ATATÜRK’ÜN 1 KASIM 1937 NUTKU

Büyük Önder M. Kemal Atatürk’ün 1 Teşrinisani (Kasım) 1937 Pazartesi günü Büyük Millet Meclisi’nin açılışında yaptığı konuşma; dünden ziyade bugünü ve YARINI ilgilendiren tarihi bir NUTUK’tur.

Dönemin gazetelerinin manşetlerden ikaz ettikleri gibi:

– “Bu nutuk, her zaman tekrar tekrar okunacak kıymetli bir ders kitabıdır.”
– “Atatürk, TÜRK MİLLETİ’ne en ileri devlet yolunu çizmiştir.”

İşte o tarihlerden iki gazete manşeti.
Ve ardından (tekrar tekrar satır satır kelime kelime okunması ve okutulması gereken) Atatürk’ün o tarihi nutku /konuşması.

TBMM arşivlerinde ve web’de (hem orjinaline hem özgün dille yazılmış haline) kolaylıkla ulaşabileceğiniz ATTATÜRK’ÜN 1 KASIM 1937 NUTKU’nu, dönemin gazetelerinden Akşam’ın 2 Kasım 1937’deki baskısından paylaşıyoruz.

2 Teşrinisani 1937
Akşam, sf. 1-7-8

Atatürk dünkü nutkile çok sarih direktifler verdi

Bu nutuk her zaman tekrar tekrar okunacak kıymetli bir ders kitabıdır

“Biz bütün Türk milletinin hâdimiyiz. Biz ilhamlarımızı gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan alıyoruz” diyen Atatürk Türk milletine en ileri devlet yolunu çizmiştir

Ankara 1 (Telefon) — Büyük Millet Meclisi bugün saat 14’de toplanmıştır. Daha bir saat evvelden samiin yerleri dolmuştu. Riyaseticumhur locasında mareşal Fevzi Çakmak ile şehrimizde bulunan Balkan devletleri Genel Kurmay Başkanları bulunuyorlardı. Sefirlere mahsus locada da Balkan devletleri Genel Kurmay Başkanları maiyeti ile sefirler ve diğer davetliler vardı. Meclis önündeki meydanda, Atatürkü selâmlamak üzere yüz binlerce halk toplanmıştı.

Saat on üç buçuktan itibaren mebuslar salona girerek mevkilerini almağa başladılar. Tam saat 14’de intihap edilen muvakkat riyaset divanı Refet Canıtez (Bursa) nın başkanlığında yerlerini aldılar. Yoklama yapıldı, ekseriyet olduğu anlaşıldı.

Bunu müteakib Reisicumhur Atatürk, mebusların, dinleyicilerin hararetli ve sürekli alkışları arasında riyaset kürsüsüne gelerek bir çok noktaları şiddetle alkışlanan yıllık nutuklarını irad buyurmuşlardır.

Mebuslar ve dinleyiciler Atatürk’ü kürsüye gelişlerinde olduğu gibi kürsüden ayrılışlarında da ayni coşkun sevgi ve muhabbet tezahürlerile selâmlamışlar ve alkışlamışlardır.

Atatürk’ün nutuklarından sonra, reis intihabatına geçilmiş ve Çankırı mebusu Mustafa Abdülhâlik Renda 334 reyle ve ittifakla riyesete seçilmiştir. (…)

(…) Nutkun tam metni yedinci sahidemizdedir (…)

(…) Atatürk beklenilen nutkunu irad etti

Gür ve berrak sesile okuduğu nutuk tamam bir saat sürdü ve pek çok alkışlandı (…)

(…) Ankara 1 (Telefonla) — Büyük Millet Meclisi’nde bugün [1 Teşrinisani 1937] Atatürk tarafından irad edilen ve büyük bir dikkatle takib edilen nutuk aynen şudur:

[ 1 Kasım 1937, BMM, Ankara, M. Kemal Atatürk : ]

Beşinci devrenin üçüncü yılını açıyorum.

Her şeyden önce, sevgili kamutay arkadaşlarımla, yeni çalışma yılı başlangıcında, karşı karşıya bulunmaktan duyduğum derin sevinç ve saadeti ifade etmeliyim. Sizi, yüksek saygı ile selâmlar, ve bu çalışma yılınızın da, millet ve memleket için feyizli başarılarla bezenmesini dilerim.

Sayın millet vekilleri,

Memnuniyetle görmekteyiz ki, cumhuriyet rejimi, yurdumuzda huzur ve sükûnun en iyi yerleşmesini temin etmiş bulunuyor.

Vatandaşlar ve bu yurdda oturanlar, cumhuriyet kanunlarının eşit şartları altında kendileri için hazırlanan, hürriyet, refah ve saadet imkânlarından âzamiğ istifade etmektedirler.

Milletimizin lâyık olduğu yüksek medeniyet ve refah seviyesine varmasını alıkoyabilecek hiç bir engel düşünmeye yer bırakılmadığını ve bırakılmayacağını huzurunuzda söylemekle bahtiyarım. Tunçeli’ndeki icraatımızın neticeleri, bu hakikatin yakın ifadesidir.

İleri hükûmetçilik şiarı, halkı, kudretine olduğu kadar, şefkatine de samimiyetle inandırabilmesidir.

Büyük, küçük cumhuriyet memurlarında bu zihniyetin en geniş ölçüde inkişafına önem vermek çok yerinde olur.

Hususiğ idarelerin geçen yılki faaliyetleri verimli olmuştur. Ancak hususiğ idareler ve belediyeler büyük kalkınma savaşımızda başarı hasılasını arttıracak vazifeler almalı ve hususile hayat ucuzluğunu temin edecek, yerine göre tedbirler bulmalı, ve salâhiyetlerini tam kullanmalıdırlar.

Şehircilik işlerinde de teknik ve plânlı esaslar dahilinde çalışmak lâzımdır. Bunun için belediyelerimizi türeli bir surette aydınlatmak, kılavuzlamak işile uğraşacak, merkezde bir teknik büroğ kurulmasını tavsiye ederim.

Sıhhat işleri

Kendine, inkılâbın ve inkılâpçılığın çeşitli ve hayatiğ vazifeler verdiği Türk vatandaşının sağlığı ve sağlamlığı her zaman, üzerinde dikkatle durulacak milliğ meselemizdir.

Sağlık ve sosyal yardım vekâletinin bu mesele üzerindeki sistemli çalışmaları yüksek kamutayı memnun edecek mahiyette inkişaf etmektedir.

Ayni vekâlet kendisine verdiğimiz göçmen işlerini de sosyal ve ekonomik politikamıza uygun olarak başarı ile görmektedir. Vekâletin “sağlam ve gürbüz nesil, Türkiye’nin mayasıdır” prensipini pek âlâ kavrıyarak çalışmakta olduğunu takdire değer bulurum.

Adliye işleri

Yüce saylavlar, bilindiği gibi, biz, yurd emniyeti içinde fertlerin emniyetini de lâyık olduğu derecede göz önünde tutarız.

Bu emniyet, Türk cumhuriyeti kanunlarının, Türk hâkimlerinin teminatı altında, en ileri şekilde mevcuddur. Kanunlarımızda yaptığımız bazı tadiller ve kabul buyurduğunuz “meşhud cürümler kanunu” bu maksada kuvvetle hizmet etmiştir.

Adliğ bünyemizin ve kanun diziğimizin; daima bu yönden incelemelerle, Türkiye’nin dinamik hayatına, hiç şaşmadan uygunlukları temin edilmelidir, bu lüzum karşısında kara ve deniz ticaret kanunlarımızın ekonomik bünyemizdeki inkişaflara daha uygun hale getirilmesinde zaman geçirilmemek yerinde olur.

Bir de, şu nokta üzerinde durmama izin vermenizi rica edeceğim: Emniyet ve hak işlerile alâkalı usullerde ve kanunlarda kolaylık, çabukluk, açıklık ve kesinlik esas olmalıdır. Bu sebeple, vatandaşların icra dairelerile olan ilişkilerini kolaylaştırmak kasdile yapılan etüdlerin biran evvel kanun haline getirilmesini tavsiyeye lâyık bulurum. Bu işaret ve tavsiyelerimin iyi karşılanacağına şüphe etmem. Çünkü her sahada olduğu gibi, adliğ usuller ve kanunlar sahasında da Türk cumhuriyetinin ve onun yüksek, değerli Kamutayının anlayışı ileri anlayıştır.

