleri katletti” ve “Atatürk puttu yük oldu” resimli paylaşımları yapanlara sorunuz:

– ADALET adlı yürüyüşe çıktınız ama (FETÖ-HDP/PKK fotoğraflarına ses çıkarmazken) neredeyse hiçbir eleştiriye tahammül edemiyor, sağa sola saldıyor, hakaretler ve İFTİRALAR yağdırıyorsunuz. Bu mu sizin ADALET’ten anladığınız? (Bilmiyorsak, araştırıp sorgulayacağız.)

– I –

Atatürk Kürtleri katletti” iftirasına dair:

6 Mayıs 1972’de asıldıklarında; Deniz ve Yusuf 25, Hüseyin 23 yaşındalardı. (Nurhak’ta katledildiğinde Sinan 27’sindeydi)

Ve düşünününüz, tüm o yaşananların hemen ardından, Perinçek, henüz 31 yaşında,  tutuklu bir yurtsever-devrimci. (Sinan’dan 2 yaş büyük)
Arkadaşlarıyla birlikte cezaevi ile MİT işkencehaneleri arasında mekik dokuyor.

Yaptığı (1/2/73) TİİKP savunmasında -ki işkencelerden geçerek mahkemeye çıkabiliyor- Atatürkçülüğü reddetmiyor, ancak burjuvazinin ve toprak ağalarının halkı sömürdüğünü dile getiriyor.

Ne var ki bugün kendisinin de mot-a-mot kabul etmeyeceği ifadeler kullanıyor ancak “Atatürk kürtleri katletti” şeklinde bir ifadesi yok.

Bakınız, Perinçek’in savunmasından:

« (…) Savcıların “Atatürk’e dil uzattığımız” iddiası üzerinde de durmalıyız. Biz, Mustafa Kemal’in önderlik ettiği Kurtuluş Savaşı’nın ve emekçilerin menfaatine olan bütün Kemalist reformların ve ileri hareketlerin mirasçısıyız. Türkiye Komünist Partisi, Milli Kurtuluş Savaşımıza var gücüyle katıldığı gibi, Kemalist devrimlerin demokrasi ve milli bağımsızlık yönünde derinleşmesini daima desteklemişti.

Biz, Mustafa Kemal’i halkımızın anti-emperyalist mücadelesindeki değerli hizmetleri dolayısıyla saygıyla anarız. Fakat biz aynı zamanda, Kemalist REJİMİN işçi ve köylüleri ezen burjuva karakterini açıkça ortaya koyar ve onunla mücadele ederiz. Çünkü bizler işçi sınıfı ihtilalcileriyiz. Tarihin en ilerici sınıfı olan ve kendisiyle birlikte bütün halkı kurtaracak olan işçi sınıfının temsilcileriyiz.

Komünistler, fikirlerini hiç bir zaman gizlemezler. Açıkça ortaya koyarlar. Ama FAŞİSTLER halkı aldatmayı meslek edinmişlerdir. Faşistler, MİLLİ KAHRAMANLARI bayrak edinerek, halkı aldatma planlarına ALET ETMEK isterler. Bugün halkımızı ezen faşist dikta da aynı şeyi yapıyor. İkide bir Atatürkçülükten dem vurarak, Mustafa Kemal’i, FAŞİST YALAN DOLANIN BİR ALETİ HALİNE GETİRMEYE yelteniyorlar. Oysa ONLAR, AMERİKAN BOYUNDURUĞUNUN SADIK BEKÇİLERİ olarak, 1920’lerin Padişah hükümetinin ve Kuvayi İNZİBATİYE’nin bugünkü takipçileridir. “Atatürkçülük” PERDESİ ARKASINDA halkımızdan gizlemeye çalıştıkları gerçek yüzlerini artık herkes çok yakından tanıyor. (…) »

« (…) Üstün Irk Teorilerini Reddediyoruz

İddianame diyor ki:

“TİİKP, tarihi boyunca bağımsız yaşamış, hak ve hürriyetler için savaşmış, büyük Türk milletinin mükemmel hasletlerini ve üstünlüğünü hiçbir surette kabul etmemiş, şan ve şeref dolu Türk tarihini inkar ve bu tarihi yapan Fatihler, Yavuzlar, Kanunileri halkı ezen feodal çağın sultanları şeklinde vasıflandırarak hor görmüştür.”

