UMUDUMUZ İDİ AMİN

BİZİ BU HALE DÜŞÜRENLER
BAŞIMIZA BU İŞLERİ AÇANLAR

RTE’nin ve avanesinin ne olduğunu zaten biliyoruz ama;
orada AL-YILDIZ’ımızı gördüğümüzde içimiz cız ediyor.

Hüsnü Mahalli’nin bugünkü (04 Haziran 2016) makalesini paylaşmadan önce, hatırlatmalar yapalım…

Bir insan kaçakçısı, 03 Haziran 2016 tarihinde ATV’deki programa canlı bağlanıyor.
Sunucu Müge Anlı gülücükler dağıtıyor.
“Bari can yeleklerini takın” diyor.
Dahası, insan tacirlerine TEŞEKKÜR ediyor.

Müge Anlı (MA) ile insan kaçakçısı (İA) arasındaki telefon diyaloğundan:

İA: Şu an da geçişler zaten kapalı.
MA: Ama hep kapalı değil miydi zaten?
İA: Hep kapalıydı da, devletimiz MÜSAADE EDİYORDU.
MA: Hmmmmm.
İA: Şu an devletimizle AB biraz restleşme aşamasında.
MA: Anladım.
İA: Şu an o yüzden geçişler kapalı.

MA: Yunanistan’a geçmek kaç lira?
İA: 600-700 dolar. Geçen sene 1000 dolardı. İş düştü.
[Stüdyodakiler gülüyorlar]
MA: Yaa eğer hatta kalırsan birşey daha soracağım bu konuda ama REKLAMA girmek zorundaymışım.

( http://odatv.com/insan-kacakcisi-telefonla-baglandi-ve-itiraf-etti-0306161200.html )
( http://haber.sol.org.tr/medya/video-muge-anli-programina-insan-kacakcisi-cikartti-salona-alkislatti-158053 )

REYTİNG uğruna yaşanan rezaleti geçtik.
Türk milletine reva görülen aşağılamayı da hadi görmezden(!) geldik, diyelim.
Düşünün, bir Türk TV’sinde, canlı yayında, insan kaçakçısı çıkıyor, (AKP HÜKÜMETİ diyemiyor da) DEVLETİMİZ MÜSAADE EDİYORDU diyor.
Yani İTİRAF’ta bulunuyor.
Sonra İŞ DÜŞTÜ diyor…
Sunucu, katılımcılar gülüyorlar.
Neredeyse insan tacirlerini alkışlayacaklar.
Bir tek mavi boncuk takmadıkları kalıyor.

Ama biz, Avrupa’da karikatürler yayınlandığı zaman kızıyoruz, iftira atıyorlar diyoruz, öyle mi?
Peki bizim, kendimizi düzeltmedikçe;
Başkalarını eleştirmeye hakkımız var mı?
Bizim bu kafayla, şu halimizle;
Hiç kimseye kızmaya hakkımız yok!

(Kıyamete kadar malzeme sıkıntısı çekmez, Türk ve dünya karikatüristleri. Yeter ki AKP’lileri ve AKP yönetimindeki Türkiye’yi izlemeye devam etsinler.)

Bakınız…
Şu da tam karikatürlük:

Erdoğan, Almanya Federal Meclisi’ndeki oylama için, “Biz bu konuda rahatız…” diyordu, Uganda’ya giderken.

Sonra orada ALÇAK koltuğa oturdu.
(Diplomasız ama bilmem kaçıncı fahri doktorasını aldı)

Tasarı onaylandı, “Döndükten sonra bunların değerlendirmesini yapacağız” dedi, Kenya’dan.

Mehter’li protesto yapıldı.

Şaka gibi, değil mi?
Değil. Çünkü…

24-26 Haziran 2008 tarihleri arasında Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’ndeki tasarıya (3 Ermeni ve 1 Rum ile birlikte) imza atarak Türkiye’yi uçuruma sürükleyenler kimler? Mevlüt Çavuşoğlu başkanlığındaki 8 AKP’li.

2012’de, 1915’teki yaşananlar için “BÜYÜK FELAKET” ifadesini kullanan, “Gasp edilerek alınan bir şey varsa…” diyen, “bunun inkâr edilmesini vicdanı kabul etmeyen” kim? AKP’nin kurucu vekili (İsmet Uçma).

2013, 2014, 2015 yıllarında…

Biz yapmadık ittihatçılar yaptı diyenler? AKP’liler.

“Gayr-ı insani sonuçlar doğuran hadise” diyen? Dokuz dilde bağsağlığı mesajı yayınlayan kim? Erdoğan.

