13 Aralık 2013
Soner Yalçın, Sözcü
Fethullah Gülen’in sevdiği solcu
Bugün öyle bir hava estiriliyor ki; “hoşgörü abidesi” Fethullah Gülen sanki ilk kez bir siyasal liderle /Erdoğan’la “kavga” ediyor.
Fethullah Gülen’in, Turgut Özal’a kızıp neler yazdığını biliyor musunuz? “Sızıntı” dergisinin “Milletin Önünü Kesen Kanlı Kabul” başlıklı başyazısında Fethullah Gülen, Turgut Özal’a seslendi:
“Sen ‘çağdaşlık’, ‘çağ atlama’ nakaratıyla kendi kendini avutadur, kazanç, gelir dağılımı, refah, mutluluk, keyif, neşe gibi gevezeliklerle teselli olmaya devam et… Aslında senin, çağdaşlığın da çağı yakalaman da sadece züğürt tesellisi ve kendi kendini aldatma; senin icraatın sırf bir taklit, idaren de, kurtları çobanlığa yükseltip çobanları da sürüleştirmekten ibaret.” (Sayı 151, Ağustos 1991)
F. Gülen, eleştirisini öyle sözlerle sürdürüyor ki şaşmamak elde değil:
“Sen karanlık düşüncelerin esiri, ikide bir zamanın çıkmazına düşen ve elli defa burnunu yerlere sürtmeden kendine gelmeyen içi geçmiş ruh!.. Sürekli ufuksuz!.. Bilinmezlere yelken açan sarhoş ve şaşkın kaptan!..”
Devam edelim:
“Ey, kinin, nefretin, garazın, muhakemesizliğin azat kabul etmez kölesi! Ey, kendi tarihinin sayfalarını kanla kirleten tarihin kanlı delisi, cinnetinin de bir sınırı olmalı değil mi?”
F. Gülen niye bu kadar öfkeliydi?..
Özal’a niye çok kızdı?
Cemaat gazetecisi Faruk Mercan’ın Pensilvanya’ya gidip Fethullah Gülen ile görüşerek yazdığı “Fethullah Gülen” kitabından öğreniyoruz ki; bu ağır başyazıdan sonra Cumhurbaşkanı Turgut Özal kardeşi Korkut Özal’ı hemen F. Gülen’e gönderiyor. Kitapta ilgili bölüm şöyle:
“Gülen’in başyazısında Özal’a verdiği mesaj, Mesut Yılmaz’ın parti lideri olmasıyla ilgili değildi. Mesele, ANAP’ta oluşan bu yeni yapılanmanın etkisiyle bazı bürokratların sadece dindar oldukları için devletteki görevlerinden alınmalarıydı.” (s. 136)
Kimdi bu “dindar bürokratlar?”
“Sızıntı’nın başyazısındaki tavrı, İçişleri Bakanlığı ve Emniyet gibi kurumlarda bazı devlet görevlilerinin sadece dindar oldukları gerekçesiyle görevlerinden alınmalarıyla ilgiliydi.”
“Dindar” yerine “cemaat” koyabilir miyiz?
Şöyle: F. Gülen’in bu ağır yazısından bir buçuk ay önce/15 Haziran 1991’de Mesut Yılmaz ANAP Genel Başkanlığı’na seçildi ve dolasıyla Başbakanlık koltuğuna oturdu. İlk ataması da 8 Temmuz 1991’de oldu; Emniyet Genel Müdürlüğü’ne Ünal Erkan’ı getirdi. Ümit Erdal ise Polis Akademisi Başkanı yapıldı.
Ardından polis okulları, akademi ve emniyetteki cemaatçi kadrolaşmayla ilgili soruşturmalar başladı.
Kızgınlığın asıl nedeni işte buydu…
F. Gülen sonra Turgut Özal’la barıştı; “Babama ağladığım kadar ağladığım ikinci insan Özal oldu” dedi. (s 152)
Çünkü o yapılan soruşturmaların, müfettiş raporlarının çöpe gitmesini Özal sağladı!
Erbakan ile kavgası
Fethullah Gülen, dönemin en etkili cemaati Nurcular ile Adalet Partisi’nin Nurcu milletvekili Osman Demirci ve Erzurumlu Mehmet Kırkıncı hoca aracılığıyla tanıştı.
Necmettin Erbakan liderliğinde Milli Nizam Partisi’nin (MNP) kuruluşu Nurcuları böldü. Bazıları hem partiye hem de Nakşibendiler’le ortak harekete etmeye karşıydı. F. Gülen onlardan olmadı.
İstanbul’daki Nurcular, F. Gülen’i dışladı. hakkında “ajandır”, “paraya-gösterişe düşkündür” söylentileri çıkarıldı.
F. Gülen, 12 Mart 1971 darbesinden sonra da MNP yerine kurulan Milli Selamet Partisi’ne yaklaştı. Cemaatinin tabanını MSP’liler oluşturmaya başladı. Cemaat koalisyon ortağı MSP desteğinde gelişmeye başladı.
Fakat zamanla cemaat içindeki MSP’liler huzursuz olmaya başladı. Çünkü yurt-dershane gibi sorumluluklar MSP’lilerden alınıp Işık Evleri’nde yetişenlere veriliyordu.
F. Gülen, 24 Haziran 1980’de verdiği vaazında MSP ve partinin yayın organı Milli Gazete’yi eleştirince yollar ayrıldı: “Cübbeyle sarıkla bu işler olmaz, paçavra gibi bir gazeteyle bu iş yürümez.”
Kavga büyük oldu. Yeni Devir gazetesi F. Gülen’e sert eleştiriler yöneltti.
Araya 12 Eylül 1980 askeri darbesi girdi.
Susurluk Çetesi listesi
F. Gülen’in, “12 Eylül ihtilalinin en güzel yanı Müslümanları, Erbakan gibi kendini bilmez bir adamdan kurtardı” dediği iddia edildi.
Erbakan’ın siyasete tekrar girmesiyle eski çatışma kaçınılmaz oldu. Irak Savaşı sırasında, F. Gülen’in “İsrailli bebelerin durumuna ağladığını” söylemesi, Milli Gazete’de Mukadder Başeğmez tarafından sertçe eleştirildi. Zaman gazetesi ise “Erbakan’ı iki yüzlü davranmakla” itham etti.
