VİZESİZ AVRUPA

Her ne kadar başaktör AKP olsa da…
Biz, Türkiye olarak, dünyanın dört bir tarafından gelen azılı katilleri; silah, mühimmat, barınma, gıda, tedavi, lojistik, sınır geçiş kolaylığı vs. bilimum her türlü yolla destekledik.
(Sapık teröristlerin cinsel ihtiyaçlarını karşılamaları için Tunus’tan gelen genç kızların transferlerini de sağladık.)
Ellerinde fi tarihinden kalma silahlarla çaresiz kalan Türkmenleri, Musul-Kerkük ve Telafer’de sahipsiz bıraktığımız gibi, Suriye’de de ölüme, hatta ölümden beter hale terkettik. (Yalnızca Türkmenleri değil; o coğrafyadaki yediden yetmişe masum insanları -insanlığı- mahvettik…)
El-Kaide, Nusra, İhvan, Işid vb. aslında hepsi aynı (IŞİD) olan örgütleri ağır silahlarla donattık.
Füzesinden rampasına, tankından arazi araçlarına, ne varsa gönderdik.
Suudi-Katar vahabilerinin finansörlüğüyle, ABD’den, İsrail’den, Avrupa’dan silah aktı Suriye’ye.
Karadan yolladık, gemiCİKlerle taşıdık. (Boko Haramları filan da unutmayalım. THY ile Afrika’ya silah sevketiğimizi hatırlayalım.)
Öyle ki, TSK’dan silah ve mühimmat gittiği dahi söylendi.
Dahası, Afyon’daki patlamanın asıl sebebinin, envanter sayımı öncesi planlı biçimde gerçekleştirildiği dillendirildi.
Zaten, Davutoğlu-Fidan-Sinirlioğlu-Güler toplantısında, (MİT eliyle) “Öbür tarafa 4 tane adam gönderirim, 8 tane boş alana füze de attırırım” diyen Fidan, kimin füzelerini, hangi füzeleri attıracaktı?
(Her ne kadar son günlerde Fidan’ın ipi çekiliyor olsa bile, MİT operasyonları, provakasyonları bitti mi? Kilis’i de unutulmaması gerekenler listesine ekleyelim.)
İşte…
Ağır silahlarla donatılan, eğitilen, binbir şekilde desteklenen ‘öldürmeye programlanmış’ (esasında BÜYÜK İSRAİL için kurgulanan) katiller sürüsü karşısında ne yapabilirdi ‘acemi-çaylak’ bölge insanı?
Katledildiler…
Kafaları kesildi, ciğerleri yendi.
Çocuklarına tecavüz edildi.
Kadınları alınıp-satıldı.
Çaresiz, kaçtılar.
Yerlerinden yurtlarından oldular.
Çünkü GÖÇE zorlandılar.
(Yoksa, cihad kılıf islam bahaneydi, amaç -adı üstünde- önce sözde-goyim Kürdistan, ardından KUZEY İSRAİL, ennihayetinde BÜYÜK İSRAİL idi.)
Evet, kaçtılar, konvoylar halinde.
Dalga dalga…
(Türkmenleri sınır kapılarında pasaportları yok diye beklettiğimizi, geri çevirdiğimizi de unutmayalım. Arap Alevileri-Bektaşileri olan Nusayrileri, Alevi Türkmenlerini, ve diğer alevi-şii kökenlileri kabul etmediğimizi ya da azcığını alıp rezil ettiğimizi de unutmayalım. Dahası, katledilmelerine göz yumduğumuzu, hatta katledilsinler diye katilleri desteklediğimizi de hep hatırlayalım…)
Kendi yurtlarında sürgün oldular.
YOL güzergahlarını elinde tutan katiller karşısında, çaresizdiler.
Bir o yana, bir bu yana, kaçışıp durdular.
Yine, unutmayalım…
O dönem, henüz Rusya ile Çin’in (aslında BRICS’in) fiili müdahalesi yoktu. Diplomatik girişimlerde bulunuyorlar, BM’de “Suriye’ye saldırıyı” VETO ediyorlardı.
Yani Suriye halkı yalnızdı, sahipsizdi.
İnsanlıktan çıkmış yaratıklar karşısında çaresizdi.
Ve şeytan fırsatçıdır.
Fırsattan istifade bir yana, şartların zeminini hazırlayanlar içindeydi AKP kurmayları.
