F TİPİ PORNO CD KOMPLOLARI

14 Mayıs 2015, “Ne Yapmalı”, Ulusal Kanal

Filiz Atıcı‘nın konukları: Devletin Fethullah arşivini ortaya çıkaran ve kitaplaştıran Av. Nusret Senem, Eski İstanbul Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Adil Serdar Saçan ve Av. Kemal Kerinçsiz.

Program videosunun tamamını (1:38:55) ve ilk bölüm (46:50) ile “52:18 ilâ 1:01:01” arasının ve “dekodesini yayınlıyoruz:

https://youtu.be/w_efkUgJ97Q [Link kırık]

—-

Edit, 2/2/2022: Bu yazı hazırlandığında kaynak olarak kullanılan ilgili video youtube üzerinden kaldırıldığı için aynı programa şu linkten erişebilirsiniz:

—-

Filiz Atıcı: İyi geceler efendim, Ne Yapmalı programıyla karşınızdayız. Bu akşam gündemimiz, F Tipi Örgüt’e yönelik operasyonlar. Emniyette, yargıda yapılan operasyonlarla F Tipi Örgüt üyelerinin tasfiye edilmesi, HSYK’nın dört savcı ve bir hakimi meslekten ihraç etmesi, F Tipi yapının Milli Güvenlik siyaset belgesi ya da kırmızı kitaba silahsız terör örgütü olarak girmesi ve Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın Türk Silahlı Kuvvetleri’nde bu yapıyla ilişkili olduğu belirtilen binin üzerinde personel hakkında ihbar geldiğinin ve bunun üzerine askeri savcılıkta soruşturma başlatıldığının açıklaması. Bu konuda yaşanan son gelişmeler bunlar. Ve en sıcak gelişme olarak da Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yasadışı dinleme operasyonları kapsamında gözaltına alınan 17 şüphelinin tutuklama talebiyle mahkemeye sevkedildiğini aktaralım. Bütün bu gelişmeler ışığında bir kez daha F Tipi Örgütü ve o örgüte yapılan operasyonları konuşacağız. F Tipi Örgütün kumpaslarıyla yıllarca cezaevinde kalan ve bu yapılanmayı en iyi bilen isimlerle tartışacağız bu konuyu. Devletin Fethullah arşivini ortaya çıkaran ve bu konuda çok sayıda kitaba imza atan Av. Nusret Senem, Eski İstanbul Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü sayın Adil Serdar Saçan ve Av. sayın Kemal Kerinçsiz, stüdyo konuklarım. Hoşgeldiniz efendim

Nusret Senem: Hoşbulduk

Adil Serdar Saçan: Hoşbulduk

Kemal Kerinçsiz: Hoşbulduk

Filiz Atıcı: Hemen iletişim adreslerimizi de aktaralım zira sizler de sorularınız ve görüşlerinizle her zaman olduğu gibi programımıza katılabiliyorsunuz efendim. Telefon numaramız 0212 alan koduyla 2515090 , elektronik posta adresimiz ulusal@ulusalkanal.com.tr , kısa mesajla ulaşmak isteyenler mesajlarını yazıp 3929’a gönderebilirler ve sosyal medyadan twitter üzerinden bize ulaşmak isteyenler de #NeYapmalı etiketine yazabilirler mesajlarını. İletişim adreslerimiz programımız boyunca ekranlarınızda olacak zaten, sorularınızı ve görüşlerinizi bekliyoruz efendim, diyelim ve başlayalım.

Filiz Atıcı: Sayın Senem, sizinle başlayalım isterseniz. Şimdi siz tabi defaten F Tipi yapın; Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk vb. kumpas davalarını hazırlayan, tertipleyen yapı olduğunu vurguladınız. Son operasyonda hedef alınan isimlerin de aslında bu kumpas davalarının bu kumpasın içerisinde yer aldığını yer alan isimler olduğunu görüyoruz. Şimdi tartışılan nokta şu: Bu operasyonlarda hedef alınan isimler, bu davalardaki sorumlulukları nedeniyle değil de, AKP’yle Fethullah Gülen cemaati arasındaki kavga nedeniyle hedefe konuldular. Dolayısıyla hani “asıl amaç ne?” sorusu burda ortaya çıkıyor. Bugün Sabahattin Önkibar da yazmış, diyor ki: F Tipi bağlamında yapılan operasyonlar yargıyı ve emniyeti bu örgütten temizlemek için değil, sadece devlette çalışanları iktidar adına korkutmak için yapılıyor. Ne dersiniz bu görüşe?

Nusret Senem: Şimdi bir yere kadar bu görüş doğru. Savcılarla ilgili ve bir yargıçla ilgili HSYK’nın aldığı karar, bu 17-25 Aralık sürecindeki tutumları nedeniyle ve daha sonraki bazı girişimleri nedeniyle verilmiş gibi görünüyor, HSYK kararı. Fakat gözaltına alınan polislerle ilgili olarak, durum bundan biraz değişik. Bu 17 kişinin Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından mahkemeye, tutuklama istemi talebiyle mahkemeye sevkedildiğini ifade ettiniz. Oradaki polislerin önemli bir kısmı esas olarak geçmişte yapmış oldukları hukuk dışı dinlemeler nedeniyle şey yapılmış, işlem görmüş vaziyette. Bunlardan eski Diyarbakır Emniyet Müdürü Recep Güven, eski Bitlis şey Siirt Emniyet Müdürü Ayhan Falakalı, sonra Yunus Yazar, Coşkun Çakar; bunlar F Tipi Örgüt’ün esaslı unsurları. Bunlar daha önce tarafımdan 29 Ocak 208 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na verilen 57 kişilik F Tipi Örgüt listesinde olan isimler. O isimlere şu anda tutuklu olan Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer’i de dahil etmek lazım. Onlar da buna dahil. Bunlar işte bu bahsettiğimiz kumpas davalarında; Ergenekon, Balyoz, Odatv vs. Askeri Casusluk davalarında önemli sorumlulukları olan, tertiplerde rol almış olan, sahte belge üretmiş olan, kanunsuz dinlemelerle bu kumpaslarda görev almış olan, F Tipi Örgüt’ün ana unsurları. Ve bunlar benim verdiğim listede Emniyet İstihbarat’ın %90’ını kontrol eden isimler. O kişiler, çok önemli isimler. Tabi savcılar açısından baktığınızda da Zekeriya Öz’ü görüyoruz; o, bu işlerin ta başında görev almış olan, Tayyip Erdoğan tarafından kendisine zırhlı mercedes verilen kişi; tertiplerin başındaki esas, başlangıcındaki esas savcı; Ümraniye şeyini, kumpasını, o sahte bombaları, karakolda bulunan bombaları, Musaffer Tekin’e, Oktay Yıldırım arkadaşımıza, Mehmet Demirtaş’a yamamaya çalışan ekibin başındaki kişidir. Dolayısıyla onların tutuklanmış olmaları veya meslekten atılmış olmaları veya gözaltına alınmış olmaları çok önemli. Ben bunu çok önemsiyorum. Bu süreç burda, burda bitmez. Burda kalmaz. Zira, bu şahıslarla ilgili olarak şimdiki işlemler dışında, HSYK’nın veya savcılıkların yaptığı işlemler dışında, başka soruşturmalar da var. Mesela, Ankara’da F Tipi Örgüt’le ilgili bir soruşturma var. Orada da…

Filiz Atıcı: Yavaş ilerlediği söyleniyor. Hani hükumete dokununca çok hızlı hareket edilip…

Nusret Senem: Evet, böyle bir yanı var. Şimdi şöyle söyleyelim: Esas bu işlerin başında kumpas davalarının başlangıcında 2007’den itibaren bunlar birlikte işlediler bu suçları. Suç ortağıdırlar. Tabi suç ortakları arasında 2013 yılı ortasında kavga çıkınca, biri iktidarda şimdi diğeri diğerini alt etmeye uğraşıyor, birbirleriyle kapışıyorlar. Ama şunu görmeden edemeyiz: Bu süreç, eninde sonunda, her iki suç ortağını da kapsayacak şekilde gelişiyor. Çünkü…

Filiz Atıcı: Kim geliştirecek? Peki şimdi sayın Senem, şöyle deniyor, yani hükumet de eğer suç ortağıysa, özellikle bu kumpas davalarındaki sorumlularına ilişkin soruşturmaların derinleşmesi aynı zamanda hükumete dayanacak o zaman.

Nusret Senem: Tabi…

Filiz Atıcı: Bunu yapar mı peki?