Tabanı, F. Gülen’e haddini bildirecek sözler etmesini istedi ama Erbakan konuşmadı. Sadece ev toplantılarında, “Allah onu ıslah etsin, dünyayı da kaybediyor, ahretini de” dediği söyleniyor.
Asıl kavga Erbakan başbakan olunca çıktı.
Susurluk kazasında siyaset-mafya-devlet ilişkisi ortaya serildi ve F. Gülen’in adı geçirildi. Çankaya Köşkü zirvesine getirilen MİT Raporu’nda F. Gülen’in adı vardı. Zaman gazetesi Başbakan Erbakan’ı topa tuttu, “Liste kimin” diye sordu.
Bugünkü MİT kavgası o dönemden kalmadır…
28 Şubat sürecinde F. Gülen, Başbakan Erbakan’dan “listenin” intikamını aldı. Yalçın Doğan’ın Kanal D’deki programında şöyle konuştu:
“Bugün Türkiye’yi idare edemeyenler, ‘bu işi beceremedik yüzümüze gözümüze bulaştırdık’ demeliler. ‘Ben bu emaneti götüremiyorum, emaneti al’ diyerek millet adına bu fedakarlığı yapmalıdır.” (16 Nisan 1997)
Ardından RP kapatma davası sırasında, “RP davası bitmeden seçime gidilmeli; o zaman fazla oy alamazlar” diyecekti!
Evet. F. Gülen ilk kez R.t. Erdoğan’la kavga etmiyor.
Fakat sevdiği de var, üstelik solcu!
Ecevit’i niye sevdi?
Fettullah gülen en çok hangi lideri seviyor:
Bülent Ecevit’i!..
Aktif siyaseti bıraktığında, gazetelere “Onuruyla Yaşayan, Onuruyla Ayrılan Devlet Adamı’na” başlıklı mesaj yayınlattı. (Zaman, 26.7.2004)
Ve Pensilvanya’daki yakın çevresine hep şöyle dedi: “İki kişinin cenazesine katılmak isterdim. Biri Ecevit diğeri Aydın (Bolak) abi.”
Çünkü: “Ecevit okullara çok sahip çıktı. Önüne bir dosya getirildiğinde elinin tersiyle itti.”
Sevmesinin ölçüsü bu…
http://odatv.com/n.php?n=fethullah-gulenin-sevdigi-solcu-kim-1312131200
http://www.sozcu.com.tr/2013/yazarlar/soner-yalcin/f-gulenin-sevdigi-solcu-423110/
***
22 Haziran 1999
Doğan Akın, Milliyet
İpin koptuğu an
Başbakan Ecevit’e, bir süre önce yetkili makamlar tarafından Fethullah Gülen ve cemaatinin faaliyetleri konusunda ayrıntılı bir brifing sunuldu. Kadrolaşma konusuna dikkat çekilen bölümde şöyle denildi: “Fethullah Gülen, devletin ve siyasetin tepesindeki isimlerle ilişki kurarak, hoşgörü temasıyla meşruiyet kazanmayı hedefliyor. Gülen’in amacı laik devlet düzenine alternatif rejim geliştirmektir”.
Brifing boyunca pek soru sormayan ve genellikle dinlemekle yetinen Ecevit, sunuş bittiğinde “Siz böyle düşünüyorsunuz. Ama ben eskisi gibi düşünmeye devam ediyorum” dedi. Bu söz üzerine brifingi veren üst düzey yetkili izin isteyerek salondan ayrıldı.
Ecevit biliyordu
Yetkili makamlar: Gülen ve cemaatinin faaliyetleri Cumhuriyet rejimini hedef alıyor.
Başbakan Ecevit: “Siz böyle düşünüyorsunuz. Ben eskisi gibi düşünmeye devam ediyorum.”
Kendi anlatımlarına dayanan suçlamalara karşın Nurcuların önde gelen ismi Fethullah Gülen konusundaki olumlu tavrını korumaya özen gösteren Başbakan Bülent Ecevit’in, bir süre önce cemaatin Cumhuriyet rejimini hedef alan faaliyetleri konusunda özel brifingle ikna edilmeye çalışıldığı öğrenildi.
En üst seviyede bilgilendirilen Ecevit’in, “Ben eskisi gibi düşünmeye devam ediyorum” içerikli yanıtı, brifingi düzenleyen makamlarda şaşkınlık yarattı. Milliyet’in güvenilir kaynaklardan aldığı bilgilere göre, Başbakan Ecevit’e, deprem yaratan kasetler yayınlanmadan bir süre önce yetkili makamlar tarafından Fethullah Gülen ve cemaatinin faaliyetleri konusunda ayrıntılı bir brifing sunuldu.
75 dakika süren ve tarihi konusunda bilgi verilmeyen özel brifingde, Gülen ve cemaatinin “devleti ele geçirme ve laikliği hedef alan faaliyetleri” belgelerle anlatıldı.
“Düşüncem değişmedi”
Kadrolaşma konusuna da dikkat çekilen brifingde, “devlet ve siyasetin doruğundaki isimlerle ilişki kurarak, hoşgörü temasıyla meşruiyet kazanmayı hedefleyen” Gülen’in amacının laik devlet düzenine alternatif bir rejim geliştirmek olduğu vurgulandı.
Bir saat 15 dakika boyunca genel olarak dinlemekle yetinen Ecevit, brifingin sonunda “Siz böyle düşünüyorsunuz. Ama ben eskisi gibi düşünmeye devam ediyorum” karşılığını verdi. Bu yanıt üzerine brifingi veren üst düzey yetkili izin isteyerek salondan ayrıldı.
“Parti” benzetmesine itiraz
Ecevit’in, Gülen’in gizli konuşmalarının yayınlanmasının ardından yaptığı açıklama da rahatsızlık yarattı. İrticai faaliyetleri izleyen makamlar, Başbakan’ın, Gülen’in devleti ele geçirmeye yönelik konuşmalarını değerlendirirken “DSP dışında bütün siyasal partiler devlette kadrolaşmaya çalışıyorlar” demesi konusunda şu görüşü dile getirdiler:
“Partilerin devlette kadrolaşmaya çalıştıkları doğrudur. Ancak bu kadrolaşma, mevcut devletin olanaklarından partilerin kendi yandaşlarını daha fazla yararlandırma amacına yöneliktir. Gülen ve irticai faaliyet gösteren diğer grupların kadrolaşma amaçlarını legal partilerle aynı kategoride değerlendirmek büyük hatadır. Bu grupların amacı, mevcut devleti laikliğe karşı yönde dönüştürmek, alternatif bir rejim kurmaktır.