Ekonomik hayatımız

Şimdi arkadaşlar, ekonomi hayatımızı gözden geçireceğim. Derhal bildirmeliyim ki, ben ekonomik hayat deyince; ziraat, ticaret, sanayi faaliyetlerini ve bütün nafıa işlerini, biribirinden ayrı düşünülmesi doğru olmıyan bir kül sayarım. Bu vesile ile şunu da hatırlatmalıyım ki, bir millete müstakil hüviyet ve kıymet veren, siyasiğ varlık makinesinde, devlet fikir ve ekonomi hayat mekanizmaları biribirine bağlı ve biribirlerine tâbiğdirler.

O kadar ki bu cihazlar biribirine uyarak ayni ahenkte çalıştırılmazsa hükûmet makanizmasının motris kuvveti israf edilmiş olur. Ondan beklenen tam verim elde edilemez. Onun içindir ki, bir milletin kültür seviyesi, üç sahada; devlet, fikir ve ekonomi sahalarındaki faaliyet ve başarıları neticelerinin hasılası ile ölçülür.

Ziraat işleri

Sayın millet vekilleri, milliğ ekonominin temeli ziraattir. Bunun içindir ki ziraatte kalkınmıya büyük önem vermekteyiz. Köylere kadar yayılacak programlı ve pratik çalışmalar bu maksada erişmeyi kolaylaştıracaktır. Fakat bu hayatiğ işi, isabetle amacına ulaştırabilmek için ilkönce ciddiğ ekiplere dayalı bir ziraat siyaseti tebit etmek ve onun için de her köylünün ve bütün vatandaşların kolayca kavrıyabileceği ve severek tatbik edebileceği bir ziraat rejimi kurmak lâzımdır. Bu siyaset ve rejimde, önemli yer alabilecek noktalar başlıca şunlar olabilir:

Bir defa memlekette topraksız çifçi bırakılmamalıdır. Bundan daha önemli olan ise, bir çifçi ailesini geçindirebilen toprağın hiçbir sebep ve suretle bölünmez bir mahiyet alması… Büyük çifçi ve çiflik sahiplerinin işletebilecekleri erazi genişliği erazinin bulunduğu memleket bölgelerinin nüfus kesafetine ve toprak verim derecesine göre sınırlamak lâzımdır.

Küçük, büyük bütün çifçilerin iş vasıtalarını arttırmak, yenileştirilmek ve korumak tedbirleri vakit geçirilmeden alınmalıdır. Her halde en küçük bir çifçi ailesi bir çift hayvan sahibi kılınmalıdır; bunda ideal olan öküz değil, beygir olmalıdır. Öküz ancak bazı şartların henüz temini güç bölgelerde hoş görülebilir.

Köylüler için umumiyetle pulluğu pratik ve faydalı bulurum. Traktörler, büyük çifçilere tavsiye olunabilir. Köyde ve yakın köylerde müşterek harman makineleri kullandırmak, köylülerin ayrılamıyacağı bir âdet haline getirilmelidir.

Ziraat bölgeleri

Memleketi; iklim, su ve toprak verimi bakımından, ziraat bölgelerine ayırmak icab eder. Bu bölgelerin her birinde köylülerin, gözlerile görebilecekleri, çalışmaları için örnek tutacakları verimli, modern, pratik ziraat merkezleri kurulmak gerektir.

Bugün devlet idaresinde bulunan çifliklerin ve bunların içindeki türlü ziraat-sanayiğ kurumlarının bir kısmı; ziraat hayat ve faaliyetinin bütün sahalarında her türlü teknik ve modern tecrübelerini ikmal etmiş olarak bulundukları bölgelerde en faydalı ziraat usul ve sanğatlerini yapmıya hazır bulunmaktadırlar. Bu, vekâlet için büyük kolaylıklar temin edecektir.

Ancak, gerek mevcud olan ve gerek bütün memleket ziraat bölgeleri için yeniden kurulacak olan ziraat merkezlerinin, sekteye uğramadan tam verimli faaliyetlerini; şimdiye kadar olduğu gibi, devlet bütçesine ağırlık vermeksizin kendi gelirlerile kendi varlıklarının idare ve inkişafını temin edebilmeleri için, bütün bu kurumlar birleştirilerek geniş bir işletme kurumu teşkil olunmalıdır.

Bir de, başta buğday olmak üzere bütün gıda ihtiyaçlarımızla endüstrimizin dayandığı türlü iptidaiğ maddeleri temin ve hariciğ ticaretimizin esasını teşkil eden çeşitli mahsullerimizin ayrı ayrı her birinde, mikdarını arttırmak, kalitesini yükseltmek, istihsal masraflarını azaltmak, hastalık ve düşmanlarile uğraşmak için gereken teknik ve kanuniğ her tedbir, vakit geçirilmeden alınmalıdır.

Orman servetimiz

Orman servetimizin korunması lüzumuna ayrıca işaret etmek isterim. Ancak, bunda mühim olan, koruma esaslarını, memleketin türlü ağaç ihtiyaçlarını devamlı olarak karşılaması icap eden ormanlarımızı muvazeneli ve teknik bir surette işleterek istifade etmek esasile makul bir surette telif etmek mecburiyeti vardır. Buna Büyük Kamutayın lâyık olduğu ehemmiyeti vereceğine şüphe yoktur.

Dış ticaretimiz

Sayın millet vekilleri,
Dış ticarette takib ettiğimiz ana prensip, ticaret muvazenemizin aktif karakterini muhafaza etmektir. Çünkü Türkiye tediye muvazenesinin en mühim esasını, bu teşkil eder.

Son yılların rakamları ve geçirdiğimiz senenin bugüne kadar gösterdiği seyir ve istikamet, takib ettiğimiz prensipin elde edilmiş müspet neticelerini göstermektedir.

Kontenjan usulü muayyen anlaşma şartlarımızı kabul etmiş memleketler için büsbütün kaldırılmıştır. Bu memleketlerden piyasanın kayıdsız, şartsız ithalât yapabilmesi temin edilmiştir.

Dış ticaret politikamızın hususiyeti şudur: İç ve dış vaziyet icaplarını daima karşılamak suretile seyirlerine intibak etmek.

İç ticaret

İç ticarete gelince, bunda en önde gördüğümüz esas teşkilâtlandırma ve muayyen tipler üzerinde işleme ve rasyonel çalışmadır.

Kesin zaruret olmadıkça piyasalara karışılmaz; bununla beraber hiç bir piyasa da başı boş değildir.

Sırası gelmişken cumhuriyetin tüccar telâkkisini de kısaca ifade edeyim: Tüccar, milletin emeği ve üretimi kıymetlendirilmek için eline ve zekâsına emniyet edilen ve bu emniyete liyakat göstermesi gereken adamdır. Bu bakımdan ihracatçılar hakkındaki kanun, murakabe hakkındaki kanun, teşkilâtlandırma hakkındaki hükümler müspet neticeleri vermektedir.

İhracat mallarımızın hükûmetin yakın kontrolü altında, satışlarının teşkilâtlandırılması mühimdir. Bunu göz önünde tutan Ekonomi Vekâleti, geçen yıl içinde: Iğdır’da, Ege, Trakya bölgelerinde türlü mevzulara ağit satış kooperatifleri teşkil etmiş ve onları faaliyete geçirmiştir. Önümüzdeki yıl içinde başta fındık olmak üzere diğer belli başlı mahsullerimizi de alâkalandıran birlikleri vücude getirmelidir.

Endüstrileşmek

Sayın arkadaşlar, endüstrileşmek en büyük milliğ davalarımız arasında yer almaktadır. Çalışması ve yaşaması için ekonomik elemanları memleketimizde mevcud olan büyük, küçük her çeşid sanayiği kuracağız ve işleteceğiz. En başta vatan müdafaası olmak üzere, mahsullerimizi kıymetlendirmek ve en kısa yoldan en ileri ve refahlı Türkiye idealine ulaşabilmek için bu bir zarurettir.

Bu kanaatle beş yıllık ilk sanayi plânının geri kalan ve bütün hazırlıkları bitirilmiş olan birkaç fabrikasını da sürğatle başarmak ve yeni plan için hazırlanmak icab eder.

Endüstrileşme karar ve hareketlerimize mütenazır olarak bugünkü mevzuatımızda düşünülecek tadiller ve ilâve edilecek bazı yeni hükümler vardır. Bunların başlıcalarını şöyle hulâsa edebiliriz:

Sermayesinin tamamı veya büyük kısmı devlete ağit ticariğ-sınayiğ kurumların maliğ kontrol şeklini; bu kurumların bünyelerine ve kendilerinden istediğimiz ve istiyeceğimiz ticariğ usul ve zihniyetle çalışma icablarına sürğatle tevkif etmek…

Bu gibi kurumların bugünkü usullerle çalışabilmelerine ve inkişaf etmelerine imkân yoktur.