Nusret Senem: Şimdi soruşturma, soruşturma sadece hükumetin kontrolünde değil ki. Şimdi şu anda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nda, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nda bu F Tipi Örgüt ile ilgili yürüyen soruşturmalar var. Bizlerin yapmış olduğu suç duyurularında ve sunduğumuz deliller var. Sadece bizlerin değil, Balyoz davasındaki bütün subayların, Askeri Casusluk davasındaki bütün subayların sunduğu deliller var. Onların konu edildiği soruşturmalar sürüyor hâlâ. Soruşturmalar daha sonuçlanmadı. İkincisi, Fetullah, F Tipi Örgüt’le ilgili devletten tasfiye olayı artık Tayyip Erdoğanların kontrolünden de çıktı. Devlet politikası haline geldi. Milli Güvenlik Kurulu’nda sanıyorum bu yıl içerisinde iki karar alındı. Milli Güvenlik siyaset belgesine girdi. Yani artık sadece hükumetin bir meselesi değil, devletin meselesi haline geldi bunların tasfiyesi. Dolayısıyla bu süreç ağır da işlese ilerliyor ve bizler de bu işlerde mağdur olmuş yüzlerce insan, subaylarımız, generallerimiz, genel kurmay başkanımız, biz avukatlar, aydınlarımız, hepimiz bu işin gerçek sahipleri olarak bunlara karşı yürütülen mücadelenin gerçek sahipleri olarak elimizdeki bütün delilleri sunarak, mücadele ederek, bu işi derinleştirmeye ve ilerletmeye, Türkiye’nin bu HABİS UR’dan, F Tipi Örgüt ve Tayyip Erdoğanların suç ortaklığıyla ortaya çıkan kumpaslardan kurtulması için mücadele ediyoruz. Bunun eninde sonunda varacağı yer bunların hepsinin cezaevlerini boylamasıdır, sorumluluklarının kesinlikle işledikleri suçların hesaplarının kendilerinden sorulmasıdır. Buraya varacak eninde sonunda bu iş. Bu süreç devam ediyor bence. Bitmiş birşey yok. O şimdiki olayla sınırlı gören arkadaşlar biraz olayı bütününden kopararak bakıyorlar. Eksik bakıyorlar. Öyle diyelim…

Filiz Atıcı: Sayın Saçan, siz ne dersiniz, bu konuda?

Adil Serdar Saçan: Şimdi öncelikle bizi izleyen tüm ulusal kanal izleyicilerine selam ediyorum, selam ve sevgiler diyorum gecenin bu saatinde. Ben dünkü, gündüzki programda da bahsetmiştim biraz.

Filiz Atıcı: Evet…

Adil Serdar Saçan: Savcılarla ilgili konular açısından Nusret beye katılıyorum. Onlara, eğer bu F Tipi Örgütün yargı ayağının kumpas bölümüne bir operasyon yapılmış olsaydı, bence en başta, 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin eski üyelerinin veya oradaki duruşma savcılarının gözaltına alınması gerekirdi. Yine Balyoz ve Fenerbahçe davalarına bakan savcıların gözaltına alınması, yargıçların gözaltına alınması gerekirdi. Demek ki savcılar açısından sadece 17-25 Aralık’ın intikamı alınıyor gibi bir portre çiziliyor. Belki onlar ivedilikle alınıyorlar, diğerleri sonra alınacaklar, bilemiyorum, ama şu anki görüntü o şekilde. Polisler açısından daha geniş bir tablo var. Evet ona katılıyorum. Orada, Ergenekon davası ve Balyoz gibi davalara dahil olmuş olan kişiler de gözaltına alınıyorlar. Yani o süreçte komplo düzenleyen, o süreçte sahte CD’leri insanların evlerine koyan; hatta sahte CD’ler hep deniliyor da, bu, bu pek söylenmiyor; benim evime de koydular, aşağılık komplo, şey CD’leri, porno CD’leri koydular evlerimize. Yani dilim varmıyor söylemeye, çok aşağılık görüntüler olan, ama hepimizin evine ayrı ayrı yerlerde koydular ama görüntüler hep aynı görüntüler. Daha sonra biz birbirlerimizle, tutuklular görüşünce, salonda çıktı ortaya. Mesela Emcet abi, Emcet Olcaytu, ona selam olsun burdan, Emcet abinin evine koymuşlar, benim evime koymuşlar, işte, bazı paşaların, isimlerini vermeyim, ayıp oluyor, onların evlerine koymuşlar. Daha sonra biz aramızda konuşurken, tabi onlar Ergenekon dosyası kapsamında olmuyor, başka…

Filiz Atıcı: Onu soracaktım, bunlar bir suç unsuru olarak mı sunuldu?

Adil Serdar Saçan: Evet, onlar, Türk Ceza Yasası’na bir hüküm koymuş, AKP, yeni Ceza Yasası’nda, işte, porno görüntüleri yayanlar, satanlar, işte evinde bulunduranlar falan, onlara ceza veriliyor. Öyle bir hüküm koymuşlar, şimdi gidiyorsunuz mahkeme duvarında…

Nusret Senem: Ama onlar o biraz sanıkları kamuoyu önünde itibarsızlaştırmak için… o zaman öyle yaptılar.

Adil Serdar Saçan: Tabi, tabi ki, itibarsızlaştırmak…

Filiz Atıcı: İtibarını zedelemek için yapıl…

Nusret Senem: Öyle yapıldı…

Adil Serdar Saçan: Ama bence asıl mide bulandıran o, Nusret abi…

Nusret Senem: Tabi, tabi ki…

Adil Serdar Saçan: Şöyle, ben Ergenekon’dan tahliye oldum. Ceza aldım gerçi ama tahliye oldum, çıktım. Ama şu Küçükçekmece Adliyesi’nde yargılanıyorum, duvarda işte yargılanmayla ilgili günlük mahkeme şeyi var listesi var, orada Adil Serdar Saçan, işte hayvanlarla cinsel ilişkiye girmeyle ilgili porno kasetin ticareti yapmak, imal etmek falan diyor! Gelen oraya bakıyor, “yuhhh sapık adama bak!” diyor. Yani yerle bir oluyorsunuz. Benim için 14 buçuk sene cezadan daha çok kötüydü oradaki yargılanma süreci, 16 ay tutukluluktan çok daha kötüydü ordaki adım. Beraat ettim gerçi ama, yani o kadar kötü şeyler ki, bazı arkadaşlarımıza çocuk pornosu koymuşlar mesela. İşte şimdi adam gelmiş, torun torba sahibi orada, koca paşa, koca genel yayın yönetmeni, adamcağızın evinden porno, çocuk pornosu çıkıyor. Bunlar daha aşağılık şeyler.

Filiz Atıcı: Peki siz beraat ettiğinize göre, onların sizin evinize birileri tarafından yerleştirildiği ortaya çıktı.

Adil Serdar Saçan: Sabit oldu, tabi, sabit oldu.

Filiz Atıcı: Peki onlarla ilgili birşey yapıldı mı?

Adil Serdar Saçan: Yok, onlarla ilgili…

Filiz Atıcı: Yapılmadı mı?

Adil Serdar Saçan: Birşey yapılmadı. O zaman dokunulmazlıkları vardı, şimdi o, yaparlar mı bilmiyorum ama, o zaman şikayet ettik ama dokunulmazlıkları vardı, kimse onlara dokunmuyordu yani.

Filiz Atıcı: Hımm…

Adil Serdar Saçan: Yani polisler açısından, hani ben bunu bir örnek olsun diye verdim. Şeyde çok konuşuluyor kamuoyunda işte sahte CD’ler ama, bir de porno CD’ler meselesi var. Yani onu da söylemiş olayım burda.

Nusret Senem: Çok sayıda insana yaptılar…

Adil Serdar Saçan: Yani benim tespitim 80 küsur kişi idi bizim davada tutuklu.

Nusret Senem: Tabi, tabi…

Adil Serdar Saçan: 80 küsur kişiye bu şekilde CD’ler koydular. Ve hepsinin ikametinde bulunuyor. Yani hepimizin kız çocuğu var, erkek çocuğu var, yani torunları olanlar var, tam bir rezaletti o iş.
Sadece ceza almak değil, bir de insanları işte tahkir etmek…

Nusret Senem: Evet…

Adil Serdar Saçan: Küçük düşürmek, toplumda saygınlığını zedelemek için yapıyorlardı.

Filiz Atıcı: Hı, hı.

Adil Serdar Saçan: Zaten bu F Tipi Örgüt’ün en önemli özelliğidir: İnsanların toplum nezdindekini itibarını yitirmek, yitirtmek. Onun için herşeyi yaparlar, her türlü karalamayı yaparlar. Polisler açısından tabi ben biraz daha, şey, detaylı konuşabilirim…

Nusret Senem: Şimdi ise adalet şey ediyorlar, talep ediyorlar…

Adil Serdar Saçan: Evet, şu an diyorlar ki mağduruz.

Nusret Senem: Mağduruz (diyorlar).