Başbakan’ın, Gülen’in konuşmaları yayımlandığında ‘gündemin değiştirilmesinden rahatsızlık duyduğu’ yönündeki açıklaması da kaygı vericidir. İrtica, Türkiye’nin gündemindeki yerini ‘öncelikli tehdit’ olarak korumaktadır. Yapılan uyarıların bugüne kadar adeta duvar gibi kayıtsız biçimde dinlenmesi, bu durumu değiştirmez.”
ABD pasaportlu öğretmenler
Devletin kayıtlarına giren bilgiler arasında, Gülen cemaatinin yurtdışındaki okul yatırımlarının asgari değeri 2.5 milyar dolar olarak hesaplandı. Sayıları 7 bin dolayında olduğu kaydedilen cemaat okullarındaki öğretmenlerden yaklaşık iki bininin ABD’nin diplomatik pasaportunu taşıdıkları yolundaki bir kaydın da resmi dosyalara girdiği belirtildi.
Din ve felsefe konuştular
Fethullah Gülen’in, Başbakan Bülent Ecevit’le Mart 1995’te yaptığı görüşme o günlerde gazetelerde manşet oldu. Ankara’da yapılan Ecevit – Gülen görüşmesi bir hafta “gizli” kaldıktan sonra İsmet Solak’ın 25 Mart 1995 tarihli haberiyle kamuoyuna ulaştı. Görüşme talebi 1993 ortalarında Gülen tarafından geldi, ancak Ecevit uygun bir zamanlama yapamadığı için birbuçuk yıl sonra gerçekleşti.
Ecevit, bu buluşmanın ardından yaptığı açıklamada Gülen için, “samimi ve ilginç düşünceleri olan biri” tanımlamasını yaparken, görüşmenin içeriği konusunda, “Siyasete dolaylı yoldan bile olsa girmedik. Daha çok din ve felsefe üzerine konuştuk” dedi.
Bazı kesimlerden gelebilecek eleştiriler anımsatıldığında Ecevit, “Ülkeyi yönetime talip olanlar, toplumun her kesimiyle diyalog kurmalıdır” yanıtını verdi.
Ecevit, “Dini konularda bir yakınlaşma ya da farklılık oldu mu?” sorusunu da “O konulara girmemek lazım. Bir buçuk saat görüştük. İki taraf da çok dikkatliydi” diye yanıtladı.
http://www.milliyet.com.tr/1999/06/22/
http://www.milliyet.com.tr/1999/06/22/haber/hab00.html
***
22 Haziran 1999
Eylem Türk, Milliyet
Cemaate yanlış yapana ‘AFOROZ’
Fethullah cemaati adeta bir zincirin halkaları gibi. Bu zincirde ‘yanlış yapan’ bizzat Gülen tarafından cezalandırılıyor ve ‘aforoz’ ediliyor…
Fethullah Gülen Cemaati, “cemaat menfeatlerine aykırı davranan mensuplarını” çeşitli yöntemlerle cezalandırarak topluluk dışına atıyor.
Cemaat, bu üyeleri ilk aşamada “şefkat tokadı” denilen bir yöntemle sözlü olarak uyarıyor. Eğer bu uyarıdan hiçbir sonuç alınmazsa, Hz. Muhammed döneminde uygulanan “Kat – ı irtibat”a, yani tüm ilişkinin kesilmesi anlamına gelen bir tür “aforoz” yöntemine başvururak dışlıyor.
Bu dışlama resmi veya sözlü olarak cemaat yönetimi tarafından gerçekleştirilirken, sosyal bir yaptırım niteliği taşıyor. Kat – ı irtibat müessesinde cemaat menfaatine aykırı ister büyük ister küçük olsun her hareket bu şekilde cezalandırılıyor.
Sözlü nitelikteki dışlamada, durum cemaat üyelerine bildiriliyor. Cemaat üyeleri, dışlanan kişiyle tüm maddi ve manevi bağlantısını kesiyor.
Cemaate yakın kaynaklar, resmi nitelikteki dışlamada gazete ilanı yönteminin kullanıldığını ve bunun için Zaman Gazetesi’ne başvurulduğunu belirtiyorlar. Bu ilanlarda “adı geçen kişinin, cemaatle hiçbir ilişkisinin bulunmadığı” duyuruluyor.
Dışlanan üye, tüm çevresini cemaat üyeleri oluşturduğu için yalnız kalıyor ve bir daha ne maddi ne de manavi destek göremiyor.
O da tele – kulakçı
Kaynaklar, Gülen tarafından verilen her talimatın “uhrevi” yani Tanrı katından gelen talimatlar olarak kabul edildiğini belirtiyor. Bu arada Gülen’in herhangi bir anlaşmazlık ve aykırı fikirleri önlemek amacıyla, cemaatte stratejik noktalarda bulunan üyelerinin telefonlarını dinlettiği de iddia ediliyor.
Cemaat’in ceza yöntemleri
“Şefkat tokatı”ndan, “Kat – ı irtibat”a
– Fethullah Gülen Cemaati’nde çeşitli cezalandırma yöntemleri uygulanıyor. İlk aşamada, “şefkat tokatı” adı verilen sözlü uyarı yapılıyor.
– Uyarı niteliğindeki bu uygulamadan sonuç alınmazsa o zaman “Kat – ı irtibat” denilen bir nevi “aforoz” sistemine başvuruluyor.
– “Kat – ı irtibat” müessesesi, “aforoz” olarak kabul edilebilecek bir “dışlama” sistemi.
– Cemaat menfaatine aykırı hareket ettiği tespit edilen kişiler iki şekilde dışlanıyor.
– Sözlü nitelikteki dışlamda, durum Cemaat üyelerine bildiriliyor. Cemaat üyeleri dışlanan kişiyle tüm bağlantısını kesiyor.
– Resmi nitelikteki dışlama için de gazete ilanı ile Cemaat’in ismi geçen üye ile artık hiçbir ilgisinin bulunmadığı duyuruluyor.