Partimizin programı, halkımızın bütün dünya halkları gibi bağımsızlık ve hürriyet uğruna hiçbir fedakarlıktan çekinmeyen yiğit bir halk olduğunu KUVVETLE belirtmiştir. Biz, halkımızın bu “mükemmel hasletine” GÜVENDİĞİMİZ içindir ki, halkımızın faşist diktatörlüğü mutlaka yıkacağına olan inancımız hiçbir zaman sarsılmamıştır. Hürriyetine ve bağımsızlığına tutkun olan halkımızın gücü, zulmün topunu tüfeğini mutlaka yerle bir edecektir. Halkımız ne mükemmel “hasletlere” sahip olduğunu, ne kadar kahraman, ne kadar yaratıcı ve fedakar olduğunu bir kere daha gösterecektir.

Fakat biz, Türk milletinin diğer milletlerden “üstün” olduğu yolundaki bir görüşü reddederiz. Çünkü bu üstün ırk, üstün millet teorileri, Hitler Nazileri ve Mussolini Faşistleri tarafından, başka milletleri ezmek amacıyla uydurulmuş teorilerdir. Biz, başka milletleri ezmek, başka milletleri hor görmek gibi düşünce ve uygulamaları KENDİ MİLLETİMİZE yakıştırmayız. Bir millet adına, başka bir millet eziliyor ve hor görülüyorsa, bizzat o milletin kendisi de sömürü ve baskı altında demektir. Çünkü kendi milliyetinden emekçileri ezen burjuva iktidarlar, başka milletleri de ezmeye pek heveslidir.

TİİKP’nin Fatihleri, Yavuzları, Kanunileri “feodal çağın halkı ezen sultanları” olarak görmesini, savcılar olumlu karşılamıyorlar.

M. Kemal, Büyük Nutuk’ta 31 Ekim 1922 günü Meclis’in Birleşik Komisyon toplantısında sıranın üzerine çıkarak yüksek sesle şunları söyledim, diyor:

“Efendim, dedim… Osmanoğulları, zorla Türk milletinin hakimiyet ve saltanatına el koymuşlardı; bu tasallutlarını altı asırdan beri idame eylemişlerdi. Şimdi de, Türk milleti bu mütecavizlerin hadlerini ihtar ederek, hakimiyet ve saltanatını, isyan ederek kendi eline bilfiil almış bulunuyor.” (Nutuk, II, s. 690-Söylev, II, s. 505)

İddianame, yukardaki sözlerin sahibi olan Mustafa Kemal’i de itham etmiş duruma düşmüyor mu? Bu duruma düşmesi tabiidir. Çünkü Komünistlere yönelen terör ve ithamlar, bütün halka, bütün ilerici ve demokratlara, bütün yurtseverlere de yönelir. Tarihte hiçbir Komünizm düşmanlığı kampanyası, bu sınırlar içinde kalmamıştır ve kalamaz. İster istemez her alanda bütün halkı hedef alır ve halkın ilerici geçmişiyle de çatışmaya düşer.

Bilindiği gibi, Yavuz Selim onbinlerce Anadolu köylüsünü kılıçtan geçirtmişti. Kanuni’nin Şeyhülislamları ise, o tarihten iki yüzyıl önce zalimlere başkaldırmış bir halk önderi olan Şeyh Bedrettin’in yolundan gidenler veya üç yüzyıl önce yaşamış Yunus Emre’nin şiirlerini okuyanlar hakkında “katilleri vaciptir” diye fetvalar veriyordu. Varsın İddianame, halkı ezen Yavuzlar, Kanuniler gibi feodal zalimlerin safında yer alsın. Biz zulme başkaldıran Baba İshak, Börklüce Mustafa, Şeyh Bedrettin, Pir Sultan Abdal gibi halk kahramanlarının safında yer alıyoruz. İşte bunun için bizim bayraklarımıza zafer yazılmıştır. (…) »

« (…) 1 Mayıs 1920’de Mustafa Kemal şöyle diyordu:

“Kerkük şimalinde Türk olduğu gibi Kürt de vardır. Biz onları tefrik etmedik. Binaenaleyh muhafaza ve müdafaasıyla iştigal ettiğimiz millet bittabi bir unsurdan ibaret değildir… Yekdiğerine karşı hürmeti mütekabile ile riayetkardırlar. Ve yekdiğerinin her türlü hukukuna, ırkî, içtimaî, coğrafî hukukuna daima riayetkar olduğunu tekrar ve teyit ettik ve cümlemiz bugün samimiyetle kabul ettik.” (Söylev ve Demeçler, I, s. 71)