Mevcut gümrük tarifeleri kanununda da bugünkü politika ve temayülümüze uygun tedbirleri yapmak lâzımdır.

Hayat pahalılığı

Diğer mühim nokta daha evvel de işaret ettiğim gibi memlekette hususile bazı bölgelerde, göze çarpacak ehemmiyet alan hayat pahalılığı mevzuu ile uğraşmak. Bunun için ilmiğ bir tedkik yaptırılmalı ve tesbit edilecek sebeplerile radikal ve plânlı şekilde mücadele edilmelidir.

Küçük esnafa ve küçük sanayiğ erbabına muhtaç oldukları kredileri kolayca ve ucuzca verecek bir teşekkül vücude getirmek ve kredinin normal şartlar altında ucuzlatılmasına çalışmak çok lâzımdır.

Devlet madenciliği

Türkiye’de devlet mağdenciliği, milliğ kalkınma hareketile yakından alâkalı, mühim mevzulardan biridir.

Umumiğ endüstrileşme telâkkimizden başka mağden arama ve işletme işine herşeyden önce hariciğ tediye vasıtalarımızı, döviz gelirimizi arttırabilmek için, devama ve hususiğ bir ehemmiyet vermeye mecburuz.

Mağden tedkik ve arama dairesinin çalışmalarına âzamiğ inkişaf vermesini ve bulunacak mağdenlerin rantabilite hesapları yapıldıktan sonra plânlı şekilde hemen işletmiye konulmasını temin etmemiz lâzımdır. Elde bulunan mağdenlerin en mühimleri için, üç yıllık bir plân yapılmalıdır.

Ereğli şirketini satın aldığımızı ve Ereğli kömür havzasında rasyonel bir istihsal plânının günün meselesi olduğunu biliyorsunuz. Bunun ikmali çabuklaştırılarak, kömür istihsalimiz kısa bir zamanda, en az bir misli artırılmalıdır.

Diğer taraftan mağden tetkik ve arama dairesi’nin, Divriki sahasında bulduğu ve cevher nispeti itibarile ehemmiyetli olan demir mağdeninin sürğatle işletilmesine geçilmeli ve Karabük demir-çelik sanayiğimiz ihtiyaç plânı dışındaki kısmının ihracatına başlanılmalıdır.

Deniz nakliye vasıtaları

Liman işlerinde modern ve plânlı çalışma ve tarifelerdeki tenzilâtın uyandırdığı memnuniyetin verimli neticeleri ticarette dikkati celbetmiştir. Bu yolda devam edilmesinde isabet olacaktır.

Ekonomik bünyemizdeki inkişaf, deniz nakliye vasıtaları ihtiyaçlarını hergün arttırmaktadır. Yeni sipariş edilen gemilerden bir kısmı önümüzdeki ilkbaharda gelmiş bulunacaktır. Fakat bunlar, bugünden görülmekte olan ihtiyaç hacmine cevap verecek aded ve nispette değildir.

Yeni gemiler inşa ettirmek ve bilhassa eski tersaneyi, ticaret filomuz için, hem tamir, hem yeni inşaat merkezi olarak faliyete getirmek esbabını temin etmek lâzımdır.

Şu günlerde, yüksek Meclise, su mahsulleri ve Deniz Bank hakkında bir lâyiha gelecektir. Mevzuunun yüksek alâkanızı çekeceğinden şüphe etmiyorum.

Arkadaşlar;
En güzel coğrafiğ vaziyette ve üç tarafı denizle çevrili olan Türkiye; endüstrisi, ticaret ve sporile en ileri denizci millet yetiştirmek kabiliyetindedir. Bu kabiliyetten istifadeyi bilmeliyiz. Denizciliği, Türk’ün büyük milliğ ülküsü olarak düşünmeli ve onu az zamanda başarmalıyız.

Ekonomik kalkınma; Türkiye’nin hür, müstakil, daima daha kuvvetli, daima daha refahlı Türkiye idealinin, bel kemiğidir, Türkiye bu kalkınmada iki büyük kuvvet serisine dayanmaktadır: Toprağımızın iklimleri, zenginlikleri ve başlı başına bir servet olan coğrafiğ vaziyeti; ve bir de, Türk milletinin silâh kadar, makine de tutmaya yaraşan kudretli eli, milliğ olduğuna inandığı işlerde ve zamanlarda tarihinin akışını değiştirir celâdetle tecelli eden yüksek sosyal benlik duygusu.

Demiryolları

Sayın millet vekilleri, demiryolları bir ülkeyi medeniyet ve refah nurlarile aydınlatan kutsal bir meşaledir.

Cumhuriyetin ilk senelerinden beri dikkatle, israrla üzerinde durduğumuz demiryolları inşaat siyaseti hedeflerine ulaşmak için durmadan başarı ile tatbik olunmaktadır.

Şark ve cenupta, Sıvas, Diyarbekir gibi, büyük menzillere varan hatlar, geçen yıl içinde Sivas – Malatya iltisakile biribirine bağlanmıştır. Zonguldağa varmış olan hat dahi, bu zengin kömür havzasını iç vatana bağlamış bulunuyor.

Sıvas’tan sonra şarka doğru uzayıp gitmekte olan hat da, ilk menzili, Divriğe varmıştır. Bu kol önümüzdeki yıl Erzincan’a ulaşmış bulunacaktır. Diyarıbekir’den şarka uzanacak hattın da inşasına başlanmıştır.

Şark demiryollarının satın alınmış olduğunu bilirsiniz. Cenupta Nusaybin’e giden hattan mağda, yurd içinde bütün demiryollarının idare ve işletilmeleri cumhuriyet hükûmetinin elindedir.

Demiryollar inşaatımızın inkişafı İran transit yolunun inkişafına ve motorize edilmesine de hizmet etmiştir.

İstanbul’dan itibaren başlıyan Avrupa turist yolunun asfalt olarak inşasına devam olunmaktadır. Bu tarz inşaatın bir plân dahilinde memleketin diğer sahalarına da teşmili, beklediğimiz milliğ başarılardandır.

Şöse ve köprüler

Şose ve köprüler inşaatı inkişaf etmektedir. Demiryolları inşa siyasetimizin tatbik yılları içinde, 78 köprü, geçişe açılmış bulunuyor. 23 köprü de inşa halindedir. Bu köprüler her biri başlı başına birer fen ve sanat eseri olarak yeni nesillere, cumhuriyetin armığan ağbideleri olacaktır.

Demiryolu hatlarımızı iç sahalara bağlıyacak ve bu hatların biran evvel milliğ ekonomik kalkınmaya âzamiğ hizmetini temin edecek olan kara yolu inşaatı, önümüzdeki devrelerde teksif ve plân dahilinde tevsiğ edilmek lâzımdır.

Her bölgenin ihtiyacına göre, istasyonlarda tamamlayıcı tesisat da yapılmak ve muhtelif malların lâzımı gibi sevkini temin edecek teknik şartları haiz vagon mevcudunu arttırmak zaruriğdir. Bunda da büyük himmetlerin esirgenmemesini dilerim.

Su ve imar işlerine dikkatle devam edilmektedir.

Posta – telgraf – telefon işleri

Posta – Telgraf – Telefon işlerimizde esaslı bir inkişaf vardır. Bununla beraber şehirler arasındaki telefon muhabereleri işinin biran evvel tamamlanmasına çalışılmalıdır.

Ankara’da yeni bir radyo istasyonunun inşasına başlanmış olduğunu, memnuniyetle kaydederim.

Sivil hava yolları idaresi, devlet teşkilâtı arasında, model bir idare halinde yer almıştır.

Bütün teknik şartlar ve emniyet icapları içinde çalışmakta olan bu idarenin büyük şehirlerimizin hepsi arasında, en modern muvasala yolu rolünü bir an evvel ifaya başlaması, ve arsıulusal hatlarla da kendi vasıtalarile irtibat tesis eylemesi imkânı, az zamanda teminini beklediğimiz önemli işlerdendir.

Maliğ hayatımız

Arkadaşlar; Bütün devlet cihazlarının canlılığı, gürbüzlüğü, işlemesi bakımından büyük dikkatle üzerinde durulması gerekli olan maliğ hayatımıza temas ediyorum.

Cumhuriyet bütçelerinin taayün eden ve daima kuvvetlenmesi gereken müşterek hususiyetleri, yalnız denkli oluşları değil, ayni zamanda koruyucu, kurucu ve verici işlere, her defasında daha fazla pay ayırmakta olmalarıdır.

Bu politikamızın milliğ faaliyet üzerinde derhal yaratmıya başladığı tesir iledir ki, bütçe tahmin rakamlarımız, yalnız etmekle kalmayıp, daima fazla ile de kapanmıya başlamıştır.