Adil Serdar Saçan: Ya arkadaşlar, biz mağdur olduk. Biz sesimizi hiç kimseye duyuramadık. Ben cezaevinde yatarken, biz cezaevinde yatarken, Samanyolu televizyonu -Yalanyolu diyorduk biz ona, yalanyolu televizyonu-, 24 saat non-stop bizimle ilgili yayın yapıyordu ve hiçbir cevap hakkımız yok. Yazıp gönderiyorduk, hiçbir şekilde yayınlamıyorlardı. Bunlar zulüm değil mi? Şimdi Ekrem Dumanlı kalkmış, bana zulüm ediliyor. Yani sana az yapıldı arkadaşım, kusura bakma. Yani siz bizim hakkımızda hiç alakası olmayan şeyler yazdınız. Bizim itibarımızı üç paralık etmeye kalktınız. Gerçi altın pisliğe düşmekle altınından birşey kaybetmedi, hiç kimse birşey kaybetmiyor, biz birbirimizi, biz kendimizi biliyoruz. Ama bu ülkede o kadar saf insanlar var ki herşeye inanıyorlar. Bir kere hepimiz kafadan dinsiz olduk, yani hiç birimiz Allah’a inanmıyoruz, din ilen sorunumuz var. Ne alakası var?! Yani onu daha önceki programda da söylemiştim, Ergenekon sürecinde içeride yatanların belki yüzde, %40’ı namaz kılıyordu beş vakit. Hepsini dinsiz imansız diye şey yaptılar, yaftaladılar. Olsa ne olacak o da ayrı bir mesele ama yani ama realite öyle değil. Onu anlatmaya çalışıyorum.

Filiz Atıcı: Bir algı yaratmaya çalışıyorlar.

Adil Serdar Saçan: Tabi ki. Mesela yani şimdi bana dediğiniz zaman, bana duruşma salonunda sordu adam, sen işte inanıyor musun falan gibi. İhbar varmış hakkımda. Yani herşey bu ihbarlardan başlıyor zaten biliyorsunuz.

[Burada stüdyodaki herkes gülümsüyor]

Adil Serdar Saçan: Polisler bunları yaptı ne yazık ki. Çünkü Fethullah Gülen, F Tipi Örgüt’ün asıl örgütlenmesi, 1978 yılından itibaren, ben koleje girdim, polis kolejine, polis kolejinde başladı ve ne yazık ki, benle yanlış bir karar, ne yazık ki polis kolejinin kapatılmasına kadar gelen bu sürece geldi. 78’de işte bu Ramazan Akyürek, 80’de bizim sınıf komiserimiz oldu mezun oldu. Mustafa Sağlam diye biri vardı yine. İşt Malatya’daki katliam sırasındaki, Zirve katliamı sırasında oranın emniyet müdürü olan Ali Osman Kahya yine, o, şeydi, bizim sınıf komiserimizdi. Bunların üçü polis kolejindeki örgütlenmeyi yaptılar. Düşünün 78’den bugüne kadar gelen süreçte Emniyet Teşkilatı’nın bütün kritik noktalarını, hemen hemen müdür amir kadrolarının büyük bölümünü, Polis Koleji ve Akademisi’ni, Polis Okullarını…

Nusret Senem: %90’ını

Adil Serdar Saçan: Tabi %90’ını ele geçirdiler.

Nusret Senem: Emniyet Genel Müdürü söylüyor.

Adil Serdar Saçan: Organize Suçlar’da da öyle. İstihbarat, Organize Suçlar ve Terör birimleri. Bunların hepsi aynı zamanda dinleme yapan birimler. Yani dinleme yapma yetkisi olan…

Filiz Atıcı: Dinleme…

Adil Serdar Saçan: Telefon dinleme, izleme.

Filiz Atıcı: En önemli araç herhalde, değil mi?

Adil Serdar Saçan: Evet. Şimdi şöyle… 2000 mesela ben burda canlı bir örnek verebilirim başımdan geçen. İstanbul Organize Suçlar Mücadele Şube Müdürü iken, ben bu fethullahçılarla 78’den beri kavgalı olduğum için, bunları tanıyorum ve şubeme almamaya çalışıyorum. Yani elimden geldiğince teşhis edip organize işler şubesine almıyorum. Dönemin Zaman gazetesi istihbarat şefi, şimdi ismini vermeyeyim, zamanı gelince veririm, ile benim bir devre arkadaşım istihbaratta müdür yardımcısı, beni makamımda ziyaret ettiler, ve Fethullah Gülen’le ilgili çalışma izni, proje çalışma izni aldığımı, 2001 yılı bu bahsettiğim, böyle bir izin aldığım için bunun di(yetini) bunun hesabını ödeyeceğimi, söylediler. Ben böyle bir izin almadık dedim. Siz bilirsiniz dedi, Zaman gazetesinin istihbarat müdürü o tarihteki ve şunu söyledi: Şubenizin tekniğini bize teslim edeceksiniz dedi. Sen kimsin kardeşim dedim ya? Sen gazeteci değil misin? Gazeteciyim. Çık git bu odadan. Kovdum. Şimdi ben cezaevindeyken o şahıs, gazeteci sıfatıyla hemen hemen her gün Samanyolu televizyonuna çıkıp benim aleyhime konuşma yaptı. 2001’de İstanbul Organize Suçlar Şube Müdürlüğünün tekniğini teslim etmedim diye!..

Filiz Atıcı: Hı, hı…

Adil Serdar Saçan: Yani bu kadar ileriye gitmiş durumdaydılar.

Filiz Atıcı: Siz ilk çalışmayı 2001’de mi yaptınız?

Adil Serdar Saçan: 2001’de Devlet Güvenlik Mahkemesi…

Filiz Atıcı: Çok önceden tespit ettiğiniz bir yapılanma aslında. O güne kadar çalışma olmadı, sizin dışınızda da?..

Adil Serdar Saçan: Şöyle bir şey var. Aslında biz 1991’de, 91 yılında, İstihbarat Daire Başkanlığı’nda görev yaparken, bu, daha doğrusu 1988, 89, 90’lı yıllarda, şimdi onlar aktif görevde olduğu için, Emniyet Genel Müdür yardımcısı ikisi de onların isimlerini vermeyeyim, onlarla birlikte, istihbaratta çalışırken, bu fethullahçılarla bir ciddi bir kapıştık. Ciddi kapıştık yani. Ve bunlarla ilgili birtakım raporlar verdik. Sonuç şu oldu: Fethullahçılar bizi, bunlar fethullahçıdır diye yazıp istihbarattan attırdılar. 1991’den bahsediyorum. Saygı Öztürk bunu kitabında yazdı. Yani biz üçümüz.

Nusret Senem: Soruşturma geçirdiniz.

Adil Serdar Saçan: Tabi soruşturma geçirdik, atıldık, istihbarattan, sonra idari yargıya gittik, tabi dönemedik, ordan oraya sürüldük falan filan. Şimdi orada bizi, bize fethullahçı diye yazanlar fethullahçılardı. Bizim daireye alınmasına karşı çıktığımız fethullahçılar. Tabi bunu hiç kimseye anlatamadık. Ta ne zamana kadar? Paralel yapı iddialarına kadar. Hiç kimseye anlatamadık bunu. Düşünün aradan yirmi, yirmibeş sene, biz o sıkıntıyla yaşadık. Hiç kimseye anlatamadık. Bu örgüt böyle bir örgüttür. Yani bu kadar sıkıntılı bir örgüttür. Şimdi orada biz üç kişi, bunlarla ilk mücadeleyi başlatmıştık, 1988 senesinde. Daha sonraki süreçte, tabi bizi attılar, biz bu konularla ilgili birimlerde çalıştırılmadık uzun süre. Sonra ben İstanbul Organize Suçlar Şube Müdürlüğünü kurdum. 2001 yılında, işte bu Tuncay Güney’i bize getirip verdiler, istihbarattaki, onlara anlattım ben şeyde, mahkeme salonunda, Nusret abiyle Kemal bey iyi biliyorlar meseleyi, kucağımıza getirip bir dosya verdiler ki bizim operasyon yapmamızı istiyorlar. Yani maşa varken elimizi ateşe sürmeyelim diye bizi maşa olarak kullanacaklar. Kendimizi kullandırtmadık sonuçta yani, onun bedelini de cezaevinde 16 ay yatarak ödedik, o da ayrı birşey. Şimdi orada, Tuncay Güney, Fethullah Gülen örgütlenmesinden de bahsetti, bayağ bir bahsetti. Onu esas alan, şimdi, aslında kendi ayaklarına sıkmış oldular, yani getirdikleri adam birden bire Fethullah Gülen örgütlenmesini anlatmaya başladı. Onun da örgüt içerisinde olduğundan bahsediyor o tarihte. Biz de tuttuk, iki ay sonra, bu olaydan üç ay sonra, fethullahçılarla ilgili de DGM’den çalışma izni aldık; Emniyet örgütü içindeki fethullahçılarla ilgili. İşte o zaman kızılca kıyamet koptu. Bu izni aldıktan ben yaklaşık üç ay sonra, örümcek ağı operasyonu diye bir operasyona dahil edildim. İlk benim üzerimde uygulandı tüm bu şeyler, yani 2003’ten bahsediyorum; Ergenekon 2006, 2007’de başladı.

Filiz Atıcı: Peki şunu soracağım ama şimdi operasyonu F Tipi yapı kurguladı, hayata geçirdi.