Mustafa Kemal, acaba tam Milli Mücadele’ye başlarken Kürt halkının varlığını kabul etmek ve onun her türlü hukukuna saygı ifade etmek suretiyle halkları bölmek mi istemişti? Hayır, o emperyalizme karşı çeşitli milliyetten halklar arasındaki birliğin, ancak onların varlık ve haklarına riayetle sağlanabileceğini belirtiyordu, İsmet Paşa da, Lozan Barışı masasına “Türk ve Kürt halklarının temsilcisi” olarak oturduğunu beyan etmiş ve TBMM’de yapılan birçok konuşmada “TBMM hükümetinin Türk ve Kürt halklarının hükümeti” olduğu ifade edilmiştir.

Bundan elli yıl önce varolan Kürt halkı ne olmuştur da elli yıl içinde yokolmuştur. Buna imkan var mıdır? Kürt halkı yoktur da, tarih boyunca yapılan bunca milli baskı ve zulüm kime uygulanmıştır. Kürt milliyeti üzerindeki baskı katmerlidir. Kürt milliyetinden halk, hem emperyalizm ve sömürücü sınıfların baskısı, hem de milli baskılar altında ezilmektedir.

Türkiye’nin hakim sınıfları tarih boyunca Kürtlere karşı kitle katliamlarına girişmiş, her türlü baskı ve zulmü uygulamış ve uygulamaktadır. Kurtuluş Savaşı yıllarında “Kürtlerin hukukuna riayetten” söz eden Kemalist burjuva iktidarı da, halk yığınlarına karşı en ağır baskı ve terörden çekinmemiştir. Kitle katliamlarına dahi girişilmiştir. Kürtler anadillerini konuşmak gibi en tabii haklarından dahi yoksun bırakılmak ve eritilmek istenmektedir.

Kürt milliyetinin varlığını inkar, onu baskı altında tutmak, ona karşı milli düşmanlık politikası uygulamak ve Türkiye halklarının devrimci birliğini parçalayarak faşist saltanatı devam ettirmek amaçlarına hizmet etmektedir. Esas bölücüler, gerici ve ırkçı faşistlerdir. Esas bölücü olan, “halkları böl ve tahakküm et” siyasetini uygulayan emperyalistler ve işbirlikçileridir.

TİİKP, her iki milliyetten halkın eşitliğini, birbirlerinin varlığına ve hukukuna karşı riayetkar olmalarını savunuyor. Kendi kaderini tayin etmek, bir milliyetin hukukunun başında gelir. Bu sebeple biz Türkiye’de yaşayan Kürt milliyetinin kendi kaderini tayin hakkını her zaman savunduk ve savunmakta devam edeceğiz. Milletlerin kendi kaderini tayin hakkının özü, isterse bağımsız bir devlet kurabilmeleridir.

Bunu tanımadan ve kabul etmeden halklar arasında eşitlik ve kardeşlik kurulmasına imkan yoktur.

Ancak halkların hür isteklerine dayanan bir birlik sağlamdır. Zora ve inkara dayanan bir birlik olamaz. Mutlaka yıkılır, yerini gönüllü olan, halkların hür iradesiyle kurulan devrimci bir birlik alır.

TİİKP, programında belirttiği gibi Türk ve Kürt milliyetinden halkların, eşit haklara sahip olarak demokratik bir Halk Cumhuriyeti içinde birleşmelerine yönelen bir siyaset izlemektedir. TİİKP, hangi milliyetten olursa olsun, Türkiye proletaryasının öncü müfrezesidir. Biz, Türkiye halklarının emperyalizme karşı omuz omuza savaşarak yurdumuzu kurtaracağına, kendi kaderlerini kendi ellerine alacaklarına, devrimci birliklerini daha da sağlamlaştıracaklarına inanıyoruz.

Milletlerin kendi kaderini tayin hakkını savunduğum için suçlanıyorum. Yunus Emre’nin dediği gibi:

Yetmişiki millete kurban ol, eğer sen aşık isen Yetmişiki millete hak dedim, suçum budur. (…) »

( http://www.turktoresi.com/viewtopic.php?f=34&t=5348 )

Evet, OTUZBİR YAŞINDAKİ o genç, Perinçek, gerek savunmasının genelinde gerekse üstteki kesimde, bugün kendisinin de mot-a-mot kabul etmeyeceği ifadeler kullanıyor. Ama savunmasının ÖZÜ de amacından saptırılıyor.