1936 senesi bütçesi tahmine ve 1935 yılı varidat tahakkuklarına göre 22 milyon fazla ile kapanmıştı, 1937 bütçesinin de bugüne kadar gösterdiği seyir ayni ümidi, fazlasile verecek mahiyettedir.

Bu netice; memleket ekonomisinin inkişafını, halkın refaha ulaşmakta olduğunu ifade etttiği gibi, ayni zamanda, halk için çalışan bir hükûmetin, halkın menfaatine olarak aldığı tedbirlerdeki isabeti de teyid etmektedir.

Samimiğ bir bütçeye ve hakikiğ bir tediye muvazenesine dayanan paramızın filiğ istikrar vaziyetini kesin surette muhafaza edeceğiz.

Her nevi maliğ taahhütlerimizi, günü gününe yerine getirmek suretile devlet itibarını ve maliğ sermaye ve eshamı muhafaza ve takviye hususunda bütün tedbirleri almak ve bu mevzuda dikkatli bulunmak umdemizdir.

Devlet varidatının inkişafını, yeni vergiler ihdasından ziyade, devamlı bir programla mevcud vergilerin tarh ve cibayet usullerinin islahında aramak lâzımdır.

Son iki sene zarfında hayvanlar, tuz, şeker, çimento, petrol ve benzin, elektrik, iptidaiğ maddeler resim ve vergilerinde yapılan ve her biri yüzde 30-50 nisbetinde bir vergi indirilmesini ifade eden tahfiflerin, istihsalin teşviki bakımından vatandaş ve memleket için müsbet ve hayırlı neticeler verdiğini görmekteyiz.

Hayvan vergisi ve buhran ve muvazene vergileri üzerinde tetkikler yapılarak bütçe muvazenesi esasını bozmıyacak surette tedricen tahfif çareleri düşünülmelidir.

Bundan başka memleketimizde yetişmeyen iptidaiğ maddeler ve istihsal maliyeti üzerinde tesir yaparak dış memleketler mamulâtı ile rekabeti güçleştiren her nevi vergi ve resimler kaldırılmak lâzımdır.

Gerek bu mevzular üzerinde çalışırken gerek herhangi bir maliğ karar alırken, ilk gözönüne getireceğimiz şey, milliğ faaliyet ve milliğ istihsal, yağni verginin bizzat ana menbaı üzerinde yapacağı tesirler olmalıdır. Maliye memurları da, iç işleri memurları gibi halkla daimiğ teması olan teşkilâttır. Bunların da halk ile temaslarında, halk için çalışan bir halk hükûmetinin tabiiğ vasfı olan azamiğ dikkat ve ihtimam göstermek ve azamiğ emniyet ve inan vermek şiarlarının inkişafına, bilhassa iğtina etmeleri lâzımdır.

Cumhuriyet rejiminde nefği hazine demek; kanunun hazine lehine tesbit ettiği hakla, kanunun mükellefi karşılaştırdığı vazifeyi gayet denk bir halde elde tutmak demek olduğunu bir an hatırdan uzak tutmamak önemli prensipimizdir.

İnisarlar

İnhisarlar mevzuunda itina edilmesi icap eden ana esas bu kurumların maliğ monopol, ticariğ teşekkül ve milliğ valörizasyon kurumu karakterlerinin dikkatle telifidir.

Harice, tütün satışları ve ihracat mevzuu, daha yakından meşgul olmaya değer mahiyettedir.

Gümrüklere gelince, bunda, tesisata, çalışma usullerine ve kanuniğ mevzular bakımından gerekli islâh tedbirlerine hız verilmek icap etmektedir.

İnhisar mamulâtının fiatleri üzerinde yapılan tenzilât satışları arttırmıştır. Bu usulün daima dikkatte bulundurulması faydalı olur.

Kültür işleri

Arkadaşlar,
Büyük davamız en medeniğ ve en müreffeh millet olarak varlığımızı yükseltmektir.

Bu, yalnız kurumlarında değil, düşüncelerinde temelli bir inkılâp yapmış olan büyük Türk milletinin dinamik idealidir. Bu ideali en kısa bir zamanda başarmak için, fikir ve hareketi beraber yürütmek mecburiyetindeyiz. Bu teşebbüste başarı, ancak, türeli bir plânla ve en rasyonel tarzda çalışmakla mümkün olabilir. Bu sebeple, okuyup yazma bilmiyen tek vatandaş bırakmamak; memleketin büyük kalkınma savaşının ve yeni çatısının istediği teknik elemanları yetiştirmek; memleket davalarının ideolojosini anlayacak, anlatacak, nesilden nesile yaşatacak fert ve kurumları yaratmak; işte bu önemli umdeleri en kısa zamanda temin, Kültür Vekâleti’nin üzerine aldığı büyük ve ağır mecburiyetlerdir.

İşaret ettiğim umdeleri, Türk gençliğinin dimağında ve Türk milletinin şuurunda daima canlı bşr halde tutmak, Üniversitelerimize ve yüksek okullarımıza düşen başlıca vazifedir.

Bunun için, memleketi şimdilik üç büyük kültür bölgesi halinde mütalea ederek; Garp bölgesi için İstanbul Üniversitesinde başlanmış olan islahat programını daha radikal bir tarzda tatbik ederek Cumhuriyete cidden modern bir Üniversite kazandırmak; merkez bölgesi için, Ankara Üniversitesini az zamanda kurmak lâzımdır; ve Doğu bölgesi için Van gölü sahillerinin en güzel bir yerinde, her şubeden ilk okullarile ve nihayet Üniversitesiyle modern bir kültür şehri yaratmak yolunda, şimdiden fiğliyata geçilmelidir.

Bu hayırlı teşebbüsün, Doğu vilâyetlerimiz gençliğine bahşedeceği feyiz, cumhuriyet hükûmeti için ne mutlu bir eser olarak olacaktır.

Tavsiye ettiğim bu yeni teşebbüslerin, eğitmen ve öğretmen ihtiyacını ziyadeleştireceği şüphesizdir. Fakat bu cihet, hiç bir vakit, işe başlama cesaretini kırmamalıdır. Vekâletin, geçen yıl içinde, bu yönden yaptığı tecrübeler, çok ümit verici mahiyettedir.

Türk tarih ve dil kurumları

Türk Tarih ve Dil Kurumlarının, Türk milliğ varlığını aydınlatan çok kıymetli ve önemli birer ilim kurumu mahiyetini aldığını görmek, hepimizi sevindirici bir hâdisedir.

Tarih kurumu; yaptığı kongre, kurduğu sergi, yurt içindeki hafirler, ortaya çıkardığı eserlerle, şimdiden, bütün ilim dünyasına kültürel vazifesini ifaya başlamış bulunuyor.

İlk resim galerimizi de, bu yıl açmış bulunuyoruz.

Geçen yıl, Ankara’da kurulan Devlet konservatuvarı; müzikte, sahnede, kendisinden beklediğimiz teknik elemanları sürğatle verebilecek hale getirilmesi için, daha fazla gayret ve fedakârlık yerinde olur. Her çeşit spor faaliyetlerini, Türk gençliğinin milliğ terbiyesinin ana unsurlarından saymak lâzımdır. Bu işte, hükûmetin şimdiye kadar olduğundan daha çok ciddiğ ve dikkatli davranması, Türk gençliğini, spor bakımından da, milliğ heyecan içinde iğtina ile yetiştirmesi, önemli tutulmalıdır.

Türk ordusu

Sevgili arkadaşlarım,
Ordu, Türk Ordusu!.. İşte bütün milletin göğsünü iğtimat, gurur duygularile kabartan şanlı ad! Onu, bu yıl içinde, kısa fasılalarla iki defa, büyük kütleler halinde, yakından gördüm. Trakya ve Ege büyük manevralarında. Disiplinini, enerjisini, subaylarının vukuflu gayretini, büyük komutan ve generallerimizin yüksek sevk ve idare kabiliyetlerini gördüm; derin iftihar duydum, takdir ettim.

Ordumuz, Türk birliğinin, Türk kudret ve kabiliyetinin, Türk vatanseverliğinin çelikleşmiş bir ifadesidir.

Ordumuz; Türk topraklarının, ve Türkiye idealini tahakkuk ettirmek için sarfetmekte olduğumuz sistemli çalışmaların, yenilmesi imkânsız teminatıdır.