Adil Serdar Saçan: Hangisini?

Filiz Atıcı: Ergenekon’dan bahsediyorum.

Adil Serdar Saçan: Ergenekon’dan önce Örümcek Ağı var. Ta 2001’de.

Filiz Atıcı: Ondan önce Örümcek Ağı var.

Adil Serdar Saçan: Evet…

Filiz Atıcı: Ama şimdi Tuncay Güney’in ifadeleriyle başlayan bir süreç aslında. Dolayısıyla Tuncay Güney niye hani bu operasyonu bu kumpası başlatanları da ifşa eden bir…

Adil Serdar Saçan: Ediyor, şimdi ediyor. Ben fethullahçıydım zaten diyor geçen…

Filiz Atıcı: O da şimdi bir çelişki değil mi?

Adil Serdar Saçan: Ne gibi mesela, anlamadım ben soruyu.

Filiz Atıcı: Şimdi Ergenekon kumpasının F Tipi yapı tarafından organize edildiğini hayata geçirildiğini biliyoruz.

Adil Serdar Saçan: Evet.

Filiz Atıcı: Ama bu aynı zamanda Tuncay Güney’in ifadeleriyle hayata geçen bir…

Adil Serdar Saçan: Tamam, Tuncay Güney onların mutemet elemanı o tarihte.

Filiz Atıcı: İşte neden onları, F Tipi yapısını da anlattı diyorsunuz mesela?

Adil Serdar Saçan: Hah işte şimdi o oraya ezber, ezberli bir şekilde gelmişti. Biz onu sorguya aldık. Hani o söyleyeceklerini söyleyip gidecekti.

Filiz Atıcı: Sizin sorgularınız sonucu ortaya çıkan bir tablo oldu yani.

Adil Serdar Saçan: Tabi tabi tabi… Bizim sorgularımız. Yani biz ona bir takım sorular sormaya…

Filiz Atıcı: Hesapta olmayan birşeydi onlar açısından.

Adil Serdar Saçan: Evet.

Nusret Senem: Ahmet İhtiyaroğlu onu çok ayrıntılarıyla anlattı… mahkemede.

Adil Serdar Saçan: Anlattı şeyde, mahkemede.

Nusret Senem: Sorgulayan Ahmet.

Adil Serdar Saçan: Yani benim yardımcım, Ahmet İhtiyaroğlu, buna, bu, bunun üzerine nasıl gittiğini sorguda ve bunun işte beni birileri kurtaracaktı kurtarmadı abi deyip sonra anlatmaya başladığını, anlattı Ahmet orada. Yani bu zannetti ki, bunlar zannettiler ki, biz o kadar işte bizim önümüze bir takım belgeler konuldu işte güya kaybettik falan onlar da birşey olmadı. O belgelerle yetineceğiz, buna da hiçbir soru sormayacağız ve bu öyle gidecek zannettiler. Tabi biz kumpasın içinde yer almıyoruz ki, adama başka sorular sormaya başladık. Bir dakka sen şimdi, bir kere yani gelişte ofsayt var, şöyle birşey var, adam Samanyolu televizyonunda çalışıyor o tarihte. Dedik ki gel bakalım. Şimdi fethullahçıları ben 1978’den beri biliyorum. Diyorum ya 91 yılında ciddi bir kapışmamız var onlarla. E ben bu sefer dedim ki: Anlatsın bakalım bize, Samanyolu’nda çalışan bir adam bu kadar şeyi nerden biliyor? Seni kim gönderdi buraya. Getiren görevlilerin fethullahçı olduğunu da biliyoruz. Bize getiren. O tarihte biz biliyoruz bunları ama kimseye anlatamıyoruz. Yani dedim ya, Merdan Yanardağ diyor ya, herkesin bildiği büyük sır diye bu örgüt. Yani o tarihte bu kavga zaten bizimle onların arasında. Çoktan ilerlemiş, sona geliyoruz yani o tarihte. Ve, bu konunun üzerinde gitmeye başlayınca, onu da anlattı adam. Yani bunlar, ikili ajanlar, üçlü ajanlar, duble ajan, three, yani dörtlü ajan her tarafa çalışan. Şimdi de ne diyor? Çıkmış…

Nusret Senem: Mehmet Eymür ona çift çimdikli diyor ya.

Adil Serdar Saçan: Hah, iyi, bence az demiş, bence dört beş yani. Şimdi de diyor ki ben fethullahçıydım doğru diyor. Yani o tarihte onlar beni kullandı falan diyor. Yani öyle. bir konu, orda bir çelişki yok. Bizim üzerine gitmemiz üzerine ortaya çıkan bir yapı ve biz bunun üzerine görevimizi yaptık, 2001’in Temmuz ayında da fetullahçılarla ilgili izin aldık. Dediğim gibi kızılca kıyamet koptu. O tarihten sonra ben Türkiye kamuoyuna Örümcek Ağı operasyonu nedeniyle rüşvetçi bir yahudi işadamıyla çok samimi olan bir adam ve müthiş işkenceci bir adam olarak tanıtıldım. Bütün bunları planlayanlar, işte itibar kaybetme meselesi, fethullahçılardır. Benim bugüne kadar hiçbir adli cezam yok, ama her tarafa bakın, hırsızlık yaptı, işkence yaptı, bilmem ne yaptı. Bütün bunlar, 2001 yılındaki Örümcek Ağı operasyonu… o tarihe kadar benim hiç işkenceciliğim söz konusu değil. O tarihten sonra dünyanın en kötü adamı oluverdik bir anda. Bugün yapılan yani dün yapılan operasyonla toparlayayım…

Filiz Atıcı: Emniyet ayağındaki doğru zeminde yürüyor mu?

Adil Serdar Saçan: Doğru zeminde yürüyor. Şu anda eksik gidiyor, ben onu söyleyeyim. Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı o dönemki işte onun başındaki Ahmet Pek ve onun grubuna daha dokunmadılar. Asıl sıkıntılı olan gruplardan birisi odur. Onların hatta başka işleri de var. Onlara dokunmadılar. Onları araştırmadılar. Sanıyor, en çok en yoğun örgütlendikleri yerdi. Hükumet de bunu biliyor, şu anda biraz evvel bahsettiğim 1991’de atılanlardan iki kişi, beraber çalıştığımız 2 kişi Emniyet Genel Müdür yardımcısı ve bunlar çok iyi tanıyor onlar. Doğru zeminde ilerliyor. Ve hiç de mağdur edebiyatı yapmasınlar, hiçbiri mağdur filan değil. Hepsi zalim. Zalimliklerinin bedelini ödüyorlar şu anda. Herkese, ben bunu mahkeme salonunda da söyledim, biliyorsunuz, arkadaşlarımız tanıdılar, defalarca söyledim defaatle söyledim, oradaki herkes %100 masumdur. 25 sene, masumdur dedim orda mahkeme salonunda, Ergenekon’la ilgili, ben 25 sene mesleğe hizmet ettim benim evime getirip CD koydular dedim, bunlara kimbilir neler yapmışlardır dedim. Yani ben müdürlüklerini yaptım adamların, operasyonları yapanların bir kısmının müdürlüklerini yaptım, müdürüydüm, polis müdürüydüm onların, benim evime bir sürü sahte belge koydular.

Filiz Atıcı: Peki şimdi çok sayıda polisten söz ediyoruz tasfiye edilen. Bunların tespitleri noktasında hani bir zorluk yok mu? Orda şüphe bırakacak birşey?

Adil Serdar Saçan: Yok. Onların şöyle bir şey, teşkilatı, hani İstanbul için derler ya çok büyük bir köy derler ya, Emniyet teşkilatı da öyledir, emniyet teşkilatında herkes birbirini tanır. Kim cemaatçidir, kim ülkücüdür, kim solcudur, ne yazık ki Atatürkçüler çok az olduğu için kim Atatürkçüdür, hepimiz biliriz. Yani orada herkes birbirini bilir. Hatta kim hırsızdır kim değildir kim kimin adamıdır herkes bilir. Yani dışarda başka şey yazarlar ama içerdeki terazi doğrudur Emniyet teşkilatında. Çünkü dediğim gibi herkes silah arkadaşı. Biz şimdi 78’de Polis Kolejine girmişiz, 1985’te Akademi’den mezun olmuşuz, 7 yıl birlikte yiyip içip yatıp kalkmışız. Tanımaz mıyız birbirimizi yani?

Filiz Atıcı: Peki Kemal bey sizinle devam edelim, bu noktada, tabi Adil bey Emniyet ayağını biraz daha geniş değerlendirdi ama sizden daha genel bir değerlendirme yani F Tipi Örgüte yönelik bu operasyonlar sizce doğru yürüyor mu? Tartışmalar var. Ne dersiniz?