– Şu kadar kişi gelirse, tampon-güvenli bölge kurarız, diyordu derinlikçi. Yok efendim, uçuşa yasak bölge falan…
Onbinler yetmedi, yüzbinleri taştı, milyonları buldu. (Denizlerde boğulanlar, başka türlü itlaf olanlarsa cabası…)
Menfaatçi AKP, seçmen yaptı göçmenleri. (AFAD’a göre Suriyeliler, tıpkı Afganlar gibi, ‘misafir’ statüsündeydiler.)
Sırf iktidarda az daha kalabilmek için, OY uğruna, bir vatanın nasıl satılabileceğinin tarihi örneklerinden birini, hatta ’emsali görülmemiş’ini yaşadık, hep birlikte.
Halen de yaşıyoruz.
Ve biz, Türk milleti olarak:
ALAY ettik o insanlarla!
– Varın gidin ülkenize, savaşın dedik.
– Kaçmayın, korkaklar dedik.
Utanmadan…
Allah’tan hiç korkmadan!
Şimdi, neymiş?
VİZE kalkacakmış Avrupa’da.
Güler misiniz, ağlar mısınız?
Ne olacak peki, ne bekliyoruz?
Nasıl ki Suriyeliler bugün şu haldeler;
işte biz Türkler de Avrupa’da o halde olacağız.
Belki, çok daha beteri.
Üç aylık vizelerle gideceğiz.
Oturma yok, çalışma yok…
Hadi akrabaları olanlar idare etti.
Ya diğerleri, milyonlar?..
Bannhoflarda yaşayacaklar.
Ya sonra? Ne olacak…
Neler yaşayacağız!..
Hepsini geri gönder olacağız…
Bugün (13/5/2016) şunları yazmış E.Çölaşan:
– “Bir an için kendinizi örneğin Almanya’nın yerine koyun. Varsayalım vizeler kaldırıldı. En azından bir milyon, belki daha da fazla Türk vatandaşı pasaportunu cebine koyacak, bavulunu hazırlayıp uçak biletini alacak, Almanya kapılarına dayanıp iş aramaya başlayacak.”
– “Cahili okumuşu, suçlusu suçsuzu, örtülüsü örtüsüzü, maceracısı, işsizi güçsüzü her kesimden insan…”
– “Bazıları oralarda sığınmacı olacak.”
– “Bunların bir bölümü gittikleri ülkede suça karışacak, bir bölümü yolunu şaşırıp parasız kalacak falan filan.”
– “Avrupa’nın başı Suriyeli sığınmacılarla zaten yeterince derde girmiş, bir de bizden gidenlerle uğraşacak!”
– “Siz herhangi bir AB ülkesi olsanız, saygınlığı olmayan, AB ilkeleri ile böylesine ters düşen, koyu bir diktatörlük rejimine doğru pupa yelken yol alan bir ülkenin en az bir milyon vatandaşını Tayyip’in kara kaşı kara gözü uğruna ülkenize buyur eder misiniz?”
Evet, böyle yazmış işte.
Ama dahası var.
İçimizdeki PKK ve IŞİD katilleri!
Hazır vize de yok…
Ortalığı uçurmaya gitmeyecekler mi?
Daha ilk patlamada, Avrupa;
– Pardon, olmuyor, demeyecek mi?
Başka?
Nasıl ki G.antep’te, Kilis’te ‘cariye pazarı’ var;
kadınlarımız kızlarımız da Avrupa’da… (Anlayan anladı!)
Öyle ki…
Türkiye’de bir çok evlilik çatırdıyor.
İnsanlar, gerek ekonomik şartlardan gerek zoraki (görücü, çocuk yaşta vb.) evlendirildikleri için gerekse başka sebeplerden dolayı ya (azı) boşanıyorlar ya da (çoğu) ayrı yaşıyor veya idare ediyorlar.
Vize kalktığında, eşine kızıp ve bir şekilde bir bilet bulup Avrupa’ya gidenlerin, orada nelerle karşılaşabileceğini düşünebiliyor musunuz?
Bir daha onların geri döneceğine inanıyor musunuz?
Ekleyecek bir söz bulabiliyor musunuz!
Dönüşü yok artık, onları unutun…
Ama şunu unutmayın:
Kimler kuyruğa girecek göç için?
Hangi kesim, hangi bölgeler?
Ne diyelim:
– Yaşasın, vize kalkıyor mu?
Hani, ola ki kalkarsa diye…

26 Ağustos bloğu