Avrupa Parlamentosu başkanı ALMAN Martin Schulz‘a “Tehcir insanlık suçudur” diyen ve bunu itiraf eden kim? Davutoğlu.

Taziyeydi, bilmem neydi, geçiniz.
Özetle, kısacası, ÖZÜR’dür bunlar.
Soykırım yalanını tanımaktır.
Kişisel değil; RESMİ ağzılarca yapılmıştır.
Türk tarihinde eşi benzeri yoktur.
Açık ihanettir.

Şimdi Almanlara kızıyorlar.
Hâlâ şaşıyor, şaşırıyor muyuz?

Evet, gelelim sayın Mahalli’nin makalesine (yazının sonundaki pS/dipnotları da lütfen gözden geçiriniz):

04 Haziran 2016
Hüsnü Mahalli, Yurt

Başka bir açıdan ..
Umudumuz İdi Amin

Koçaryan’ı 1993‘te Karabağ savaşı sırasında tanıdım.
O sıralar Ermeni kuvvetler komutanıydı.
1998‘de Ermenistan Cumhurbaşkanı seçildiğinde atlayıp Erivan’a gittim.
Kendisiyle röportaj yapan ilk gazeteci bendim.
Dışişleri Bakanı ise Halepli Vartan Oskanyan’dı.
Her ikisiyle uzun uzun konuştum.
Koçaryan ‘Göreceksin soykırımın 100. yıl dönümünde birçok önemli ülke bu konuda karar almış olacak’ dedi.
Tarih: Haziran 1998.
2015‘e yani 100. yıla 17 yıl vardı.
Döndüm Koçaryan’ın söylediklerini yazdım ve anlattım ama ciddiye alan olmadı.
Şimdi herkes Alman meclisinin kararına kızıyor.
Alman kamuoyu uzun süredir AKP ve Erdoğan’a çok kızgın.
İslamcı örgütlere verdiği destek, mülteciler ve demokrasi ile özgürlüklere yönelik saldırılarından dolayı.
Almanlar ve bütün dünya şimdi artık Ermeni konusunu konuşuyor.
Kızanlar kızıyor ama yakında unutulur.
Yoksa 4 milyon Rus turistten sonra 4,5 milyon Alman da gelmez.
Öfkeyle kalkan zararla oturur.
Hatırlayın başka ülkelere de kızılmıştı.
Örneğin Fransa ve İtalya.
AB’nin önemli iki ülkesinin parlamentoları soykırımı tanıdı ve tanımayanları cezalandıran yasaları kabul etti.
Kısa bir süre için kıyamet koptu ama sonrasında herşey normale döndü.
İş bununla da kalmadı.
Dönemin Başbakanı Erdoğan 4 Eylül 2008’de Fransız meclisinin kararından iki yıl sonra Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozi ile el ele tutuşarak Şam’a gitti.
Yanlarında Katar emiri Hamed de vardı.
Amaç Katar gazını taşıyacak boruları Suriye topraklarından geçirip Türkiye’ye buradan da Avrupa’ya ulaştırmak.
Amaç; Avrupa’yı Rusya’nın gaz tekelinden kurtarmak.
Esad Hayır dedi.
Dediği için Erdoğan-Hamed-Sarkozi Esad’ın yani Suriye’nin üzerine çullandı.
Suriye’de yaşayan herkes gibi 500 bin kadar Osmanlı tehcirinden kalma Ermeni de çok acı çekti.
Osmanlı’yı soykırımla suçlayan Sarkozi Suriyeli Ermenileri hatırlamadı bile.
Sarkozi devrilinceye kadar Erdoğan’ın dostuydu ve hiç kimse Fransa’nın Ermeni konusundaki tavrını hatırlamadı.
Görevini kötüye kullanan ve yandaşı savcıları önemli görevlere atayan Sarkozi 1 Temmuz 2014’te aniden gözaltına alındı. Bir gün sonra serbest bırakılan Sarkozi’nin yargılaması sürüyor.
Fransız şirketleri ise Türkiye’de milyarlarca dolar kazanmaya devam ediyor.
Tıpkı İtalyan şirketleri gibi.
Peki, soykırımı 2000 yılında onaylayan İtalya ile ilişkiler ne oldu?
Kısa süreli ‘sinir hali’nden sonra herşey normale döndü.
O kadar da değil.
İtalya’nın namı-değer çapkın Başbakanı Berlusconi 10 Ağustos 2003’te evlenen Bilal Erdoğan’ın nikâh şahidi oldu.
Kadın ve genç yaştaki kızlarla ilişkilerinden dolayı yargılanan Berlusconi hapse atıldı ve kesin Ermenileri unuttu.
Peki, ABD’de durum ne?
PYD konusunda Türkiye ile nasıl dalga geçtiğini unutalım.
Her 24 Nisan’da Amerikan Başkanı bir konuşma yapar ve 1915’te yaşananları ‘Büyük felaket’ diye tanımlar.
Ankara ‘Soykırım demedi’ diye sevinir ve bir sonraki 24 Nisan’ı beklemeye koyulur.
Çaresiz ve hiçbir şey yapamadan.
Ermenilere göre ABD tavrı çok önemli.
ABD ‘soykırım’ derse işte o zaman konu BM’ye taşınır.
ABD’de 41 eyalet parlamentosu soykırımı tanımış durumunda.
Soykırımı resmen tanıyan ülke sayısı şimdilik 29.
Ermeniler bu işin peşini bırakmayacak.
Ankara hamasi söylemlerin ötesine geçememenin sıkıntısını yaşıyor. [pS2]
Tepki göstermesi kolay değil.
Ankara AB ve batılı ülkelere her alanda ve konuda muhtaç.
Bakmayın siz hamasi konuşmalar ve havada uçuşan tehditkâr söylemlere.
Osmanlı mirasçısı olmak kolay değil.
Ankara yani AKP onlarca nedenden dolayı Almanya’yı kızdıramaz.
ABD’yi asla.
Obama’nın bir telefonu yeter.
Hep birlikte Suriye’yi yıktılar.
Hep birlikte on binlerce yabancı ruh hastasını Suriye’ye taşıdılar.
Ama şimdi AKP yani Türkiye yalnız. [pS3]
Giderek daha da yalnızlaşacak.
Türkiye’ye kazık atmak için sırada başka ülkeler var ve olacak.
Bir kez olsun bana inanın.
Türkiye’yi seviyorsanız gerçeği görün.
Böyle giderse İdi Amin bile sizi kurtaramaz.