Kemal Kerinçsiz: Öncelikle izleyicilerimize sevgi ve saygılarımızı sunuyorum. 40 gün kadar önce, yine Ergenekon sanıklarından, benim Ergenekon şehidi olarak gördüğüm, değerli ağabeyimiz, komutanımız Muzaffer Tekin’i kaybettik. Öncelikle onu ve onun ötesinde yine aynı süreç içerisinde Kuddusi Okkır’ı, Ali Tatar’ı, Murat Özenalp’i, Kaşif Kozinoğlu’yu ve diğer bütün Ergenekon şehidlerini burada rahmetle anmak istiyorum. Sözlerime küçük bir anekdot ile başlamak istiyorum. Ergenekon iddianamesinin nasıl bir karamizah olduğunu burada değerli ağabeyim sayın Nusret Senem’le ilgili bir bölümümüz var, onu aktarmaktan fayda görüyorum. Birinci iddianamenin ilk sayfalarında, güya sözde Ergenekon terör örgütünün yapılanması anlatılırken, bir ufuk departmanından söz ediliyor, ve ufuk departmanının başında da beni gösteriliyor, ben gösteriliyorum. Nusret abi de yine Ufuk departmanının üyesi olarak gösteriliyor. Ama maalesef biz o tarihe kadar yani duruşmaya kadar Nusret abiyle hiçbir şekilde görüşmemişiz. Ne bir telefonla, ne herhangi bir tanışıklığımız var, ne…

Filiz Atıcı: Aynı büroda çalışıyorsunuz ama…

Kemal Kerinçsiz: Ne bir toplantıda. Düşünün aynı departmanda iki avukatı birlikte çalıştırıyorlar. Veya Ergenekon’un sanıklarının haklarını korumak davalarda müdafaa etmek amacıyla o departmanda biz Nusret beyle beraber çalışıyoruz ama o tarihe kadar tek bir telefon görüşmemiz tanışmamız dahi yok. İşte size bir karamizah ürünü. Ki bugün o hak hukuk adalet savaşçıları adıyla ortaya çıkan başta Zekeriya Öz ve diğerleri olmak üzere, bu iddianameye imza atan kişiler. Öncelikle ne yaptıklarına bir baksınlar diyorum. Tabi az önce sorduğunuz sualde; Fethullah Gülen Örgütü bir terör örgütüdür. O konuda hiçbir tereddüt yok. Nitekim, bu örgütün bir terör silahlı terör örgütü olduğu, Emniyet Genel Müdürlüğünün hazırladığı raporlara geçtiği gibi, en son olarak bir hafta kadar önce Milli Güvenlik Kurulu kararlarına da geçti…

Filiz Atıcı: Oraya silahsız terör örgütü olarak geçti.

Kemal Kerinçsiz: Evet. Tabi, şöyle diyeyim. Milli Güvenlik Kurulu kararları elbette bağlayıcı değil, 118. maddesine göre, hükumete tavsiye kararları veriliyor. Ama Bakanlar Kurulu’nun kabulüyle beraber bu tavsiye kararları tüm devlet katında kamu kurumlarınca uygulanması zorunlu hale getiriliyor. Bu noktada böyle bir terör örgütüyle mücadelede, sayın Önkibar’ın söylediği gibi, bazı meslek mensuplarına, o örgütün içerisine dalan hakim savcı diğer tüm kamu kurumlarının en hassas kılcal damarlarına kadar sızmış bir takım kamu personeline, korkutmak caydırmak amacıyla bazı operasyonların yapılması tabidir. Çünkü terör örgütleriyle mücadelede caydırıcılık da hedeflerden bir tanesidir. Ancak ben cemaatle bugün yapılan mücadeleyi iki ana bölümde değerlendiriyorum. Birincisi, iktidarın cemaatle birlikte hareket ettiği, birlikte suç işlediği bir alan var ki, bu alana iktidarın dokunmasının mümkün olmadığını tahmin ediyorum. Bu alan nedir? Bu alan tabi 1999’dan itibaren başlamış bulunan, ki 2007’de infazına geçilen, aslında hedefi Türk Silahlı Kuvvetleri hatta ülkenin geleceği olan, ülkenin bölgede yeniden konumlandırılmasını hedef alan, yeniden dizayn eden, bölge ve dünya güçleri arasında, Nato’yla ilişkilerini yeniden dizayn eden, ki bu hedefler bir kısım hedeflerdi Ergenekon operasyonunda, böyle bir operasyonda iktidar ve cemaatin birlikte hareket etmesi ve birlikte suç işlemesi nedeniyle bu operasyondan sonra şu aşamada yürütülen tertip soruşturmalarında çok fazla aşama kat edileceğini tahmin etmiyorum. Nitekim, bu tertip soruşturmalarını yürüten, Balyoz olsun, Casusluk olsun, Ergenekon olsun, sayın savcılar bir yılı aşmasına rağmen, önemli hiçbir adım atamadılar. Bakın yapılanlar ne oldu? Sadece ve sadece müştekilerin ifadelerini aldılar. Hiçbir delil toplayamadılar, toplamadılar. Sadece yeni müştekileri ibraz ettikleri delillerle yetindiler. Tabi bir çoğu şikayetçi. Onların şikayetlerinden bir tanesi, bizler siyasi destek alamıyoruz diyorlar. Evet doğrudur, bu iktidarın bu tertip soruşturmalarında savcılara destek vermesi elbette mümkün değildi. Çünkü bu soruşturmalar ciddiyetle yürütüldüğü takdirde her ikisinin ortak alanda işledikleri suçlar ortaya çıkacaktır. İktidarın bunu istemesi elbette mümkün değildir.

Filiz Atıcı: Bağımsız yargıdan söz edemeyiz o zaman değil mi?

Kemal Kerinçsiz: Elbette.

Filiz Atıcı: Sayın Senem dedi ki, bu iş sadece hükumetin işi değil ki, onun alanı değil ki, dolayısıyla bu işi yürüten başka mekanizmalar var.

Nusret Senem: Savcılıklar var.

Filiz Atıcı: Savcılıklar var, dedi. Ama siz o konuda, siyasi iktidarın siyasi idarenin hâlâ baskı altında tuttuğunu söylüyorsunuz.

Şimdi bu tür soruşturmaları özellikle yürüten savcılarımızın iktidarın etkisi altında kalmadığını söylemek mümkün değildir. Özellikle bu büyük çapta soruşturmalar yani ülkenin geleceğini mukadderatını ilgilendiren bu tür soruşturmaların sadece bir hukuk dosyası olarak görmek ve basit bir soruşturma kapsamında değerlendirmek de mümkün değildir. Mutlaka ve mutlaka savcıların bir siyasi desteğe ihtiyacı olduğu kanaatindeyim. Siyasi desteğin ötesinde de teknik desteğe de ihtiyaçları olması gerekir ve bu teknik destek de aynı zamanda verilmemektedir. Bakınız sayın savcılarımız diyorlar ki, çok haklı olarak, size yapılan bu tertipler, muhtelif emniyet müdürlüklerinin bünyelerinde, c, d büroları kurularak, yüzlerce hatta binlere yakın teknik emniyet elemanları çalıştırılarak kurgulandı. Bütün bu kurguların bizim, üç dört tane bize verilen emniyet mensubuyla çözmemiz mümkün değildir diyorlar ve son derece haklı bir tespit ve bu noktada yaklaşık ilk soruşturma dilekçesini Başbakanlığa gönderdikten sonra teröre bakan savcıya gönderilmiştir, ilk dilekçeyi veren Ergenekon sanıklarından biri olarak yaklaşık 15, 16 aydan bu yana hiçbir ilerleme kaydedilmediğini görmekteyim ve o konuda da umudum yoktur. Ama bu hiçbir zaman, bu sürecin dışında cemaatle ciddi bir mücadele yapılmadığı anlamına gelmez. İkinci bölümde yani iktidara dokunulmayan veya cemaatin iktidara darbe maksadıyla yaklaştığı, 17-25 Aralık, ki benim kanaatimce de 17-25 Aralık soruşturmaları bir noktada Tayyip Erdoğan’a yapılan bir darbedir. Çünkü evet yolsuzluklar vardır, o konuda hiç tereddüt yoktur, herşey zaten meydandadır, bunların ortaya çıkmasını hepimiz istiyoruz, ancak o soruşturmaları yürüten savcılar gerçekte bu maksatla hareket etmemişlerdir. Yani gerçek amaçları yolsuzlukları açığa çıkarmaktan ziyade hükumeti hedef almaktır, Tayyip Erdoğan’ı hedef almaktır. O kanaatteyim. Yani yapılan doğrudur ama farklı amaçla yapılmıştır.

Filiz Atıcı: Niyet yanlış yani.