– Cemaat, cezalandırılan bu kimse ile maddi ve manevi tüm ilişkisini kesiyor.
– Dışlanan üye, tüm çevresini Cemaat üyeleri oluşturduğu için yalnız kalıyor ve bir daha ne maddi ne de manavi destek göremiyor.
http://www.milliyet.com.tr/1999/06/22/haber/hab01.html
***
22 Haziran 1999
Ayşe Özkan, Milliyet
Hani okullar devredilecekti?
Kamboçya’dan Filipinler’e, Tanzanya’dan Vietnam’a kadar, Fethullah Gülen’in bugün, 5 kıtada 236 lise ve dil okulu, 5 üniversite ve dershane ile 21 öğrenci yurdu bulunuyor. Fethulllah Gülen’in Türkiye’deki okulların sayısı ise, 182. Gülen’in 100’ü aşkın üniversiteye hazırlık kursu ve yaklaşık 240 tane öğrenci yurdu bulunuyor. Özellikle gecekondu bölgeleri ile kırsal kesimden zeki ve gelecek vaat eden çocukları seçerek eğiten, dershaneden yurtlara kadar ücretsiz eğitim veren Gülen okullarında öğrencilere tam bir disiplin uygulanıyor.
Fethullah Gülen’in okulları emniyet raporlarında da, “Gülen grubu nurcular, yasal platformda orta ve yüksek öğrenim gençliğini kazanmaya yönelik olarak sahibi oldukları vakıf, okul yurt ve dersaneler vasıtasıyla eğitilmiş bir taban oluşturmayı aynı zamanda güvenlik kuvvetleri dahil tüm devlet organlarında kadrolaşmayı strateji olarak benimsemişlerdir” şeklinde anlatılıyor.
Gülen okulları, her zaman tartışmaları neden oldu. Kimileri eğitim öğretiminin kaliteli olduğunu ileri sürüp methiyeler düzerken, kimiler de ağırlıklı olarak dini eğitim verildiği ve bir cemaat yetiştirildiği konusunda ısrar ettiler. Bu tartışmalar Gülen’in, geçtiğimiz yıl, okullarını Milli Eğitim Bakanlığı’na devredeceğini söylemesine kadar devam etti. Ancak ardından ne Gülen okullarını devretti ne de kendisinden okulların devrini isteyen bir yetkili çıktı.
Fettullah Gülen’in Milli Mücadele’ye benzettiği eğitim seferberliği İzmir Yamanlar Koleji ile başladı. Gülen’in ‘Altın nesil’ hedefi ‘ışık evlerinin’ açılmaya başlamasıyla yoluna devam etti ve 1992’de Orta Asya’da ilk Türk Okulu eğitim – öğretim hayatına başladı. Bugün, Amerika’dan Avustralya’ya Güney Afrika’dan Sibirya’ya pek çok ülkede Gülen’in okulu var. Bu okulların çoğu Orta Asya’da.
Bu okullarda görev yapan öğretmenler de, Gülen’in Türkiye’de açtığı okullardan mezun olan ve Cemaatin seçkinleri arasından tercih edilenler arasından belirleniyor. Sayıları yaklaşık 7 bin olan ve örnek insan, müslüman görüntüsü verecek gençlerden seçilen öğretmenler aylık ortalama 600 – 1500 dolar ücret alıyor ve büyük çoğunluğu erkek.
Türkçe ve İngilizce eğitim verilen okullara artık sınavla öğrenci alınıyor. Özellikle yurtlarda dini eğitimin ağırlıklı olarak verildiği iddia edilirken, Fettullah Gülen’in okullarından mezun olan öğrenciler, üniversite eğitimi için yine Türkiye’yi tercih ediyorlar. Örneğin geçtiğimiz yıllarda Moğolistan’daki Türk Lisesi’nden mezun olan 303 öğrencinin 160’sı üniversite eğitimi için Türkiye’yi tercih ederken, 125’i de yine bu ülkedeki Türk Üniversitesi’ni tercih etti.
Finansal destek
Okulların yakıt masraflarını, bulundukları ülkenin bakanlığı karşılarken, araç gereç ve tadilat masrafları Gülen Cemaati’ne ait. Cemaat, bugüne kadar okullar için ortalama 205 trilyon lira masraf yaptı.
Yurtdışındaki öğrenci sayısı toplam 40 bini bulan Türk Okulları’nı destekleyen kuruluşların başında cemaate yakın olan işadamlarının yardımları ve vakıflar geliyor. 1972 yılında kurulan Akyazılı Vakfı, bugün elinde bulundurduğu, okul ve öğrenci yurtlarının yanısıra, arsa ve gayri menkullere de yatırım yapıyor.
Cemaate ait olan yaklaşık 200 vakıf içinde önemli bir yere sahip olan Akyazılı Vakfı’nın, 200’den fazla gayrimenkulü, 46 öğrenci yurdu, 16 dersane ve okulu bulunuyor. Vakfa yapıldığı söylenen bağışlar ise trilyonlarla ifade ediliyor.
Fettullah Gülen ve arkadaşlarının kurduğu ve okulların finansmanına yardımcı olan şirketlerden bazıları şunlar:
Başkent Eğitim Şirketi, Çağ Öğretim İşletmeleri A.Ş., Feza Gazetecilik A.Ş., Şelale A.Ş., Kazak Türk Liseleri A.Ş., Ufuk Eğitim Vakfı, Serhat Eğitim Öğretim ve Sağlık Hizmetleri A.Ş., Ertuğrulgazi Eğitim Öğretim A.Ş., Balkanlar Eğitim ve Kültür Vakfı, Samanyolu A.Ş., Sema Eğitim Öğretim İşletmeleri A.Ş., Balkanlar Eğitim ve Kültür Vakfı, dostluk Yurdu Derneği, Fezalar Eğitim Öğretim Tic. Ltd. Şti., Tolerans Vakfı.