Emperyalizme ve onun içerideki işbirlikçileri olan kapitalistler ile toprak ağalarına meydan okurken, savunmasında, dosdoğru olmayan veya kafa karışıklığına (yanlış anlamalara) sebep olabilecek ifadeler kullanıyor.

Bir kere, “Mustafa Kemal ATATÜRK” ile “Atatürkçülüğü kullanan kemalist rejim uygulayıcılarını” birbirinden ayırıyor. MAALESEF katliam kelimesini kullanıyor ki KATILMIYORUZ ancak yine ATATÜRK demiyor, MUSTAFA KEMAL demiyor, Atatürkçülüğü kullanan faşizmden söz ediyor. (İşte o faşist zihniyet, ATATÜRK’Ü ve ATATÜRKÇÜLÜĞÜ SAVUNAN Denizleri İDAM ETTİ.)

Zaten benzer söylemlerde Deniz Gezmiş de bulunmadı mı? “Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği” demedi mi? Bugün aramızda olsaydı, Denizler, Perinçek’le aynı düşünceleri savunmayacaklar mıydı? Denizler de Atatürkçü değiller miydi? Denizler de “Atatürkçülüğü KULLANANLARIN Atatürkçülükle ilgilerinin olmadığını” vurgulamıyorlar mıydı?

Hepsi de, Kürt kökenli vatandaşlarımızın KASITLI OLARAK Türkiye düşmanı yapılmaya ve Türkiye’den kopartılmaya çalışıldığını söylüyorlardı. FEODALİTE’nin yıkılması gerektiğinin altını çiziyorlardı. Ta o tarihlerde üstelik.

NOT: Atatürk de böyle yapmadı mı? 1934 senesinde çıkartılan İSKAN KANUNU’nun 10. maddesine göre FEODALİTE yıkılmıyor muydu? Topraksız veya az topraklı YERLİ HALK toprak sahibi yapılmıyor muydu? Ama olmadı, neden? İşte Denizlerin, Perinçek’in işaret ettiği EMPERYALİST İŞBİRLİKÇİLER kanunu gereğince uygulamadılar. [pS1]

Şunu da ekleyelim: Vakti zamanında Güney+Doğu bölgesinde (Tıpkı HATAY-İSKENDERUN gibi) Birleşmiş Milletler gözetiminde HALKOYLAMASI yapılsa idi, ne olurdu? EZİCİ bir çoğunlukla “TÜRKİYE’DE KALMA” sonucu çıkardı. Hem emperyalizm hem de yerli uşakları BU GERÇEĞİ çok ama çok iyi bildikleri için, asla böyle bir oylamaya gitmediler, gitmek istemediler. Aksine, yıllar yılı yürüttükleri uygulamalarla (Örneğin: Kenan Evren cuntası, PKK vs. eliyle), insanları devletten soğutma siyaseti güttüler.

Perinçek ise, daha o tarihlerde, tıpkı Denizler gibi, samimiyetle bir öneride bulunuyor, HODRİ MEYDAN, diyor. Buna karşı çıkanların, “Türkiye halklarının devrimci birliğini parçalayarak faşist saltanatı devam ettirmek” amacında olduklarını belirtiyor.

Çünkü ülkenin BÖLÜNMEYECEĞİNİ biliyor. (Emperyalizmin taşeronu olmamak kaydıyla. Emperyalizme karşı BİRLİKTE savaş verildiği takdirde.)

Yine hatırlatalım ki, savunmasında TÜRK MİLLETİ derken; bir tek yerde bile Kürt MİLLETİ demiyor, milliyet ve halk kelimeleri kullanıyor. (Anlayana, önemli bir ayrıntıdır)

Ayrıca dikkat edilmelidir: Anadilini konuşmak başka, o dili resmileştirmek başkadır. Perinçek’in savunmasında, kürtçe eğitimden veya kürtçenin resmi dil yapılmasından söz edilmemektedir.