Kemal Kerinçsiz: Nitekim, Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu başkanı diyor ki, muhtelif soruşturmalar muhtelif savcılarda yürürken bu savcıların aynı anda aynı saatte düşmeye basmalarının gerçekten makul hayatın olağan akışına uygun olmadığı söyleniyor, doğrudur. Evet üç soruşturma dört soruşturma birlikte de yürütülebilir ama böyle bir birlikte yürütmenin Cumhuriyet Başsavcı vekillerince veya Başsavcılıkça bilinmemesi, bu konuda yazışmaların yapılmaması yani olayın tamamen resmi bazda yürümemesi, böyle bir anlaşmanın tamamen örgüt iradesiyle farklı maksatlar için yapıldığını ortaya koymaktadır. Şimdi tabi şu anlamda ben cemaatle yapılan mücadeleyi AKP mücadelesi olarak da görmüyorum. Yani AKP’den ziyade Recep Tayyip Erdoğan’ın bir mücadelesi olarak görüyorum. Çünkü parti içerisinde bu mücadeleye destek verecek veya veren kaç isim sayabilirsiniz bize? Lütfen söyler misiniz? Bülent Arınç mı? Veya parti kurucularından Abdullah Gül mü? Hüseyin Çelik mi? Daha birçoğunu sayabilirsiniz. Bunların hangi biri samimiyetle cemaatle mücadeleye destek vermektedirler? Hatta, Ahmet Davutoğlu’nun dahi ben tamamen Recep Tayyip Erdoğan’la ilişkisinden ötürü seçilmiş bir başbakan olmasından ötürü bir destek verdiği kanaatini taşıyorum. Yani bu konuda ben Recep Tayyip Erdoğan’ın tamamen iktidardan uzaklaştırılmak amacıyla cemaatin kendisini hedef aldığını bilmesinden ötürü bu mücadeleyi tek başına sürdürdüğünü, hatta etkisiyle beraber AKP içerisinde AKP’yi de buraya katmak istediğini ve en nihayette devleti buraya katmak istediğini Milli Güvenlik Kurulu kararı ile gördük. Ama ne olursa olsun

Filiz Atıcı: Ama şimdi devletin bütün kurumlarıyla bir mücadele yürütülemezse başarıya da ulaşamaz… Recep Tayyip Erdoğan’ın kişisel bir davası ise bu. Devletin bütün mekanizmaları bu mücadelenin içinde değilse, sonuçta ciddi bir başarından da söz edemeyeceğiz o zaman.

Kemal Kerinçsiz: Ancak aşama aşama bu mücadelenin devlet katına taşındığını görüyoruz, devletin tüm kurumlarına. Çünkü başka türlü bu mücadele yapılamaz. İşte Milli Güvenlik Kurulu’nun kırmızı kitabına bu örgütün bir terör örgütü olarak geçmesi tüm kurumlarca artık bu mücadelenin başlatıldığı kanaati… çünkü Emniyette bakınız, nerden baksanız en az 1200, 1500’e yakın emniyet müdürü görevden alındı, istifa etmek zorunda kaldı veya emekliye ayrıldı. Bu sayı belki 3 bini 4 bini de bulacak veya daha fazla da bulacak. Bu sadece emniyetle kalmayacak, Tübitak, Adli Tıp Kurumu, diğer tüm kurumları da aynı şekilde. Ve son olarak aynı görevden almanın Jandarma içerisinde olacağı söyleniyordu, orda da 1200 kişilik bir sayıdan bahsediliyordu. Yani Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde de bu mücadelenin yapılması zorunlu. Bu anlamda Milli Güvenlik Kurulu kararını önemsiyorum. Ama tabi bu mücadelede çok handikaplar var, herşeyden önce ne olursa olsun gerçekten cemaatin bürokrasi içerisinde gücü çok büyük. Bugün yargı kurumlarının bir çoğunda hâlâ çok güçlü bir yapıları var, statüleri var. Anayasa Mahkemesi’nde, hâlâ Yargıtay’da, ki çoğunluğu kaybetmiş olmalarına rağmen, Danıştay’da, Vergi ve İdare mahkemelerinde…

Filiz Atıcı: Şimdi geçtiğimiz günlerde bir tahliye krizi yaşadık, biliyorsunuz, o bir örnek olarak karşımızda duruyor.

Kemal Kerinçsiz: Tabi. Net bir şekilde. Orada sanıkların iradeleriyle o tahliye kararı verenlerin iradelerinin birleşmiş olduğunu çok rahatlıkla söyleyebiliriz. Olay sadece göründüğü gibi anlatıldığı gibi değil. Yani gerçekten verilen kararlar doğru, Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun o konudaki müdahalesi son derece haklıdır. Hakimler hakkında yapılan o soruşturmalar ve akabinde tutuklama kararları, evet belki tutuksuz olarak yargılayabilirsiniz, o konudaki takdir o kararı verenlerindir, ama o hakimlerin o kararları verirken mutlak surette içerde bulunan 63 tane emniyet mensubunun oradan çıkarılmasını sağlamak amacıyla hareket ettikleri kesin ve nettir. Bu konuda hiçbir tereddüt yoktur. Çünkü o kararlar verilinceye kadar, yargı, öylesine denetimleri harekete geçirmiştir ki, öylesine onları ikaz etmiştir ki, onlar tamamen yetki gaspı yapmışlardır, görev gaspı yapmışlardır.

Filiz Atıcı: Evet, tam onu soracaktım, niyet okumaktan ziyade, teknik olarak da yöntem olarak da asıl suç sayılabilecek, yani on hakimin birden hani, reddi hakim talebinde bulunması, on hakim hakkında böyle bir kararın verilmesi, işte asli ceza mahkemesinin sulh ceza mahkemesinin görev alanları nedir tartışması…

Nusret Senem: Araya, araya kısaca bir girebilir miyim?

Filiz Atıcı: Buyrun Nusret Senem.

Nusret Senem: Kemal beyin sözünü kesmiş olmayayım?

Kemal Kerinçsiz: Est. Est. Estağfurullah.

Nusret Senem: Bitti galiba değil mi?..

Kemal Kerinçsiz: Devam edeceğim ama sizden sonra devam edeyim.

Nusret Senem: Şimdi… Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu’nun oluşturulması sırasında, yargıda 5 bin cıvarında F Tipi cemaate mensup hakim ve savcı olduğu anlaşıldı. O seçimler, çok, çünkü kıran kırana, iki grup şeklinde… biri bağımsız fethullahçıların desteklediği; biri de işte yargıda şey yapan başka bir grup, diğeri. O zaman 5.000 cıvarında oy aldı bunlar. Ve o yapının bazı unsurları HSYK’ya da seçildiler. Şimdi azınlık oyu oluyor, mesela son beş yargıcın meslekten ihracıyla ilgili kararda, 3’e 2’dir. 5 yargıçtan 3’ü oy veriyor, değil mi, Kemal bey, yanlışım yok?

Kemal Kerinçsiz: Tabi, tabi.

Nusret Senem: 2 kişisi de muhalif kalıyorlar.

Kemal Kerinçsiz: 7 üye var, 5′ e 2.

Nusret Senem: 5’e 2, beşe iki çıkıyor. Şimdi bu yargıdaki varlıklarının hâlâ çok ciddi şekilde devam ettiğini kanıtlıyor, bir. İkincisi, şu 63 polisin tahliyesi olayında, iki yargıcın yetki gaspı yapması, herşeye rağmen; savcılı uyarıyor, başka mahkemeler uyarıyor, buna rağmen yetki gaspı yaparak, o suç ceza hakimlerini toptan, 10’unu toptan reddederek yaptıkları girişim, tam bir komplodur. Tam bir yargı komplosu. Yani fethullahçı iki yargıcın komplosu var. Tezgahı iyi kurmuşlar, onların nöbetine getirmişler. Birisi işte bu Ergenekon, Balyoz davalarında tutuklama kararlarına imza atan, red kararlarını büyük bir iştahla veren yargıç, Metin Özçelik. Değil mi, Kemal bey?

Kemal Kerinçsiz: Tabi. Bir de, burada şu çok önemli. Avukatlar, hukukçular bilir, şimdi o gün, iki ayrı nöbet sistemi vardır, biri tevziye bakar.

Nusret Senem: Evet.

Biri muhabereye bakar, yani evrakın bir yerden bir yere gönderilmesini muhabere ederler. şimdi burada, kararı veren 29. asliye ceza hakimi aslında normalde muhabere, muhaberenin nöbetine bakıyor.

Nusret Senem: Bakıyor, evet.

Kemal Kerinçsiz: Muhabere nöbetinin normalde bu evrakları alması mümkün değil. Bunu herkes bilir hukukta. Bu işin alfabesidir. Yani normal tevzi nöbetine bakan mahkemenin alması lazım. Bunu, sayın Özçelik’in bilmemesi mümkün mü? Asla!.. Yani burada kasıt unsurunun öncelikle ilk ayağı buradan çıkıyor meydana.

Nusret Senem: Planı önceden yapmışlar kesin olarak. Herşeyin planı yapıldı…

Kemal Kerinçsiz: Arkasından, bakın. Sayın izleyicilerimizin bilmesi bakımından söylüyoruz. Ortada bir yargı kararı yok. Yani muhalefet liderleri sıklıkla bahsediyor, diyorlar ki, efendim ortada hakimlik kararları vardır, bunların, mahkemenin verdiği kararlar vardır, uygulanması gerekir veya üst mahkemece ortadan kaldırılması gerekir. Hayır efendim, ortada, yetkilendirilmiş, görevlendirilmiş hakimlerce verilen bir karar yoktur. Yetki tecavüzüdür.