Okulların listesi
Azerbaycan: Bakü Özel Türk Lisesi (5 tane), Bakü Özel Türk Lisesi Ekonomi Şubesi, Bakü Özel Türk Lisesi Teknik Şubesi (Sumgait), Bakü Özel Türk Lisesi (Şeki), Sumgait Özel Türk Lisesi, Kafkas İlköğretim Okulu, Kafkas Üniversitesi
Nahcıvan: Nahcıvan Türk Lisesi, Şerur Ekonomi Lisesi, Ordubat Kız Lisesi
Kazakistan: Almatı Kazak/Türk Kız Teknik Lisesi (Talgar), Almatı Kazak/Türk Kız Lisesi, Almatı Aksay Kazak/ Türk Lisesi, Almatı Kazak/Türk Şarkiyat Lisesi, Janbul Kazak/Türk Kız Lisesi, Türkistan/Kazak Türk Lisesi (Kentav), Almatı Kazak/Türk Fizik – Matematik Lisesi, Akmescit Kazak/Türk Lisesi, Akmola Kazak/Türk Lisesi, Aktöbe Kazak/Türk lisesi, Arkalık Kazak/Türk Lisesi, Atrav Kazak/Türk Lisesi, Çimkent Kazak/Türk Lisesi, Çimkent Kazak/ Türk Şarkiyat Lisesi, Çimkent Kazak/Türk Kız lisesi, Gökçetav Kazak/Türk Lisesi, Jambul Kazak/Türk Lisesi, Jeskazkan Kazak/Türk Lisesi, Karakanda Kazak/Türk Lisesi, Kostanay Kazak/Türk Lisesi, Özkemem Kazak/Türk Lisesi, Pavlador Kazak/Türk Lisesi, Semey Kazak/Türk Lisesi, Tavdı Turgan Kazak/Türk Lisesi, Jambul Kazak/Türk Ekonomi Koleji, Tavdı Kurgan Kazak/Türk Teknik Lisesi, Özel Şahlan İlköğretim Okulu
Kırgızistan: Bişkek Kırgız Türk Erkek Lisesi, Bişkek Ayçürok Kırgız/ Kürk Kız Lisesi, Issıkgöl Kırgız/Türk Erkek Lisesi, Narın Kırgız/Türk Erkek Lisesi, Oş Sema kırgız/Türk Erkek Lisesi, Oş Kırgız/Türk Teknik Lisesi, Toknok Kırgız/Türk Ekonomi Lisesi, Kademçay kırgız/Türk Şarkiyat lisesi, Kızılkaya Kırgız/Türk Ekonomi Lisesi, Celalabat Kırgız/Türk Kız Lisesi, Celalabat Kırgız/Türk Erkek Lisesi
Özbekistan: Özbek/Türk Özel Anadolu Erkek Lisesi (6), Özbek/Türk Özel Cumhuriyet Anadolu Lisesi, Özbek/Türk Özel Anadolu Kız Lisesi, Özbek/Türk Özel Anadolu Ekonomi Lisesi (3), Özbek/Türk Özel Anadolu Bilgisayar lisesi, Özbek/Türk Özel Anadolu Lisesi (5), Uluğbek International School, Taşkent Dil Merkezi
Türkmenistan: Turgut Özal Türkmen/Türk Lisesi, Tashavuz Türkmen/Türk Lisesi, Kerki Türkmen/Türk Lisesi, Çarcol Türkmen/Türk Lisesi, Büzmeyn Türkmen/Türk Lisesi, Tecen Türkmen/Türk Lisesi, Merv Türkmen/Türk Lisesi, Bayramali Türkmen/Türk Lisesi, Könfurgenç Türkmen/Türk Lisesi, Nebitdağ türkmen/Türk Lisesi, Türkmenbaşı Türkmen/Türk Lisesi, Aşkabat Ekonomi Lisesi, Aşkabat Teknik Lise, Uluslararası Türkmen/Türk Üniversitesi, Türkçe – Bilgisayar Kurs Merkezi
Tacikistan: Müşterek Tacik/Türk Anadolu Lisesi (4), Müşterek Tacik/Türk Ekonomi Lisesi
Rusya: Astrahan Rus/Türk Lisesi, Çilebinski Rus/Türk Lisesi, Moskova Uluslararası Rus/Türk Koleji, dil kursu, Doğu Kültürleri Lisesi
Doğu Sibirya: Saha Türk Anadolu Lisesi, Buryap Türk Lisesi, Tuva Türk Lisesi, Hakas Türk Lisesi
Dağıstan: Uluslararası Dağıstan Türk Botlıh Dil Lisesi, Derbent Dağıstan/Türk Lisesi, Uluslararası Dağıstan/Türk Koleji, Derbent Humaniter Enstitüsü, İktisadi İdari Bilimler Fakültesi, Şarkiyat Fakültesi
Çuvaşistan: Çuvaş Türk Lisesi, Karaçay Çerkezki Türk Lisesi
Başkurdistan: Cumhuriyet Başkurt Türk Lisesi, Sterlitamak Başkurt Türk Lisesi, Neftekamsk Başkurt Türk Lisesi
Tataristan: Uluslararası Ertuğrulgazi Tatar/Türk Lisesi, Elmet Tatar/Türk Lisesi, Kazan Tatar/Türk Ekonomi Lisesi, Abdullah Tukay Tatar/Türk Lisesi, Yarcallı Tatar/Türk Lisesi, Mustafa Öncel Tatar/Türk Şarkiyat Lisesi
Moğolistan: Moğol/Türk Fen Lisesi (3), Moğol Türk İnşaat Teknik Yüksek Okulu
Pakistan: Pak./Türk Koleji, Pak./Türk Lisesi, Pak./Türk İlköğretim Okulu (2)
Bangladeş: Türkiye Uluslararası Ümit Türk Koleji
Afganistan: Türkiye Murteza Ali Lisesi, Afganistan/Türkiye Şarkiyat Lisesi, Afganistan/Türkiye Dostluk Ali Lisesi
Irak: Erbil Özel Işık Koleji, Erbil Özel Nilüfer Lisesi, Erbil Işık Türk Dil Merkezi
Gürcistan: Gürcistan Özel Demirel Koleji ve ilköğretim okulu, R. Şahin Dostluk Lisesi, Uluslararası Karadeniz Üniversitesi
Ukrayna: Herson Yatılı Bölge Erkek Lisesi
Kırım: Kırım Türk Lisesi
Makedonya: Özel Yahya Kemal Koleji
Bulgaristan: Şumlu İmam Hatip Lisesi, Rusçuk İmam Hatip Lisesi, Mestanlı İmam Hatip Lisesi, Yarıyüksek İslam Enst.