Teslihat ve teçhizat programımızın tatbikatı, muvaffakiyetle ilerliyor. Bunları memleketimizde yapmak emelimiz, tahakkuk yolundadır. Harp sanayii tesisatımızı, daha ziyade inkişaf ve tevsi için alınan tedbirlere devam edilmeli ve endüstrileşme mesaimizde de ordu ihtiyacı ayrıca göz önünde tutulmalıdır.

Bu yıl içinde, denizaltı gemilerini memleketimizde yapmaya başladık.

Hava kuvvetlerimiz

Hava kuvvetlerimiz için yapılmış olan üç yıllık program, Büyük Milletimizin yakın ve şuurlu alakasiyle, şimdiden başarılmış sayılabilir.

Bundan sonrası için bütün tayyarelerimizin ve motörlerinin memleketimizde yapılması ve harp hava sanayiimizin de, bu esasa göre inkişaf ettirilmesi iktiza eder. Hava kuvvetlerinin aldığı ehemmiyeti göz önünde tutarak, bu mesaiyi plânlaştırmak ve bu mevzuu lâyık olduğu ehemmiyetle milletin nazarında canlı tutmak lâzıdır.

Büyük milliğ disiplin okulu olan ordunun; ekonomik, kültürel, sosyal savaşlarımızda bize ayni zamanda en lüzumlu elemanları da yetiştiren büyük bir okul haline getirilmesine, ayrıca iğtina ve himmet edileceğine, şüphem yoktur.

Dış siyasetimiz

Büyük Kamutay,
Dış siyasetimiz, geçen yıl içinde de, sulh ve arsıulusal emek birliği yolunda inkişaf etmiş ve yürüdüğümüz yönün değişmez olduğunu bir daha belirtmiştir.

Milletler Cemiyetinin geçirmekte olduğu çetin safhalarda, Cümhuriyet Hükûmeti, bu arsıulusal kuruma olan bağlılığını, her sahada göstermek suretiyle, sulh idealine en uygun yoldan ayrılmamıştır.

Büyük bir milliğ davamız olan Hatay işinin geçirdiği safhalar malûmunuzdur.

Milletler Cemiyeti yüksek idaresi altında cereyan etmiş olan müzakereler, Hatay halkının lâyık olduğu mesğut ve müstakil idareye kavuşması yolunda amaçladığımız gayeyi temin edecek vesikların kabul ve imzasile neticelenmiştir.

Yeni Hatay rejiminin merğiyete girmesine, kısa bir zaman kaldı.

Bu rejimi, kendilerile dostane bir zihniyetle emek birliği yapmış olduğumuz Fransızların, iyi niyetle ve amaçlanan gayeyi temin edebilecek şekilde tatbike başlıyacaklarına şüphe edilmemelidir.

Yarınki Türk – Fransız münasebetlerinin dilediğimiz yolda inkişafına, Hatay işinin iyi bir yönde yürümesi, esaslı bir ölçü ve âmil olacaktır kanaatindeyim.

Balkan siyasetimiz, en mesğut bir iş birliği yaratmakta devam ederek kendisine çizilmiş olan sulh yolunda her gün daha verimli neticelerle ilerlemektedir.

Cümhuriyet Hükûmetinin, Şarkta takib edegelmekte bulunduğu dostluk ve yakınlık siyaseti, yeni bir kuvvetli adım attı. Sadabat’ta, dostlarımız Efganistan, Irak ve İran ile imza etmiş olduğumuz dörtlü muahede, büyük bir memnuniyetle kayda değer sulh eserlerinden biridir.

Bu misakın etrafında toplanan devletlerin, ayni gayeyi takip eden ve sulh içinde inkişafı samimiyetle istiyen hükûmetleri arasında, iş birliğinin, âtide de hayırlı neticeler vereceğinden emin bulunmaktayız.

Cumhuriyet hükûmetinin, komşularile ve diğer büyük, küçük devletlerle olan münasebetlerinde, ahenkli bir istikrar ve inkişaf göze çarpmaktadır.

Sulh yolunda nereden bir hitap geldiyse, Türkiye onu, tehalükle karşıladı ve yardımlarını esirgemedi.

İspanya hâdisleri dolayısiyle, Akdeniz ve Karadeniz’de alınması gereken tedbirlere, Cümhuriyet Hükûmeti, en geniş bir zihniyetle iştirâk etti.

Dünyanın her tarafında olduğu gibi, bizi alâkalandıran sahalarda ve bu arada, Akdeniz’de sükûn ve istikrarın korunması, bizim yakından ve alâka ile takip ettiğimiz bir mevzudur.

Şurasını da memnuniyetle kaydedebilirim ki Şarkiğ Akdeniz ve Karadeniz sularile Balkanlarda ve Yakın Şarkta, geçen sene işaret ettiğim iyi münasebetler, ayniyle devam etmiştir.

Geçen seneden beri, dost ve müttefik devletlerin mühim ricaliyle bizim devlet adamlarımız arasında karşılıklı ziyaretler vukua gelmiş ve bu, dostluklarımızın tezahürüne vesile olmuştur.

Devletlerle ticariğ münasebetlerimiz

Hükûmet, bu son sene zarfında, devletlerle olan ticariğ münasebetlerini, memleketin ekonomik bünyesine uyacak mukavele ve antlaşmalar yaparak tanzim etti.

Bunlar arasında Fransa, İngiltere, Almanya ve Sovyet Rusya ile aktedilen mühim ticariğ anlaşmaları, bilhassa kaydetmek isterim. Hükûmetin dış teşkilâtının; ekonomik kalkınma savaşımızla alâkalı daireleri için bilgi ve istihbarat ufkunu genişleten yardımcı birer daire olarak, çalışmalarını tanzim etmek lâzımdır.

Dış siyasetimizin ayırıcı vasfını kısaca antlamış olmak için, diyebilirim ki, tuttuğumuz siyasiğ yol ve hedeften ayrılmıyoruz. Son senelerde, arsıulusal münasebetlerde daimiğ değişiklikler olmasına rağmen, biz bu karışıklığın ortasında, sulhseverlikle duygulu olarak, karşılıklı dostluklarımıza riayet ediyoruz; onların mahiyet ve dairelerini genişletmeye müsait zihniyetle arsıulusal vaziyet ve vazifemizi göz önünde tutarak çalışıyoruz. Bu yolda, iğtina ile çalışmaya devam etmek, hükûmete tavsiye edeceğim en doğru karar olduğu kanaatindeyim.

Aziz Millet Vekilleri,
Dünyaca malûm olmuştur ki, bizim devlet idaresindeki ana programımız, Cümhuriyet Halk Partisi programıdır. Bunun kapsadığı prensipler, idarede ve siyasette bizi aydınlatıcı ana hatlardır. Fakat, bu prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların dogmalarile asla bir tutmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı, gökten ve gayipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz.

Bizim yolumuzu çizen; içinde yaşadığımız yurt, bağrından çıktığımız Türk milleti ve bir de milletler tarihinin bin bir facia ve iztırab kaydeden yapraklarından çıkardığımız neticelerdir.

Elimizdeki programın ruhu, bizi yalnız bir kısım vatandaşla alâkalı kalmaktan menğ eder. Biz, bütün Türk milletinin hâdimiyiz. Geçen yıl içinde, Parti ile hükûmet teşkilâtını birleştirmekle vatandaşlar arasında ayrılık tanımadığımızı fiğlen göstermiş olduk. Bu hâdisenin bizim, devlet idaresinde kabul ettiğimiz, “kuvvet birdir, ve o milletindir”, hakikatine uygun olduğu meydandadır. Kuvvetin yegâne kaynağı olan, Türk milletinin güzide Vekillerini, büyük bahtiyarlıkla eğilerek selâmlarım.

1 Kasım 1937
TBMM, Ankara
M. Kemal ATATÜRK

pS1.

Nutka dair birkaç makale:

+

02 Teşrinisani (Kasım) 1937
Akşam, sf. 1-4

Başyazı

Şefin tavsiye ve işaretleri

“Büyük davamız en medenî ve en müreffeh millet olarak varlığımızı yükseltmektir… Bu ideali en kısa zamanda başarmak için fikir ve hareketi beraber yürütmek mecburiyetindeyiz.”

Atatürk’ün Millet Meclisi’ni açan nutkundan aldığımız yukarıki cümleler Meclisin bu yeni açılma senesi için direktifler veren büyük şefin tavsiye ve işaretlerine esas teşkil eden düşünceyi gösteriyor: Fikir ve hareket.

Baştan başa bir devlet programı olan bu nutukta Reisicumhur bütün hükûmet şubelerine aid görüşlerini anlatırken her sahada hareketli, dinamik bir hayat istiyor. Fakat bu hareketin daima bilğiye, ilme, tekniğe dayanmasını emrediyor. Kültür hayatından ekonomik teşkilâta, dış ticaretimizden hayat pahalılığına kadar her işte neticeye süratle varan bir hareketin ilmî tedkiklerden mülhem olmasınıistiyor.