Filiz Atıcı: Yetki gaspı var.

Kemal Kerinçsiz: Yetki gaspıdır ve yok hükmündedir. Lütfen, hukuk danışmanlarına sorsunlar. Usûl Yasasının 7. maddesinde bu tür kararlar yok hükmündedir. Mutlak butlan ile geçersiz sayılır. Ne yapıyor, 29 Asliye Ceza hakimi? Aldığı dilekçeleri 5 gün bekletiyor. Bakın beş gün bekletiyor. Peki neden bekletiyor? Bekletiyor ki o arada beşinci günde hafta sonu 32. Asliye Ceza hakiminin nöbeti olsun. Bakın, kararı veren. Ama bu arada bütün denetim mekanizmaları harekete geçiriliyor. Diyorlar ki, şimdi diğer sulh ceza hakimleri. Metin Özçelik soruyor sulh ceza hakimlerine: Bakın bize redler geldi, red konusunda ne dersiniz? 10 tane suç ceza hakimi de diyor ki: Siz yetkisizsiniz. Sizin 6545 sayılı yasayla tüm yetkileriniz ortadan kalkmıştır. Soruşturma kapsamında tüm taliye ve benzeri tedbir kararlarına sulh ceza hakimlikleri karar verir. Derhal, o dilekçeleri yetkili olan sulh ceza hakimine gönderin diyorlar. Bakın, 10 tane sulh ceza hakimi bunu söylüyor. Bununla da yetinilmiyor, o gün nöbetçi olan 10 sulh ceza hakimi, genelgeleri ve yasaları hatırlatarak bir dilekçe veriyor; hatırlatıyor ona tekrar, Metin Özçelik’e. Bütün bunları, hatta, onu da, şunu da söyleyelim; oradaki yazı işlerindeki katip bile hakimi uyarıyor, diyor ki, onun ifadesi var: Sayın hakimim diyor, biz bu konuda yetkisiziz, diyor. Bakın eğer kararı verirsek sorumlu durumuna düşeriz diye katip dahi uyarıyor. Müfettişler, haberi oluyor, Adliye’deki Hakim ve Savcılar…

Nusret Senem: Arkadaş örgüt mensubu olduğu için militanlığını ortaya koyuyor yani, görevini yapıyor.

Kemal Kerinçsiz: Bu yüzden sayın Kılıçdaroğlu’nun ve diğer muhalefet liderlerinin milletvekillerinin söylediği gibi bir yargı kararı yok ve yargıçlar da içeriye atılmadı. Tamamen içerdeki örgüt elemanlarıyla aynı irade birliği içerisinde hareket bu kişiler hakkında işlemler yapıldı. Ve işlemler baştan sonuna kadar, her biri usulüne uygundur. Bakın şimdi Zaman gazetesi ve benzeri cemaat yayın organları bas bas bağırıyor, diyor ki: Hakimler hakkında Yargıtay’ca karar verilmesi gerekir. Peki, geçmiş dönemde, İlhan Cihaner görevinden alındığında, hatta masasından alındı hoyratça, hem de hoyratça alındığında, o alınmayı kimler desteklemişti? Bakın, bu hakim ve savcılar o zaman bu olayın neresindelerdi? Düğmeye basılması açısından Zekeriya Öz vb. savcılar bu talimatları vermemişler miydi? Osman Şanal dahil. Aynı cemaat mensupları. Yani şimdi, ama tam tersine farklı bir standartta olayın üzerine gidip, efendim Yargıtay görevlidir diyebiliyorlar, ki Yargıtay da görevli değil, yasalar da son derece açık…

Filiz Atıcı: Peki bir ara vermem gerekiyor. Aradan sonra konuşalım mı? Kısa bir ara veriyoruz, “Ne Yapmalı” devam edecek efendim…

[Birinci bölümün sonu]

[Aşağıda, 52:18 ila 1:01:01 arası]

Nusret Senem: … Araya girmem mümkün mü?

Filiz Atıcı: Buyrun, buyrun.

Nusret Senem: … Şimdi şöyle söyleyeyim, tabi Adil beyin fikirleri ama birçoğuna katılmıyorum. Şimdi siz demin, Milli Güvenlik siyaset belgesinin silahsız terör örgütü diye nitelendiğini söylediniz. … Şimdi böyle bir nitelemenin olduğunu sanmıyorum…

Filiz Atıcı: Fetullah Gülen Terör Örgütü diye giriyor aslında.

Nusret Senem: Fetullah Gülen Terör Örgütü diye…

Filiz Atıcı: … Şimdi, Cumhurbaşkanı Erdoğan geçen günlerde Almanya ve Belçika ziyaretlerinden dönerken uçakta gazetecilere konuştu. Orada dedi ki, burda dedi, dünyada silahlı terör örgütleri olduğu gibi silahsız terör örgütleri de var, bu silahsız örgütlerin de kendilerine göre stratejileri, taktikleri var, bunlar benzer şeyleri hep yapmışlar, dedi, şeyden bahsederken, Gülen örgütünden bahsederken. Dolayısıyla bu, öyle bir algıya yol açtı, acaba silahsız terör örgütü olarak mı girecek diye…

Nusret Senem: Bu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın…

Filiz Atıcı: Ya da öyle gördüğünü anlattı aslında Erdoğan…

Nusret Senem: Erdoğan’ın yanlış bir nitelemesi. Doğru değil bu niteleme. Silahsız terör örgütü diye birşey yok. Şimdi F Tipi Örgüt, silahlı bir örgüttür. İşlenmiş cinayetler var. Ve bu nedenle tutuklanmış örgüt elemanları var. En başında, Hrant Dink olayı nedeniyle tutuklanmış iki tane Emniyet Müdür var; iki değil birkaç tane. İkiden fazla. Ben ikisinin ismini biliyorum ama diğerlerinin ismini bilmediğim için söylemeyeyim, Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer. Ramazan Akyürek biliyorsunuz Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı’ydı, o dönem. Ali Fuat Yılmazer ise Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi C Şubesi Müdürü’ydü. O olaydaki sorumlulukları nedeniyle şu anda tutuklular. Bunların haricinde de o olay nedeniyle tutuklanmış isimler var. Hrant Dink olayı nedeniyle, Hrant Dink cinayeti nedeniyle. Biliyorsunuz Hrant Dink cinayetinde tetikçi olan adamlar, Ramazan Akyürek’in elemanları, onun Emniyet’e aldığı haber elemanları. Aslında haber elamanı falan değil onlar örgütün unsurları veya onlar öldürüyorlar, Ramazan Akyürek de bu işin başında. Planlayan şahıs. İddia öyle değil ama benim kanaatimce planlayan şahıstır. O olaydan hemen sonra İşçi Partisi Genel Başkanı onun o olayla ilgili olarak çok sayıda delili kamuoyu önüne koymuştu. Bilinen birşeydir bu.

Filiz Atıcı: Evet.

Nusret Senem: Sonradan da şimdi bunun delilleri çıktı ve tutuklandılar. Danıştay…

Filiz Akıcı: Silahlı terör örgütüne üye olmaktan tutuklanmadılar.

Nusret Senem: Neticede bir, bu Ergenekon, Balyoz vs. gibi kumpas operasyonlarına başlamak için bir gerekçe yaratmak istemişlerdir ve o cinayet o gerekçe için işlenmiştir. Hrant Dink olayı. Arkasından Danıştay olayı. Yargının kalbine, bir yüksek mahkemeye saldırı düzenlemiştir onların elemanları, ve o şahıs kendisinin fethullahçı olduğunu mahkemede söyledi, hepimiz biliyoruz, değil mi Kemal bey?

Kemal Kerinçsiz: Evet.

Nusret Senem: Fethullah Gülen’in yeğeni Kemalettin Gülen, o şahıs, Danıştay üyelerinin isimlerini, Alparslan Aslan’a, o saldırıyı gerçekleştiren avukata veren kişi. Boylu boyunca o işin içerisinde F Tipi Örgüt. Danıştay olayında. O, silahlı terör örgütü eylemidir.

Adil Serdar Saçan: Doğru.

Nusret Senem: Değil mi?..

Adil Serdar Saçan: Doğru.