Moldova: Kişinef Özel Moldova/Türk Lisesi, Çadır Gagauz Türk Lisesi
Romanya: Uluslararası Bilgisayarlı Köstence Lisesi, Uluslararası Bükreş Lisesi ve ilköğretim Okulu
Arnavutluk: Özel Mehmet Akif Kız ve Erkek Kolejleri, Özel Turgut Özal İlköğretim Okulu, Özel Elbasan Şarkiyat Lisesi
Macaristan: Ufuk Language Center
Almanya: Burg Dil Okulu, Rosen Garten Anaokulu, Almanca – Matematik – İngilizce – Bilgisayar Kursları
Fas: M. Fatih Lisesi
Güney Afrika: Ufuk Bilgisayar Okulu
Sudan: Fatih Sultan Mehmet Türkçe Dil Merkezi
Avustralya: Feza Vakfı Türk Okulu, Selimiye Vakfı Türk Okulu
Endonezya: Inde Türk Pribadi Lisesi
Bosna Hersek: Saraybosna Türk Lisesi, Tuzla Türk Lisesi, Bihaç Türk Lisesi
Filipinler: Filipin/Türk Özel Hoşgörü Lisesi
Tayland: Çenmay Lisesi
Kore: Seul Dil Merkezi
Kamboçya: Kamboçya/Türk Lisesi
Vietnam: Kurs Merkezi
Burma: Kurs Merkezi
Hindistan: Yeni Delhi Bilgisayar Kursu
Çin: Çin/Türk lisesi 1 ve 2, Ev Rehberlik Kursu
İngiltere: Londra Dil Merkezi
Danimarka: Hay Skolen Danimarka/Türk Lisesi
Tanzanya: Darüsselam Bilgisayar Kursu
Azerbaycan: Üniversiteyle birlikte 11 okul.
Nahçıvan: 3 okul
Kazakistan: 28 okul
Kırgızistan:11 okul
Özbekistan: 18 okul
Türkmenistan: 15 okul
Tacikistan:5 okul
Rusya:5 okul
Doğu Sibirya:4 okul
Dağıstan:6 okul
Çuvaşistan:2 okul
Tataristan:6 okul
Moğolistan:4 okul
Pakistan:5 okul
Bangladeş:1
Afganistan:3
Irak:3
Gürcistan:4
Ukrayna:1
Kırım:1
Makedonya:1
Bulgaristan:4
Moldova:2
Romanya:3
Arnavutluk:4
Macaristan:1
Almanya:3
Fas:1
G.Afrika:1
Sudan:1
Avustralya:2
Endonezya:1
Bosna Hersek:2
Filipinler:1
Tayland:1
Kore:1
Kamboçya:1
Vietnam:1
Burma:1
Hindistan:1
Çin:3
İngiltere:1
Danimarka:1
Tanzanya:1
Amerika, Brezilya, Arjantin ve Şili’de de birer okulu var.
http://www.milliyet.com.tr/1999/06/22/haber/hab03.html
***
16 Ekim 2010
Muharrem Bayraktar, Yeni Mesaj
28 Şubat mağdurları
28 Şubat süreci bazı kesimleri dümdüz ezen, bazı kesimleri ise ezmiş gözüküp ihya eden bir post modern darbe olma özelliği taşıyordu. Birçok mütedeyyin kişi ve grup bu süreçten çok ciddi derecede mağdur olarak çıktı.
Zaman gazetesi yazarı ve Fethullah Hoca’nın adeta sağ kolu olan Hüseyin Gülerce bir internet sitesine verdiği mülakatta şöyle diyor: “Biz 28 Şubat sürecini yaşadık. Ben o dönem Zaman gazetesinin genel müdürüydüm. 1995’ten 1999’a kadar yayından matbaaya, her türlü idarenin başındaki insandım. Tankla tüfekle bir camianın üzerine gelindiği bir dönemden bahsediyoruz. Peki, onun gazetesini, okullarını da didik didik etmezler miydi? Bakınız o dönemde Ankara’daki Samanyolu Koleji’ne altı ayda 80 defa müfettiş gitti. Öğrenciler, “Derslerde öğretmenlerimizden çok müfettiş görüyoruz” dediler. Veliler, “Çocuklarımız adam akıllı eğitim alamayacak mı?” diyerek isyan etti ve arkadaşlarımız rahmetli Ecevit’e şikâyete gittiler. Ve Ecevit inanamadı. Milli Eğitim Bakanı arayıp teyit edince şaşırdı.”
Hocaefendinin Ankara’daki kolejine 80 defa müfettiş gitmiş! Ama Başbakan Ecevit’in haberi yokmuş. Haberdar olunca tabi her şey süt liman olmuş.
Aynı dönemde Haydar Baş’a sempati duyanların kolejlerine de baskınlar yapıldı. Bu baskınlar “teftiş amaçlı” değil, kapatma amaçlıydı. Başbakan Ecevit “Fethullah Gülen’in okullarına dokunmayın talimatını verirken “Haydar Baş’ınkileri kapatın” diye dönemin İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’a talimat gönderiyordu.
Bunun üzerine İstanbul Bahçelievler ve Maltepe’deki 3 koleje kapatılma emri gitti. Birinin gerekçesi yanındaki camiden gelen ezan sesi idi. Diğerinde ‘merdiven genişliğinin 5 santimetre daha küçük olması!’ gerekçe gösteriliyordu (okul 7 yıllıktı ve o güne kadar bütün denetimlerden başarı ile geçmişti!), bir diğerinde masanın üzerinden Yeni Mesaj gazetesinin bulunması kapatılma sebepleri arasında yer alıyordu. Gelen müfettişlerden daha sonra öğrendik ki “amaç denetim değil, okulların kapatılması idi.”
Ve kapatıldılar.
Hem de eğitim sezonunun tam ortasında. 28 Şubatçılar neyin intikamını alıyorlardı bilinmez taptaze çocukları, pırıl pırıl öğretmenleri okulsuz bırakmışlardı.
Fethullah Gülen’e dokunmayın diyen Ecevit’in “Haydar Baş’a dokunun” diye verdiği talimat çok sert bir şekilde yerine getirilmişti.