Bu seneki nutkun geçen senekilerden derhal göze çarpan mühim bir farkı, evvelâ bu nutkun daha uzun olması, sonra da bir devlet ve hükûmet programı mahiyetinde muhtelif şubelere aid esaslar yanında çabuk başarılması icabeden noktalar hakkında sarih direktifler vermesidir. Atatürk bu seneki nutkunda bütün hükümet şubelerinin faaliyetlerine hiç eksiksiz temas ettikleri gibi ziraat hayatımızın inkişaf ve terakkisine aid en ince teferruattan, devlet memurlarının halkla temaslarında göstermeleri lâzım gelen dikkat ve ihtimama kadar devlet hayatımızın hiç bir tezahür ve faaliyet sahasını ihmal buyurmamışlardır. Hattâ tüccarı: “Milletin emeğini kıymetlendirmek için eline ve zekâsına emniyet edilen ve bu emniyete liyakat göstermesi gereken adam” diye tarif eden Atatürk millî hayatımızda ahlâkın değerine de işaret etmeği unutmamıştır.

Bu bakımdan dün dinlediğimiz nutuk her zaman tekrar tekrar okunacak kıymetli bir ders kitabıdır.

Bu seneki nutkun hükûmet siyaseti bakımından iki hususiyeti de ekonomi kısmına diğerlerinden fazla ehemmiyet vermesi ve halk menfaatlerinin devlet ve hazine menfaati endişesile denk tutulması hakkındaki işaretleridir.

Ekonomi denince: “Ticaret, sanayi ve nafia işlerini içine alan bir kül” anladığını gayet haklı olarak hatırlatan Atatürk bir milletin hayatında devlet, fikir, ekonomi makanizmalarının birbirlerine bağlı ve tâbi olduğunu ve eğer bunlar bir arada uygun bir ahenk içinde çalışmazlarsa hükûmet makinesinin kuvvetleri israf edilmiş olacağını izah etmiştir. Bu sözler hükûmetimizin idare ve icraatına aid teşkilât ve islâhat için başlı başına bir direktiftir ki üzerinde ehemmiyetle ve ayrıca durmak lâzımdır.

Ekonomik kalkınmayı: “Daima daha kuvvetli, daima daha refahlı Türkiye idealinin belkemiği” diye tarif eden ve bu kalkınmada eli silâh kadar makine kullanmasını da bilen Türk milletinin kudretine dayanan Atatürk bütün ekonomi şubeleri ve faaliyetleri için meclise ve hükûmete birçok yeni direktifler vermiştir.

Maliyemize temas ederken Atatürk, bütün devlet cihazlarının canlılığı, gürbüzlüğü ve işlemesi bakımından malî hayatın ehemmiyetini kaydederek bu sahada yeni icraat ve islahat beklemektedir. Bu islahatın mülhem olacağı yeni zihniyet şudur: Cumhuriyet rejiminde nef’i hazine demek hazinenin menfaatlerile vergi veren vatandaşların haklarını gayet denk bir halde tutmak… Eski devlet telâkkisile yeni rejim zihniyeti arasındaki fark, Atatürk’ün kısa veciz bir cümlede kuvvetle ortaya koyduğu bu görüştür.

İmparatorluk idarelerinde malî siyasetin timsali olan eski Defterdar zihniyeti (Nef’i hazine) namı altında vatandaşın her hakkını ayaklar altına almağı caiz görürdü. Eski vergi sistemleri cibayet usulleri feodalite devirlerinden arta kalan bu zihniyetin mahsulü idi. Cumhuriyet idaresi bunlardan çoktanberi kurtulmuştu. Fakat cumhuriyet rejimi mazinin bu miraslarının bütün izlerile dahi tamamen alâkasını kesecektir. Neler yapılması icap ettiğini Atatürk nutkunda emrediyor.

Birçok usullere ve vergilere ait tavsiye ve işaretleri efkârı umumiyede derin minnet ve şükran uyandıracağı gibi bazı malî usullerimizin engelleri ekonomik hayatımızın inkişafını ağırlatmıyacaktır.

“Biz bütün Türk milletinin hadimiyiz… Biz ilhamlarımızı gökten ve gâibden değil, doğrudan doğruya hayattan alıyoruz.” diyen Atatürk Türk milletine, sırf hayatın hakikatlerinden mülhem, en modern, en ileri bir devlet yolu çizmiştir. Büyük ideale varmak için onun gösterdiği bu en kısa yoldan ilim ışığı ile yürümek kudret ve kabiliyetini göstermek ona inan ve bağlılığımızı isbat etmek için en güzel vasıtadır.

Necmeddin Sadak
2/11/937

+

03 Teşrinisani (Kasım) 1937
Akşam, sf. 3

Akşamdan Akşama köşesi

Nutka dair tahassüsler

Nutuk, hâlâ hepimizi tesiri altında tutuyor. İşimizin başında, yolda, evde hep Onun önümüze serdiği meselelerden bahsediyoruz. Atatürk’ün gür, asîl ve tok sesi kulağımızdan çıkmıyor. İhtiyar annemiz radyo başında gözleri sulanarak Ona dua etti. Ailemizden bir çocuk dikkat etmiş: “Hiç yorulmadı. Nasıl kuvvetli başladıysa öyle kuvvetli bitirdi.” dedi.

Eskiden haricî siyaseti daha fazla mevzuu bahis ederdi. Bu sene, bütün milletler hercümerc içindeki dünyada vaziyetlerini kurtarmağa, muvazenelerini temin etmeğe uğraşıyorlar; halbuki nutuktan şunu anlıyoruz: Bu yıl, Türkiye için bilhassa iktisad ve ümrandevresi olacaktır. Sulhperver Türkiye, kendi kuvvetine ve emin dostluklarına istinad etmektedir. İleriyi herkesten iyi gören Şefimizin sözlerinden emniyet içinde çalışabileceğimiz yümünlü bir yılm başlangıcında bulunduğumuz mânasını çıkarıyoruz.

O, devlet memurundan halka şefkat istiyerek, sıhhat meselesini mütalâa ederek rakik bahislerden söze başladı. En şamil, en geniş davalardan, en fakirimizin en hayatî işlerine kadar mürekkep ve basit her mevzua temas etti. Fakat bu en basit gibi görünen meseleler hakikatte birer sehli mümtenidir:

“Köylü ailesi öküz kullanmasın, at kullansın, pulluk kullansın” diye nasihat verdi. Bunun ne demek olduğunu düşünün: Yüz asırlardanberi Anadolu’nun bağrını deşen karasapandan, geviş getire getire eski dinlerdeki kudsiyetini kaybedip kendi de bücürleşen öküzden ziraatımızı kurtaracaktır. O, kendinin de kendini gayet iyi tarif ettiği ve bin bir misalle isbat ettiği gibi realisttir. Traktörü ancak bazı şeraitte tavsiye ediyor. Ve her köylüye toprak verecektir.

Realisttir, fakat idealisttir de… Tarih kongresinde, nasıl en uzak mazilere doğru nazarlarını çevirdiyse, bu sefer de istikbale doğru bakıp Van gölü kenarında bir üniversite şehri hayaline dalıyor. Onun hayalleri hakikat olmak itiyadındadır. Bu da hakikat olacaktır.

Hamasî bir eda ile Türk ordusundan bahsetti. Hareketli, iyi kalbli ve rahim felsefesini satırlar arasında gösterdi. Kimseyi incitmeden tüccarlara ve memurlara dürüstlük nasihati verdi. Maişet yüklerini hafifletmek için yollar aradı, nazariyeler buldu; fiiliyatta
tatbik ettirecektir.

Emelini, hevesini seziyoruz: Bizi bu nesil içinde, en ileri memleketlerle medeniyet yarışına çıkaracaktır. Yeraltında bulunup da henüz keşfedilmemiş madenlerden henüz hava yolları tesis edilmemiş ve tayyare geçmemiş sakin semalarımıza kadar daha doğmamış her müstakbel işimizi kalbimizde nikbinlikler yaratarak anlattı. Bunlara bile – Ona inandığımız ve güvendiğimiz için – inanmamak güvenmemek aklımızdan geçmiyor. Üç denizle sarılı yurdumuzun muhabbetini sözlerinin sihrile yüreklerimizde kuvvetlendirdi.     Elin silâha olduğu gibi makineye de yaraşır!” diye bizi gururlandırıp tayyare motörü yapmağa başlıyacağımızı haber verdi.

