Cennetin Krallığı (Kingdom of Heaven) filminde, zıvanadan çıkmış hristiyanlar, aklıselim barışçıl hristiyanların uyarılarına rağmen, savaş naraları atıyor ve Eyyubi’nin ordusuna karşı saldırıya geçiyorlardı.
Aç susuz yürüyüşün ardından savaş meydanında silme kılıçtan geçirilip çölün yamyam kuşlarına yem oldular.
Sonrasında Kudüs düştü…
(Selahaddin’in yanında da, iyi ve kötü vardı. Düşmanına saygı duyan asil ve merhametli komutana karşılık; kin nefret intikam histerisi içerisinde yüzen kana susamış kudüs’e odaklanmış savaş aşığı karakter ve/ya yaratık da vardı.)
Günümüz AKP Türkiyesi de bu misal.
Aklı kiraya vererek bilimi hiçe sayıp hevalarının peşisıra koşan donsuz kişotlar yüzünden ülke felakete sürüklendi.
Satılmadık peşkeş çekilmedik kaynak bırakmadılar.
Aksırıncaya tıksırıncaya tıskırıncaya değin yediler.
Çaldılar, çırptılar, doymadılar.
Üretmeyi bilmediklerinden dombıraları İzmir marşlarını dahi çaldılar.
Gene doymadılar, doymuyorlar.
Sorunsuz bir tek komşu kalmadı.
Komşuları aştılar, burunlarını sokmadıkları karıştırmadıkları neredeyse hiçbir coğrafya kalmadı.
Sayelerinde Ortadoğu, hatta Afrika, kana bulandı.
Büyük Ortadoğu Projesi (Arzı Mevud) görevlerini yerine getirebilmek için; şahsi çıkarları uğruna iktidarda kalabilmek uğruna ‘çözüm süreci’ başlattılar.
Onbinlerce insanın katili PKK ile masaya oturdular; Oslo’da, İmralı’da, Kandil’de.
Çadır mahkemeleri kurdular.
Askeri bağladılar.
Bu süreçte PKK düzenli orduya geçti.
Yetmedi, Suriye PKK’sı (PYD) kuruldu.
Defalarca Ankara’da ağırladılar.
Terör örgütü her yere bomba yığdı.
Hepsini biliyoruz, dediler.
Ama seyrettiler…
Ve Ermeni soykırım yalanı tanındı.
Oysa öncesinde özür dilercesine açıklamalar yaptılar, Ermenice dahil dokuz dilde taziyeler yayınladılar, tehcir için gayri insani dediler.
Ve Bundestag’dı, oylamaydı derken…
Diploma’ydı, Afrika gezileriydi derken…
İsrail-Abd destekli PKK-PYD, Fırat’ın batısına geçti.
Gene seyrettiler…
(Kamuoyunu meşgul ederek…
Milleti uyutarak…)
Ve hâlâ hayaller peşindeler.
Makarnayla, kömürle satın aldıkları,
Artlarına taktıkları o yüzde elli ile…
Ve biz hâlâ, o aymazlara, AKP’nin yediği haltları göstermeye, kanıtlamaya çabalıyoruz.
Gökten tapeler yağdı, n’oldu?
Milletin a…sına kondu, n’oldu?
Pembeye ve mosmora dönen bir tek kırmızı çizgimiz kalmadığı gibi, ay-yıldız’ımızın üzerinde parladığı kırmızı’mızı pas pas yaptılar, n’oldu?
Nihat Genç’in dediği üzre:
Onlar hâlâ darülharb derdindeler.
Çünkü onlar, bu vatanı sevmiyorlar.
Bu milleti, bu ülkenin insanını sevmiyorlar.
İnsanlığı, hatta doğayı, ağacı, hayvanları sevmiyorlar.
Aslında güzel olan hiçbir şeyi sevmiyorlar.
Allah’ın hoşlandığı sevdiği ne varsa;
Onlar ondan nefret ediyorlar.
Laiklikten, cumhuriyetten, demokrasiden…
İlericilikten, çağdaşlıktan, aydınlıktan nefret ediyorlar.
Karanlığı seviyorlar.
Atatürk denince tüyleri diken diken oluyor.
Renkleri değişiyor, yüzleri simsiyah kesiliveriyor.
Ağızlarından salyalar burunlarından sümükler akıyor.
Bugün tutup getirin, Suriye’den:
Kafa kesen ciğer yiyen 6 yaşındaki kızçocuklarına tecavüz eden IŞİD katilini.
Traş edip takım elbise giydirin, bir de kravat takın.
Koyun mecalise…
Ya da tersine,
Meclistekini alıp oraya gönderin…
Sakalını uzatın, eline de silah verin…
Bir fark göremeyeceksiniz.
(Tıpkı, Hikmetyar’la dizinin dibinde oturanların aralarında herhangi bir fark/ayrım bulamayacağınız gibi….)
Demek ki bu işte bir iş var.
Demek ki bizler, ATATÜRKİYE SEVDALILARI;
The Walking Dead dizisinden fırlamış yamyamlar misali olan o öküzombilerin artık anlamalarını aklı işletmelerini beklemeyeceğiz.
Bu, ukalalık değildir.
Kendini beğenmişlik değildir.
Çünkü Kur’an’da, “Cahillerden yüz çevirin” EMRİ vardır.
Yobaza, hülooğğğ’a anlatamazsınız.
Anlatsanız da anlamazlar…
Demek ki bizler,
ATATÜRKİYE SEVDALILARI;
Kendi ipimizi kendimiz keseceğiz.
Bizim bizden başka kimsemiz yok.
Biz derken, bizLER:
ATATÜRKÇÜLÜK çizgisinde yürüyenler.
ATATÜRKİYE ortak paydasında buluşanlar.
Devrimcisi, ülkücüsü, milliyetçisi, solcusu, sağcısı…
Biraraya geleceğiz.
Ve er-geç kazanacağız.
Çünkü, biz’den öte biz+LER diyoruz.
Bunu hissederek söylüyor isek eğer…
Biz artık “BİZLER bilincini-şuurunu” idrak etmişiz demektir.
Anlayıp algılamış, kavramışız demektir.
İliklerimizde yaşamış; yaşıyoruz demektir.
Çünkü biz AN’ı yaşamıyoruz;
AN+LAR bizde yaşıyor………….
(Geçmiş-bugün-gelecek, hepsi /her an)
Ve şunu kesinkes bilmeliyiz ki;
Tanrı, iyilerle-doğrularla beraberdir.
Ve mutlak galip olandır…
RZİ