Ama ne gariptir bu baskınların mağduru olan Haydar Baş ve sempatizanları “28 Şubatçı ve askerci” ilan edilmiş, ama 28 Şubat’ın hiçbir kurumuna dokunmadığı
Fethullah Gülen ise 28 Şubat mağduru olmuştu.
Keşke o süreçte hiç kimse zarar görmese idi.
Keşke o süreçte hiçbir Müslüman mağdur edilmese idi.
Ama gerçek mağdurlar çamur atıp sahte kahramanlar yaratma peşinde olanlar en azından kul hakkını düşünmek zorundadırlar.
http://odatv.com/n.php?n=ecevit-fethullah-guleni-nasil-korudu-1610101200
http://www.yenimesaj.com.tr/?artikel,10003963/
***
10 Mayıs 2014
t2174a.com
Bülent Ecevit & Fetullah Gülen İlişkisi
ECEVİT’İN DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜMÜ
O tarihte CHP milletvekili olan Ecevit, aynı zamanda Ulus gazetesinin de “iki numaralı”. (Baş yazar ise Y. K. Karaosmanoğlu)
O tarihte her ne kadar nurculuğa karşı cephe almış gibi olsa da ilerleyen yıllarda Fetullah Gülen’in, ‘ahirette şefaatçi olacağı ilk kişi’nin Ecevit olduğunu söylemesi değişim ve dönüşümün göstergesiydi.
ROCKEFELLER BURSU’YLA AMERİKA’YA GİDEN VE DÖNÜŞÜNDE BAŞBAKAN KOLTUĞUNA OTURAN BÜLENT ECEVİT
Biyografisinde Harvard Üniversitesi’nde “Sosyal Psikoloji ve Ortadoğu Tarihi” üzerine çalıştığı belirtilen Ecevit, yaklaşık 8 ay Amerika’da kaldı. ABD eski Dışişleri Bakanlarından HENRY KİSSİNGER da 1951-1969 arasında “Harvard Üniversitesi Uluslararası Seminerler Yöneticisi” idi.
Üstelik 1956-1958 yılları arasında da Kissinger, ROCKEFELLER VAKFI’nın ‘ÖZEL ÇALIŞMA PROJELERİ’ yöneticisiydi.
ABD’nin dünya hakimiyetini anlatan Charles Levinson’un “VOTKA-KOLA” adlı kitabında, Harvard Üniversitesi ve Kissinger’ın buradaki çalışmaları şöyle anlatılıyor:
“Harvard Üniversitesi, 1950-1960 yılları arasında ABD’deki ANTİ-KOMÜNİZM ideolojisinin geliştirildiği bir merkezdir. Bu aşılama kampanyasının en güzel örneklerinden biri de Henry Kissinger olmuştur. Kissinger, Harvard Üniversitesi’ndeki Uluslararası Semineri yönetir. CIA tarafından finanse edilen bu seminerlere her yaz, çok değişik ve ilginç kişilerin; örneğin Fransız RAYMOND ARON, İngiliz BERTRAND RUSSEL, İsveçli OLAF PALME ile Türkiye’nin sosyal demokrat lideri BÜLENT ECEVİT’in katıldığı görülür.”
Kissinger’ın yöneticisi olduğu Harvard Üniversitesi’ndeki eğitimini tamamlayan ECEVİT, 1957’de Türkiye’ye döndükten hemen sonra milletvekili seçilerek başbakanlığa kadar uzana “politik yaşantısına” başladı. Fakat ilginçtir ki; “Sosyal Psikoloji ve Ortadoğu Tarihi” üzerine araştırma yapmak üzere Harvard’a giden Eceviti’in, bu konularda verdiği bir yapıt yok!
Bülent Ecevit’in 12 Ocak 1960 tarihli Ulus gazetesinde yayınlanan yazısı:
NURCULAR VE İKTİDAR (Bülent Ecevit, Ulus, 12.01.1960)
“Devrim düşmanlığına, gerici hareketlere karşı uyanıklık, Demokrat Parti iktidarını gözle görülür ölçüde rahatsız etmektedir. Böyle uyanıklık belirtileri karşısında, iktidar ileri gelenleri ve sözcüleri, sorumlu hükümet adamları, en sert tepkileri göstermektedirler. Aydın gençliğin, devrimleri koruyucu teşebbüslerine, mitinglerine engel olan iktidar, devrimler üzerinde gösterilen hassasiyeti protesto etmek isteyenlerin miting müracaatlarına ise derhal müspet cevap verilmekte, belki de böyle müracaatları teşvik bile etmektedir. Demokrat Parti iktidarının, Cumhuriyet devrimlerine karşı cephe almadığına, gerici hareketlerle birlik olmadığına inanmak artık elde midir?
Bir Said-i Nursî vardır:
Maddî varlığını maşallah, sarık ve şemsiye altında ve lüks otomobil karoserilerinde gizleyerek ulûhiyete ermeğe çalışan bu kimsenin dinî görüşleri, Kur’ân yorumları bazılarınca değer taşıyabilir; ama bu görüş ve yorumlarını yayarken, kànunların yasak ettiği yollara başvurduğu, siyasî maksatlar güttüğü, dini siyasete âlet ettiği, memlekette 31 Mart Vakası’ndan beri türlü örnekleri görülen tehlikeli tahriklerde bulunduğu, hattâ yurt dışından da kuvvet alarak rejim değiştirmeğe çalıştığı, üstelik bu yöndeki çalışmaları sırasında devletin adliye cihazına ve emniyet kuvvetlerine açıktan meydan okuduğu, kendi bastırıp dağıttığı yazılı vesikaları ile ortadadır.
Buna rağmen, DP iktidarı, İstanbul Üniversitesindeki Said-i Nursî müridi öğrencilerin gerici eğilimlerini açığa vurmak uğrunda kànunları ihlâl etmelerine kayıtsız kalabilmek için elinden geleni yapmakta, onların şehir içinde “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kànunu”na aykırı davranışlarına mümkün olduğu kadar göz yummağa çalışmaktadır. Fakat, birkaç gün sonra, aynı İstanbul Üniversitesindeki Atatürk’ün devrimlere bekçilik öğüdünü, medenî ve demokratik usûllerle yerine getirmek isteyen devrimci gençleri, demokrasiyle asla bağdaşamayacak bir polis idaresinin sıkı baskısı altına almakta, onların miting müracaatını reddettiği gibi, üniversite bahçesindeki masum bir toplantılarını da, üniversite bağımsızlığını hiçe sayarak dağıttırmaktadır.