Bir insan başkalarile kıyas edilir. Onu ancak kendisile kıyas edebiliriz. Bu nutuk evvelkilerden daha kuvvetlidir. Atatürk’ün bize yapmağa hazırlandığı iyilikler eskilerden daha büyüktür. Bunlar, her birimizin, şahsen tatacağımız iktisad, ümran ve kültür meyvalarıdır… Bu nutuk işte bunları müjdeliyor… Dünya biribirini yerken biz bunları tatacağız.

Akşamcı
3/11/937

+

05 Teşrinisani (Kasım) 1937
Akşam, sf. 1-4

Başyazı

Zekâ bayramı

Kamutayın her açılışı büyük bir zekâ bayramile başlar: Atatürk’ün yıllık nutkunu dinleriz.

İşte bu nutuklarda rasladığımız hiç değişmiyen iki vasıf:

1 – En sert başlı tenkidi bile kendine rameden sonsuz bir duyuruş kudreti,

2 – En atılgan düşünceleri de geride bırakan cesur ve muvazeneli hamleler…

Bu yıl da böyle oldu. Hattâ beklediğimizden ve alıştığımızdan fazla oldu. Atatürk bir buçuk saate yakın bir zaman bizi Himalaya silsileleri gibi biribirine omuz vermiş hikmet ve belâgat blokları ile karşılaştırdı. Hepimizi düşündürdü, hayran etti ve gençleştirdi.

“Kurucu, koruyucu, kurtarıcı…”

Nutkun içinde gördüğümüz bu üç kelime, bence bu fikir âbidesinin en belirtken vasıflarını tesbit eden üç unsurdur.

Bu sıfatlara kavrayıcı kelimesini de katarsak önümüzdeki şelâlenin çağıltısını belki daha iyi anlatmış olacağız.

Bugün yalnız yurddaşlar değil, bütün küre Büyük Şef’in sözlerini duymuş bulunuyor. Gazetelerimiz başbetkeleriyle bu muazzam gürleyişin memlekete düşecek nasıl yeni bir rahmet müjdecisi olduğunu haklı olarak herkese bildirdi. Himmetleri yerindedir. Fakat eser o kadar geniş ki…

Anlayış ve anlatış kudreti her ne olursa olsun hiç kimse bu alandaki fikirlerini bir, iki, üç, beş makale içine sığdırmış olabileceğini iddia edemez.

Dikkat edelim; bugünden başlıyarak hayli zaman yurdumuza ait herhangi çetin davayı ortaya sürersek – bilerek veya bilmiyerek – bu nutuktan bahsetmiş olacağız. Zira Atatürk gıranitten oyma sözlerile sayısız denilecek kadar fikri çemberi içine almış olan bir çevirme hareketi yaptı.

Şimdi biz yazıcılara bir ödev düşüyor: Anladığımızı yurd çocuklarına daha bol, daha cömert bir ölçüde anlatmak…

Önümüzden Tuna gibi; Misisipi gibi bir nehir akmaktadır. Bütün kalem adamları bunun kıyılarına toplanıp su çekse o tükenmez. Ancak oradan alınacak madde yurdumuzun irfan toprağı için eski tabirle bir “Abıhayat”tır.

Şu halde?

Bütün ulus faaliyetlerini dikkatinin süzgeçinden geçirerek gelecek için bize tasfiye [tavsiye] edilmiş düsturlar sunan büyük adamın bazan en küçük bir kelimesini de incelemeğe çalışalım; hem de her bakımdan. Çünkü Atatürk’ün nutkunda pek titiz dil meraklılarından tutunuz da en mücerret felsefe mıntakalarında seyyahlık eden fikir araştırıcılarına kadar her kafayı düşündürecek cevher var.

Ben yazacağım makalelerle bu işe savaşacağım.

Cumhurreisinin son nutku kanaatimce dünya irfanına çok önemli bir hakikat öğretti:

Modern inkılâbçı, yalnız geçmişin karşısında kin duyarak önüne geleni deviren bir yıkıcı değil, bilâkis yüksek bir geleceği kurmak vazifesini üstüne almış bir siyasî mühendis ve sosyal mimar olmalıdır.

Atatürk’ü dinledikten sonra bir şey daha öğrendik; anladık ki “Kemalizm” görüşile “Tekâmül”, ancak mükemmelleşmeğe doğru hızlı bir yükseliş mânasına gelir.

Bundan daha verimli inkılâb düsturu olabilir mi?

Fazıl Ahmed Aykaç
5/11/937

+

08 Teşrinisani (Kasım) 1937 Pazartesi
Akşam, sf. 1-7

Başyazı

Tüccar kimdir?

Bu sorgunun lûgat kitablarile ticaret kanunundaki tarifini biliyoruz ve gene biliyoruz ki ticaret anlamını böyle kuru, dar ve kasvetli bir takım mücerred sözlerin içine sıkıştırmış olmak sosyal varlığımız için bazı felâketler doğurmuştur. İçten kemiren sinsi, lâkin yıkıcı felâketler.

İleri bir cemiyet bu kadar zengin bir konuyu bu derece kısır ve cimri bir telâkki ile anlıyamaz. Ve anlamamalıdır.

Cumhuriyet Halk Partisinin prensipleri tekâmül ede ede nihayet anayasamızın en temelli umdeleri arasına girmiş olduğunu unutmıyalım. Bu prensipler bize şu önemli hakikati öğretti:

Türkiye’de imtiyazlı sınıf yoktur. Türkiye’de imtiyazlı sınıf olmadığı için sınıf kavgası da kabul edilemez. Bütün yurddaşlar ana toprağı yükseltmek ülküsünün istediği şerefli iş bölümünde ayni yüksek ideal için çalışmakla mükellef ferdlerdirler.

Hususî teşebbüslere saygı gösterip yardımda bulunmak, kabul etmiş olduğumuz ileri ve aydın mânadaki devletçiliğin başlıca şiarı oldu. Bundan çıkan netice nedir? Bundan çıkan netice şudur ki millî varlıktaki ticaret faaliyetini arkalıyan inkılâp, tacirlerimize hiç bir kere “ben sizi himaye edeceğim; siz yurddaşları istediğiniz gibi soyun. Gerek iç, gerek dış piyasaya arzuladığınız kadar fena, mağşuş, çürük madde sürün!” dememiştir. Asla ve kat’a! Bilâkis bütün millî vicdan bunun zıddını söylemiş, iktisadî faaliyetimizin düzenini tamamlamak istiyen Ekonomi Bakanlığı hep bu kör ve zararlı anlayışla mücadele etmiştir.

İşte nihayet bugün Ulu Önder’in mürşit sesini ayni dâva üzerinde gürlemiş buluyoruz.

Daima memleketteki iztırabla, gerçek kabiliyet ve haklı şikâyetlerin aksini öz varlığında duyan bu sezgin adam, ticaret ve tüccarlar hakkındaki unutulmaz sözlerile de yalnız sağlam bir hikmet düsturu koymuş olmuyor. Fikirlerinin gerek kavrayışı, gerek tarrakası çok daha derin ve ehemmiyetlidir. Bunda ileri bir Türk cemiyetinin ticarî ahlâkı ne olmak zaruretinde bulunduğuna dair en kesin ders ve ihtarı görmekteyiz. Hiç birimizin meçhulü değildir! O adam dediğini yapar ve yapmıyacağını söylemez!

Şu halde yurdumuzun gelecekteki ekonomik inkişafı âmillerinden pek mühim biri olan ticaret ve tüccarlar hakkındaki bu çok yerinde mevizeyi herkes pek ciddî bir ehemmiyetle dinlesin!

Cumhuriyet kanunları büyük, küçük ticaret adamlarının her türlü hak ve haysiyetlerini koruyor. Fakat ticaret adamlarına diğer yurddaşları istedikleri gibi yüzmek için hiç bir imtiyaz verilemez.

Lâik, demokrat ve cumhuriyetçi Türkiye’de yaşıyan, kazanan yerli ve yabancı tacirler bir hakikati daha unutmamalıdırlar. Tacir Türk değilse evvelâ bilmelidir ki üzerinde geçindiği toprak bir sömürge değildir. Onun üstünde istiklâlini şerefle korumak için asırlarca kanını dökmüş bir Türk unsuru yaşıyor. Eğer ticaret adamı Türk ise ona düşen ödev büsbütün büyüktür. Ben onun yurd kardeşi şayed onu başkalarına üstün tutarak kendisinden alışveriş etmek istiyorsam bu yaptığım bir suç mudur? Evet bu yaptığım bir suç mudur ki o benden kendisine inandığım için bir belâhet (cezaî nakdîsi) almağa kalksın ve beni aldatsın!?