Nusret Senem: Ayrıca Rahip Santoro olayı, Trabzon’da. Zirve yayınevi olayı. Hristiyan diye üç tane insanın kafasını kesen yargılandı o davada, biliyorsunuz. Onşarın da F Tipi ile bağlantıları yargılanma sırasında ortaya çıktı. Bu, silahlı terör örgütü ve silahlı bir eylem. Değil mi? Bu örgüt nasıl oluyor da silahsız olarak nitelendiriliyor. Ayrıca Ankara Emniyet Müdürü Cevdet Saral ve Osman Ak’ın hazırladıkları bir rapor var. Ben kitaplaştırdım onu, Işık Evleri Raporu diye. Orada Osman Ak ve Cevdet Saral’ın mahkemede, 2 nolu DGM’de verdikleri ifade var. Osmak Ak açıkça diyor ki, bunlar silahlı terör örgütüdür ve Cumhuriyet rejimini yıkmak amacıyla örgütlenmiş bir gruptur diyor, bunlar için. Bunun haricinde, başka birşey daha söyleyeyim. Bunlar doğrudan Amerika’nın istihbarat örgütü CIA’ye bağlı bir kontrgerilla örgütlenmesidir. F Tipi Gladyo diye ifade edildi bu bizim Ergenekon mahkemesinde. Biz de onu öyle niteliyoruz. Doğrudan oraya bağlıdırlar. Oraya bağlı olduklarının binlerce sayfa delili Ergenekon dava dosyasına geldi kondu. Genelkurmay Bilgi Destek Dairesi’nin raporları geldi,

[Kemal Kerinçsiz ile Adil Serdar Saçan, Nusret Senem’in bu açıklamalarını başlarıyla onaylıyorlar.]

Nusret Senem: ve onu mahkeme bir yıl naip hakime inceletti. O raporlarda açık açık şu söyleniyor, deniyor ki, şu Ergenekon, Balyoz vs. bunlar bir suç faaliyeti değil, bu bir Psikolojik Savaş Operasyonu’dur. Bu psikolojik savaş operasyonunun merkezinde, merkezi gücü, Amerika ve Avrupa Birliği’dir. Onların amacı doğrultusunda bu planlama yapılmıştır. Bu işin içerisinde Hükümet’in Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı doğrudan var. Operasyonları fiili olarak gerçekleştiren güç de F Tipi Örgüt elemanlarıdır. Emniyet, yargı ve polis içerisindeki; emniyet, polis, yargı ve diğer bürokrasi içerisindeki F Tipi Örgüt elemanlarıdır. Yani F Tipi Örgüt elemanları aslında bu planlamanın, kurgunun, bizzat planlayanı değil, kullanılan aletleridir, aletleri. O örgüt doğrudan CİA’ya bağlı bir örgütlenmedir ve terör örgütüdür. Türkiyede işte dediğim gibi, Türk, Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı, Türk Ordusu’na karşı, cumhuriyet aydınlarına ve Atatürkçülere karşı yapılmış olan psikolojik harekatın bizzat merkezinde görev almış insanlardır, örgütlenmedir. Bildiğimiz kontr-gerilla örgütlenmesidir. Bir dini örgütlenme falan değildir. Onun için bunu böyle silahsız terör örgütü vs. falan, hatta basite alan falan tavırlar, son derece yanlıştır. Tayyip Erdoğan’ın şahsıyla…

Filiz Atıcı: O zaman mücadelenin de biraz o …

Nusret Senem: Bu olay Tayyip Erdoğan’ın şahsıyla veya işte Bülent Arınç’ın şahsıyla vesaireyle falan izah edilecek bir olay değil.

Filiz Atıcı: Dış bağlantılarıyla da mücadele etmek gerekir. Öyle bir mücadele görüyor musunuz?

Nusret Senem: Tabi ki… Onun için demin dedim ki, Milli Güvenlik Kurulu’nun ele aldığı ve terör örgütü olarak nitelediği bir güç haline geldi. Bu örgütün bir mahkeme kararına falan da gerek yok. Devlet bunu çok iyi raporlarıyla istihbaratıyla herşeyiyle devlet bunu saptamış. Tam anlamıyla Amerika’nın Avrupa Birliği’nin kullandığı, Türkiye Devleti içerisine yerleştirdiği, kontrgerilla örgütlenmesidir, bir örgüttür. Bunun elemanlarının tutuklanması, devletten tasfiye edilmesi, yargıdan, polisten, silahlı kuvvetlerden ve bürokrasiden tamamıyla tasfiye edilmesi için her türlü mücadelenin yapılması gerekir. Onun için, tutuklanma gerektiği yerde tutuklama, tasfiye etme gerektiği yerde tasfiye etme, görevden alma gerektiği yerde görevden alma, bütün bunların yapılması gerekir. Toplu, toptan bir mücadeleyi gerektiriyor bu. Onun için, Tayyip Erdoğan bu mücadelenin başında falan değil. Tayyip Erdoğan bu mücadeleyi asıl esas olarak sadece kendisi yönünden şey yapmaya kendisine yönelik yönleriyle sınırlamaya çalışıyor. Sınırlamaya çalışıyor. Esas olarak bu mücadeleyi, bu mücadelenin sahibi bizleriz. O cumhuriyetin gerçek savunucuları, içeri atılan, tasfiye edilmek istenen, Türkiye’nin bölünmesi için açılım vs. gibi Türkiye’yi bölen şeylerin politikaların uygulanabilmesi için hedef alınan şahıslar bizleriz. Bizler o mücadelenin gerçek sahipleriyiz. F Tipi Örgüt’ün temizlenmesi mücadelesinin. Yoksa Tayyip Erdoğanlar falan onu sınırlamaya çalışan, engellemeye çalışan şeyler, roller oynuyorlar, kendilerine yönelik kısımlarda tavır alıyorlar. Ama eğer sonuna kadar gidilecek olması durumunda, Tayyip Erdoğan da o okkanın altına gidecek olanlardan birisidir çünkü o suçları, o suçları birlikte işlediler. Ne diyor? Emniyeti, ne istediniz de vermedik, demedi mi? Arınç, ne istediniz de vermedik? Emniyet, müdürlükler istediniz, genel, her şeyi verdik dediler. Değil mi? Emniyeti buna teslim ettiklerini milletvekilleri söyledi. Emniyet’i F Tipi Örgüt’e teslim ettik diye. Değil mi? Tayyip Erdoğan’ın, Danıştay olayıyla ilgili söylediklerini hatırlıyoruz. Onu, o olayı yapanlar Silivri’de falan diye. Değil mi? O olaydan ne kadar yararlandığını biliyoruz. … Onun için, Tayyip Erdoğan’la birlikte hepsi bu suçu işlediler ve o suçu işleyenlerin hepsi birlikte yargılanacak. Süreç oraya doğru gidiyor. Onun çabası içindeyiz hepimiz. Dolayısıyla burada yapılan hiçbir şeyi küçümsemiyorum. Yani yargıçlarla ilgili vs. ile, böyle nitelemek lazım. Ve silahlı terör örgütü karşısındayız. Olay budur…

pS1. Diğer video linkleri:

Tek parça: https://www.youtube.com/watch?v=PucsEjU9dBY
Tek parça: https://www.youtube.com/watch?v=iqpbO2cEs90

Kısmi: http://www.tvarsivi.com/ulusaltv-14-05-2015-1556719y.html

1.Kısım: https://www.youtube.com/watch?v=26u99Rk2Zhc
2.Kısım: https://www.youtube.com/watch?v=jc-GZjlG8IA

pS2. Adil Serdar SAÇAN’ın F Tipi Örgüt’ün elebaşları ile SİVİL ve FİNANS tarafına dikkat çektiği  (1:31:30 – 1:35:39 arası) kesim.

pS3. F TİPİ’nin PORNO CD komplosu VD. iğrençlikleri için bakınız:

1) Fetullah Suç Örgütü bu iğrenç aşağılık iftiraları İLK olarak Hans von Aiberg’e atmıştı. DABBETÜL ARZ’A YAPILAN ZULÜM başlığı altında tüm ayrntıları okuyabilirsiniz.

2) F-TİPİ PORNO İMALATI

3) AKP-C F-İŞLEME GEÇMİŞİ

4) Hans von Aiberg’e kurulan F TİPİ MEDYA TERTİBİ

5) Hans von Aiberg facebook fan sayfası paylaşımı

6) Hans von Aiberg facebook fan sayfası bir diğer paylaşımı

7) Ergun Poyraz’ın kısa anlatımıyla; Organize Suç ve İmal Örgütü

8) F Tipi medya tarafından, Doğu Perinçek’e de ÇOCUK PORNOSU iftirası atılmıştı. Sayın Perinçek dava açmış ve “yeni” Yargıtay’ın direnmesine rağmen karşı tarafı tazminata mahkum etmişti. Bakınız, link 1, link 2, link 3.

9) Rahmetli Necip Hablemitoğlu‘nun kaleminden; FETHULLAHÇILIK ve TESCİLLİ MÜFTERİLİK

pS3. Ali Fuat Yılmazer ile ilgili bakınız:

1) Ali Fuat YILMAZER’e SİLİVRİ Tavsiyeleri (Keser-Sap-Hesap-Döner)

2) KOMİTERDOĞAN

3) PARALEL İNFAZ TİMLERİ

pS4.

F-TİPİ YÖNTEM : HER YOL MÜBAH ( https://26august.wordpress.com/2015/05/23/f-tipi-yontem-her-yol-mubah/ )