NOT1: 60’lı 70’li yıllarda, Türkiye’nin bağmsızlığını savunan ancak emperyalizme karşı verdiği mücadelede kendilerini ‘komünist’ olarak adlandıran gençleriin ezici çoğunluğu, esasında (bildiğimiz manada) komünist falan değiller, ATATÜRKÇÜ’ler. Her ne kadar o yönde söylemlerde de bulunmuş olsalar, mücadelelerinin NİTELİĞİNE bakıldığında TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE için ATATÜRKÇÜ çizgide yürüdükleri açıklıkla anlaşılacaktır. (Zaten KOMÜNİZMLE MÜCADELE DERNEĞİ’nin amacı da komünizmle mücadele değildi; ana gaye, Atatürk’ün cumhuriyeti emanet bıraktığı DEVRİMCİ GENÇLİĞİ linç ederek ATATÜRKİYE’yi yıkmaktı)

NOT2: “Kemalist rejimin işçi ve köylüleri ezen burjuva karakteri” ifadesi, ‘tipik’ bir söylemdir. Ancak hedefteki, Mustafa Kemal değildir. Kemalizm-Atatürkçülük de değildir. Perinçek’in hedefindeki de Mustafa Kemal değildir. (Kemalizm ÖRTÜSÜNE BÜRÜNEN kurnazlardır) “Köylü milletin efendisidir” diyen Atatürk’ü nasıl hedef yapabilir ki? Atatürk’ün 1937 MECLİS AÇILIŞ KONUŞMASI’nı [pS2] okumamış olması gerekir. Hedef, KEMALİZM’i kullanan emperyalist işbirlikçilerdir.

NOT3: Doğu Perinçek, “Altı Ok” (Kemalist Devrim – 3) kitabının, “Kemalist Devrim niçin yarım kaldı?” başlıklı kesiminde, NOT2’ye açıklık getirmektedir.

NOT4: Ancak, aynı kitabın “halkçılık” ve “devletçilik” başlıklı bölümlerinde, 1923 İzmir İktisat Kongresi’nden söz edilirken, özel girişimin başarıya ulaşamadığı ve bu yüzden Kemalist Devrim’in 1930’larda devletçiliğe yöneldiği yazmaktadır. Biz bu görüşe katılmıyoruz çünkü Atatürk’ün, düşüncelerini, adım adım yürürlüğe koyduğunu biliyoruz. (Laiklikte olduğu gibi, vb. Ya da, örneğin, elde avuçta sermaye olmadığı için demiryollarını yabancı ülkelere yaptırtması, sonra da artan milli gelirle millileştirmesi.)

26 AĞUSTOS BLOĞU NOTLARI:

– Ne PerinçekÇİ’yiz ne de onun avukatıyız.
– ŞuCU buCU değiliz.

Mevzubahis VATAN’cıyız!

– Perinçek’in 1973’teki savunmasında kullandığı ifadelere katılmayabiliriz (Altlarını çizdiğimiz, kitle katliamları vb. iddialara elbette KATILMIYORUZ) ancak işaret ettiğimiz, o savunmanın özüdür: “Türkiye halklarının [TÜRK MİLLETİ’NİN] emperyalizme karşı omuz omuza savaşarak [ATATÜRKÇÜLÜK ŞİARINDA TAM BAĞIMSIZLIK İÇİN MÜCADELE EDEREK] yurdumuzu kurtaracağına” inanıyoruz.

– Yazılarımızı okuyanlar, BÜYÜK ÖNDER ATATÜRK’ün ilke ve devrimlerine bağlı olduğumuzu bilirler.

– Marks denen SAHTEKARI asla kabul etmediğimiz gibi, KATİL Stalin vb. faşistlerden de iğreniriz.
– Yani, komünist de değiliz faşist de değiliz; ATATÜRKÇÜYÜZ.

– Vatan Partisi’nin de ATATÜRK ilke ve devrimlerini savunduğunu yaşıyor, görüyoruz. 6 OK’a sahip çıktığını biliyoruz. Haliylen ATATÜRKİYE özünde birleşiyor, destekliyoruz.
– Atatürk’ün kurucusu olduğu ve adını koyduğu CHP’nin de ÖZÜNE dönmesini istiyoruz. (MHP’nin de Atatürk Milliyetçiliği çizgisine gelmesini diliyoruz)

Soruyoruz:

– Siz, biz, gençliğimizde, hiç mi hatalı düşüncelere kapılmadık?
– Zamanla, okuyarak, yaşayarak, olgunlaşmadık mı veya olgunlaşmıyor muyuz?
– Kaçımız gençlik dönemlerimizdeki düşüncelerimizi yazdık, kayda geçirdik?
– Perinçek, gençlik yıllarından itibaren mücadelenin içinde olmuş ve yaşadıkları bir şekilde tarihin arşivlerine girmiş biri.
– Kaldı ki, hatalı yaklaşımları olmakla birlikte, Perinçek, ÖZÜNDE-TEMELİNDE; a) Emperyalizme hep karşı duruyor, b) Türkiye’nin bağımsızlığını savunuyor.
– Ve bir ATATÜRKİYE DEVRİMCİSİ olarak sürekli kendisini yenileyen, okuyup sorgulayarak geliştiren, sahada da pratiğini yapan Perinçek;
– Haliylen sürekli kapitalist emperyalistlerin ve onların taşeronlarının HEDEFİNDE oluyor.

Ve biz bugün tutuyor, “YİRMİLİ, OTUZLU yaşlarında sen şöyle demişsin böyle konuşmuşsun” diyerek, ömrü mücadeleyle geçmiş, asla HAİN olmamış AJAN olmamış KUKLA olmamış DÖNEK olmamış, herdaim emperyalizme karşı duruş sergilemiş, SATIN ALINAMAMIŞ, bu yüzden en güzel çağlarında yıllarca zindanlarda kalmış ve ağır işkencelere maruz bırakılmış ANCAK onları anlatıp da MAZLUM EDEBİYATI yapmamış salya sümük ağlamamış insanları, EN ŞİDDETLİ SÖZLERLE yargılıyor, aşağılıyor, hain-ajan ilan ediyoruz. Öyle mi?

Zerre vicdanı olan insan, biraz düşünür.
Yaptığından az da olsa pişmanlık duyar.

Peki ya duymuyorsa?
EYVAH o zaman..

EK: Ayrıca, bakınız:

– DERSİM HAKİKATİ ( https://dersimhakikati.wordpress.com/dersim-hakikati/ )

– II –

Puttu yük oldu” karalamasına dair:

– PERİNÇEK ve ATATÜRK’E HAKARET ( https://26august.wordpress.com/2015/05/03/perincek-ve-ataturke-hakaret/ )
– PERİNÇEK’İ ANLAMAK ( https://26august.wordpress.com/2016/12/06/perinceki-anlamak/ )

pS1.

4/6/1934 tarihli ve 2510 sayılı İskân Kanunu’ndan:

MADDE 10

A: Kanun aşirete hükmi şahsiyet tanımaz. Bu hususta her hangi bir hüküm, vesika ve ilama müstenit de olsa tanınmış haklar kaldırılmıştır. AŞİRET REİSLİĞİ, BEYLİĞİ, AĞALIĞI VE ŞEYHLİĞİ VE BUNLARIN her hangi bir vesikaya veya görgü ve göreneğe müstenit HER TÜRLÜ TEŞKİLAT ve TAAZZUVLARI KALDIRILMIŞTIR.

B: Bu kanunun neşrinden önce her hangi bir hüküm veya vesika ile veya örf ve adetle AŞİRETLERİN ŞAHSİYETLERİNE veya ONLARA İZAFETLE REİS, BEY, AĞA VE ŞEYHLERİNE AİT olarak tanınmış, kayıtlı, kayıtsız, BÜTÜN GAYRİMENKULLER DEVLETE GEÇER. Bu kanun hükümlerine ve Devletçe tutulan usullere göre BU GAYRİMENKULLER muhacirlere, mültecilere, göçebelere, naklolunanlara, topraksız veya az topraklı YERLİ ÇİFTÇİLERE dağıtılıp tapuya bağlanır. Bu gayrimenkullerin aidiyeti tapu sicillerindeki kayıtlara göre tesbit olunur. Tapu sicillerinde aidiyete dair bir kayıt yoksa veyahut kayıtlar yalnız şahıslar namına olupta halk arasında bunların aşirete ait olduğu şayi bulunuyor ve aşiret fertleri de bu gayrimenkullerden başkasına sahip bulunmuyorlarsa aidiyet, tahkikat üzerine, o yerin idare heyeti karariyle hallolunur; idare heyetlerinin valilerce tasdik edilen bu kararı katidir.