Böyle bir zihniyet asla kabul edilemez. Ve tâ kökünden kaldırılmak gerektir. Hele hele her ferdinde millî ve medeni bir şuur bulunmak lâzımgelen bir Türk camiasında…

Şu halde tacir kimdir ve kim olmalıdır? Bu sorgunun en güzel cevabını gene Atatürk veriyor:

“Tüccar, milletin emeği ve üretimi kıymetlendirilmek için eline ve zekâsına emniyet edilen ve bu emniyete liyakat göstermesi gereken adamdır!”

Fadıl Ahmed Aykaç
8/11/937

+

08 Teşrinisani (Kasım) 1937 Pazartesi
Akşam, sf. 6

Pazartesi konuşmaları

Maarife düşen vazifeler

Atatürk, Büyük Millet Meclisi’nde söyledikleri nutukla yeni bir çalışma devresinin programını çizmiştir. Millet hayatının ziraat, ekonomi, imar, maliye, millî müdafaa ve diğer bütün cephelerile kültür sahasında neler yapılması lâzımgeldiğini sarih ve kesin olarak esaslı direktifler halinde ifade etmiştir. Cumhuriyet hükûmeti bu direktifleri programına alıp gerçekleştirecek, Büyük Meclis de bu gerçekleşme işinde yol gösterici kanunları yapmak suretile hükûmete en kuvvetli bir mesned olacaktır; bunda hiç şüphe yoktur.

Dehâsı, Türk milletinin şuurunu daima uyanık tutmak için faaliyette bulunan Büyük Şef’in, hükûmet teşkilâtının her şubesine olduğu gibi, kültür örgütümüze tevdi ettiği vazife de mühim, büyük ve cidden güç görünmektedir. Fakat Türk inkılabının ve irdcılabcılarının birinci şiarı, güçlükleri yenmek olduğuna göre bunu da başarmak için bütün vazifelilerin son emeklerile çalışacaklarında tereddüde mahal yoktur.

Atatürk, nutuklarının kültür bahsine şu büyük ideali çizerek giriyor:

“Arkadaşlar,
Büyük dâvamız, en medeni ve en müreffeh millet olarak varlığımızı yükseltmektir.”

Bu tek cümle içine sıkışan büyük hakikati, üzerinde durarak düşünmek, her Türke düşen bir hayat borcudur. Büyük Şef için, Türk milleti, medeniyet ve refahça her milletten üstün olmalıdır. Bütün insaniyet hududlarını kapsayan geniş ölçü ile medeniyetin her sahasında var olmak, onun milletinden ve milletinin her ferdinden istediği başlıca bir vazife oluyor demektir. Doktorumuz, bu ölçüde doktor, mühendisimiz bu ölçüde mühendis, muallimimiz bu ölçüde muallim, tüccarımız bu ölçüde tüccar, sanatkârımız bu ölçüde sanatkâr olmalıdır.

Ne kadar doğru. Medeniyet seviyemizin irtifaını müsamahada bu ölçüyü hiç bir zaman gözümüzden uzak tutmamalıyız. Şimdiye kadar “bize göre” formülü ile karınca kaderince diyerek indî ve kısa bir vahidi kıyasîye bağlı tutulan medeniyet mukayesesini böyle geniş bir görüşle yapmalıyız ki aşmıya mecbur olduğumuz mesafaler gözlerimizde bütün vuzuhile canlansın. Difteri serumunu bulanın adı yanında bir Türk doktorunun adını, betonarme hesaplarını formülliyen insanın yanında bizden bir mühendisin ismini, yeni tedris usulleri tesis etmiş pedagogların şöhretleri hizasında bizim terbiyecilerimizin nazariyelerini, dünya piyasasında birinci safa geçmiş tacirlerle rekabete muktedir tüccarlarımızı, bütün âlemce tanınmış sanatkârlarla beraber adı geçen edib, ressam, musikişinas ve heykeltraşlarımızı bir an evvel görmek bizim gayemizdir.

Bu yüksek gayeyi bize işaret eden Büyük Şef, ona erebilmek için tutacağımız yolu da bize gösteriyor:

“Fikir ve hareket beraberliği.”

Düşünen, yapar. Filhakika tam adam, düşüncelerile hareketleri arasında ahenk yaratabilendir. Prensip sahibi böyle olur. Sistemli adam, ancak böyle olana derler. Eğer fikir, dimağda geçici bir misafir gibi kalırsa ondan hareket beklemek beyhudedir. Harekete imkân hazırlamıyan, hayata yeni bir yürüyüş vermiyen, bizi işletmiyen düşünceler, hattâ insan zekâsı için bir süs bile olmaktan uzaktır. Her şey gibi, fikir de hayatiyetile kıymet kazanır. Atatürk’ün kendi yüce varlığı, bu hakikatin en canlı bir örneği olarak Türk milletinin ve bütün insanlığın dikkati önünde canlı olarak durmaktadır.

Büyük Şef, kendi hayatında olduğu gibi, milletinin hayatında da fikir ve hareketi beraber yürütmek için Türk maarifine yeni vazifeler vermiştir. Her şeyden önce:

1 – Türeli bir plân.
2 – Rasiyonel çalışma.

Yapmaya geçmeden önce yapılacağı tesbit etmek için çalışmak, Türk maarifinin ilk ödevi oluyor demektir. Atatürk, nutuklarında bu plânın ana umdelerini de gösteriyor:

1 – Okuma yazma bilmiyen tek vatandaş bırakmamak;
2 – Memleketin büyük kalkınma savaşının ve yeni çatısının istediği teknik elemanları yetiştirmek;
3 – Memleket dâvalarının ideolojisini anlıyacak, anlatacak, nesilden nesile yaşatacak ferd ve kurumları yaratmak.

Bu umdelerde görülüyor ki milletin her ferdini millet ve memleket işlerinde düşünebilir, karara varabilir bir hale getirmeyi istilzam eden halk(çı)lığın yayımı için kütle terbiye ve tedrisi, iktisadî hayatımızda faal unsur olacakların yetişmesini sağlıyacak olan teknik ve meslekî terbiye ve tedris, memleket meselelerini kavrıyacak ve yayacak orta münevver zümrenin yetiştirilmesi ilk esaslardır. Birinin diğerine takdim ve tercihi ancak (idarei maslahat) siyasetinin hâkim olduğu devirlerde hasıl olan halk, teknik ve münevver zümre terbiyelerine hep beraber, ayni ehemmiyet ve ayni ciddiyetle başlamak için bundan daha veciz ve daha özlü bir formül bulunabilir mi?

Büyük Şefimiz, realist görüşile, bu umdelerin Türk gençliğine ve Türk milletine mal edilmesi vazifesini üniversiteye ve yüksek okullara veriyor. Diğer işlerde olduğu gibi bunların da başarılmasını deruhde edecek elemanları bu müesseseler yetiştirecektir. Üniversiteler ve yüksek okullar, memleket dâvalarını benimseyip onları yürütecek yüksek münevver zümrenin kurağlarıdır. İleri nesiller, bu müesseselerin bugünkü intizam, kudret ve verimlerile mütenasip olarak yetişeceklerdir.

Bu hususta da Büyük Şef, kültür hayatımız için yepyeni ve çok yerinde bir hal çaresi bulmuş ve bize çalışma hedefi olarak vermiştir:

Memleketi şimdilik üç kültür bölgesine ayırmak: Garp, Merkez, Şark.

Garp bölgesi için İstanbul üniversitesi, Merkez bölgesi için Ankara üniversitesi. Doğu bölgesi için Van gölü sahillerinde kurulacak üniversite. Memleket anatomisine uyan bu bölüş tarzile yurdda üç büyük kültür nüvesi olacak; bütün tahsil şube ve dereceleri bu nüveler etrafında tebellür edecektir. İlmi hayat ve realiteye istinad ettirmek için bundan daha isabetli bir kuruluş tasavvur edilebilir mi?

Maarif dâvamızın ana hatları artık çizilmiş demektir. Bu çizgiler içerisinde ortaya konmuş olan prensiplerin tatbiki programını hazırlamak ve onları yerine getirmek vazifesi kalıyor. Düşünerek ve bilerek söylemesine ve söylediklerini de her zaman yaptırmasına alıştığımız Büyük Şefimizin maarifimiz için koyduğu bu esasları, Cumhuriyet hükûmetinin dikkat ve itina ile gerçekleştireceğine kuvvetle inanmaktayız. Atatürk devrinde ve devriminde bir şeyin muvaffakiyetle bitmesi için o şeye başlanmış olması kâfidir.

Hasan-Âli Yücel
8/11/937

..