http://www.yurtgazetesi.com.tr/umudumuz-idi-amin-makale,12066.html
https://husnumahalli.wordpress.com/2016/06/04/umudumuz-idi-amin/

pS1. Blog notu:

Daha önce de şöyle not düşmüştük:

Sayın Mahalli’nin bu konudaki (Ermeni soykırım yalanı hakkındaki) düşüncelerine katılmamız mümkün değil.
Tehcir’in ne olduğunu, nasıl ortaya çıktığını bilmek gerekiyor.
Ermeni çetelerin katliamlarını öğrenmek gerekiyor.

(Bknz. https://husnumahalli.wordpress.com/2015/07/08/sicak-mi/ )

Perinçek ve arkadaşları AİHM’de iken; sayın Hüsnü Mahalli’nin, Ayşenur Arslan’la birlikte sundukları Maniki Dünya programında bir takım söylemleri oldu. Gerçi orada, konudan sapmalar, farklı algılamalar da yaşandı ancak yine de söylenenler doğru (kabul edilebilir) değildi. (Kimbilir, belki de gaza gelen Arslan’ın yanlış yorumuna karşılık verdi Mahalli?)

Ayrıca, sayın Mahalli, sonradan başka açıklamalarda da bulundu ve konuşmalarının yanlış anlaşıldığını belirtti. Söz konusu makalesinde, şunları yazmıştı:

“… Ben Sayın Perinçek, İşçi Partisi, Ulusal Kanal ve Aydınlık ile ilgili bir tek olumsuz sözcük kullanmadım. Ben AKP hükümetinin planlarına dikkat çekerek bir tespit yapmaya çalıştım, ‘konuşuluyor, söyleniyor’ demiştim.”
“… Strasbourg’ta ‘ifade özgürlüğü’ için mücadele eden Perinçek’e sahip çıkanlar her nedense benim ve Ayşenur Arslan’ın bırakın eleştirme, bazı tespitlerde bulunma özgürlüğümüze bile dayanamadılar.”

(Bknz. https://husnumahalli.wordpress.com/2015/02/02/onyargi-ve-saplanti/ )

Takdir elbette ki kamuoyunundur.

pS2. Bknz.

– KISA PASLAŞMALAR : Erdoğan-Davutoğlu ikilisinden; Alman Parlamentosu’na kısa pas ( https://26august.wordpress.com/2016/06/03/kisa-paslasmalar/ )

pS3. Bknz.

Unutursan kazığı yersin (Hüsnü Mahalli, 14 Mayıs 2016 : https://husnumahalli.wordpress.com/2016/05/14/unutursan-kazigi-yersin/ )