– TOPRAK REFORMU ve KÜRTLER ( https://26august.wordpress.com/2015/04/27/toprak-reformu-ve-kurtler/ )
– ATATÜRK ve TOPRAK DEVRİMİ ( https://26august.wordpress.com/2014/08/19/ataturk-ve-toprak-devrimi/ )

pS2.

1 Teşrinisani (Kasım) 1937
TBMM

Mustafa Kemal ATATÜRK :

(…) Ziraat işleri

Sayın millet vekilleri, milliğ ekonominin temeli ziraattir. Bunun içindir ki ziraatte kalkınmıya büyük önem vermekteyiz. Köylere kadar yayılacak programlı ve pratik çalışmalar bu maksada erişmeyi kolaylaştıracaktır. Fakat bu hayatiğ işi, isabetle amacına ulaştırabilmek için ilkönce ciddiğ ekiplere dayalı bir ziraat siyaseti tebit etmek ve onun için de her köylünün ve bütün vatandaşların kolayca kavrıyabileceği ve severek tatbik edebileceği bir ziraat rejimi kurmak lâzımdır. Bu siyaset ve rejimde, önemli yer alabilecek noktalar başlıca şunlar olabilir:

Bir defa memlekette topraksız çifçi bırakılmamalıdır. Bundan daha önemli olan ise, bir çifçi ailesini geçindirebilen toprağın hiçbir sebep ve suretle bölünmez bir mahiyet alması… Büyük çifçi ve çiflik sahiplerinin işletebilecekleri erazi genişliği erazinin bulunduğu memleket bölgelerinin nüfus kesafetine ve toprak verim derecesine göre sınırlamak lâzımdır.

Küçük, büyük bütün çifçilerin iş vasıtalarını arttırmak, yenileştirilmek ve korumak tedbirleri vakit geçirilmeden alınmalıdır. Her halde en küçük bir çifçi ailesi bir çift hayvan sahibi kılınmalıdır; bunda ideal olan öküz değil, beygir olmalıdır. Öküz ancak bazı şartların henüz temini güç bölgelerde hoş görülebilir.

Köylüler için umumiyetle pulluğu pratik ve faydalı bulurum. Traktörler, büyük çifçilere tavsiye olunabilir. Köyde ve yakın köylerde müşterek harman makineleri kullandırmak, köylülerin ayrılamıyacağı bir âdet haline getirilmelidir.

Ziraat bölgeleri

Memleketi; iklim, su ve toprak verimi bakımından, ziraat bölgelerine ayırmak icab eder. Bu bölgelerin her birinde köylülerin, gözlerile görebilecekleri, çalışmaları için örnek tutacakları verimli, modern, pratik ziraat merkezleri kurulmak gerektir.

Bugün devlet idaresinde bulunan çifliklerin ve bunların içindeki türlü ziraat-sanayiğ kurumlarının bir kısmı; ziraat hayat ve faaliyetinin bütün sahalarında her türlü teknik ve modern tecrübelerini ikmal etmiş olarak bulundukları bölgelerde en faydalı ziraat usul ve sanğatlerini yapmıya hazır bulunmaktadırlar. Bu, vekâlet için büyük kolaylıklar temin edecektir.

Ancak, gerek mevcud olan ve gerek bütün memleket ziraat bölgeleri için yeniden kurulacak olan ziraat merkezlerinin, sekteye uğramadan tam verimli faaliyetlerini; şimdiye kadar olduğu gibi, devlet bütçesine ağırlık vermeksizin kendi gelirlerile kendi varlıklarının idare ve inkişafını temin edebilmeleri için, bütün bu kurumlar birleştirilerek geniş bir işletme kurumu teşkil olunmalıdır.

Bir de, başta buğday olmak üzere bütün gıda ihtiyaçlarımızla endüstrimizin dayandığı türlü iptidaiğ maddeleri temin ve hariciğ ticaretimizin esasını teşkil eden çeşitli mahsullerimizin ayrı ayrı her birinde, mikdarını arttırmak, kalitesini yükseltmek, istihsal masraflarını azaltmak, hastalık ve düşmanlarile uğraşmak için gereken teknik ve kanuniğ her tedbir, vakit geçirilmeden alınmalıdır. (…)

– ATATÜRK’ÜN 1937 MECLİS NUTKU ( https://26august.wordpress.com/2017/04/28/ataturkun-1-kasim-1937-nutku/ )

+

Reklam