Gerçi bazı iktidar liderlerinin artık Nurculuk hareketinden korkmağa, bu hareketin kendi siyasî nüfuzlarını da kıracak bir ölçüye vardığından kaygı duymağa başladıkları görülüyor. Ama, bu hareketin kendisinin mi, yoksa bu harekete karşı alınacak gerçekten müessir tedbirlerin mi, gerilik eğilimlerinden başka pek az dayanağı kalmış Demokrat Parti için daha tehlikeli olacağına henüz karar verememiş oldukları da anlaşılıyor. Bu arada meseleye, memleket menfaatlerinin ne yolda davranmayı gerektirdiği açısından da baktıklarını gösterir bir belirti henüz ortada yoktur.
O yüzden, öyle bir çelişme ve kararsızlık içine düşmüşlerdir ki, bir yandan dolaplarında Nurculuk risâleleri bulunan gençler hakkında kovuşturma yapıldığı, öte yandan o risâleleri yazan kimsenin memlekette geniş bir propaganda gezisine çıktığı haberleri, iktidar organı gazetelerde yanyana yayınlanmaktadır. Üzerlerinde Risâle-i Nur taşıyanlar yer yer tevkif edilirken, aynı Risâle-i Nur, Demokrat Parti iktidarının desteklediği, yer yer parasız dağıttığı, DP Ocak binalarının kapılarına yapıştırdığı bir gazetede (Hür Adam) tefrika edilmektedir.
Bu durumda, ortada iki ihtimal vardır. Demokrat Parti, ya Said-i Nursî ile ve onun adamları ile hâlâ işbirliği yapmakta, aldığı bazı tesirsiz tedbirler kamuflajdan öteye gitmemekte, ya da Said-i Nursî’ye ve emrindeki kuvvetlere karşı kànunların ve memleket menfaatlerinin gerektirdiği müessir tedbirleri alamayacak bir duruma gelmiş bulunmaktadır. Her iki ihtimalin de doğru olmadığına inanılabilmesi için, iktidar ileri gelenleri, hele bu konuda iktidar sözcülüğünü üzerine almış görünen Başbakan tarafından, yukarıda ancak birkaç örneğini verdiğimiz çelişme ve kararsızlıklar tatmin edici bir şekilde izah edilmek gerekir.”
(Bülent Ecevit, Ulus, 12.01.1960)
FETULLAH GÜLEN İLE BÜLENT ECEVİT VE DSP İLİŞKİSİ:
(Fethullah Gülen’e Kimler Övgü Düzdü, Kimler Meşrulaşmasına Araç Oldu?)
Gülen ve Ecevit’in İlk Buluşması:
Fethullah Gülen ve Bülent Ecevit’in ilk karşılaşmaları Zaman gazetesi yazarı Selim Hancıoğlu’nun 10 Ekim 2006’da “Bülent Ecevit ve Türk Okulları” başlıklı yazısında ayrıntılı biçimde anlatılıyor.
“1995 yılının 20 Mart’ında muhterem Fethullah Gülen ile merhum Ecevit’in ilk kez yüz yüze görüşmeleri, her iki taraf için de samimi bir dostluğun temellerinin atılmasına vesile olmuştu. Bu görüşmenin Bülent Bey’in İzmir’e gideceği bir sırada, İzmir’de gerçekleşmesi talebine, Hocaefendi şu cevabı vermişti:
“Kendileri Başbakanlık yapmış bir devlet büyüğümüzdür, bizim zât-ı âlilerini ziyaret etmemiz daha uygun olacaktır”.
Görüşme sırasında, Rahşan Hanım mutfakta çay hazırlıkları yapmaktayken, merhum Ecevit okullarla ilgili bilgi almaktadır. Bir an yurtdışındaki okul sayısını duyunca heyecanlanan Bülent Bey, ayağa fırlayıp Rahşan Hanım’ı çağırır, “Rahşan gel çabuk, bak kaç okulumuz varmış!…” diyerek.
Böylesi bir samimiyet ve içtenlik, başta muhterem Hocaefendi olmak üzere, orada bulunan herkesi duygulandırır. Merhum Bülent Ecevit, görüşme sonrasında şunları ifade etmişti:
“Gerçekten çok mutlu bir görüşme oldu aramızda. Bir kere çağdaş düşünceli bir insan. İslam’a çok bağlı ve aynı zamanda İslam’ı çağdaşlıkla bağdaştırmaya çalışan bir kimse. Çok açık görüşlü olduğu izlenimini edindim”.
Hocaefendi de bu ilk görüşme sonrasında çok olumlu açıklamalar yapmış ve yıllarca Bülent Bey’le dolaylı da olsa iletişimi sürdürmüştü.”
http://tr.fgulen.com/content/view/12525/12/
Gülen ve Ecevit’in İkinci – Üçüncü Buluşması:
Kenan Evren 22 Mart 1997 Cumartesi akşamı Samanyolu TV’de Haber Kritik programının konuğuydu. Gündemde 28 Şubat ve darbe ihtimalleri vardı. Osman Özsoy ve Mim Kemal Öke, Kenan Evren’le stüdyoda yayında iken Bülent Ecevit de bir başka çekim için Samanyolu Televizyonu’na gelmişti. Kenan Evren’i genel müdür Naci Tosun’un odasında televizyondan izleyen Ecevit yayından sonra Evren’le tokalaştı. Kenan Evren odadan içeri girerken Ecevit’i görünce “Aaa siz de mi buradasınız?” diyerek hayret ve şaşkınlığını ifade etti.
Bülent Ecevit, Kenan Evren ayrıldıktan sonra “Ayna” haber programının dünyaya yayılan Türk okulları hakkında hazırladığı program için bant çekimlerine katıldı. Çekimden sonra Fethullah Gülen’le görüşmek istediğini söyledi. O akşam geç olduğundan ertesi günü 23 Mart 1997 Pazar günü yine aynı yerde Samanyolu binasında görüşebileceğini ifade etti.
Bunun üzerine Pazar günü saat 14’te DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit Samanyolu Televizyonu binasına gelerek Fethullah Gülen’le 45 dakika kadar görüşme yaptı. Görüşme başbaşa yapıldı ve kimse içeriye alınmadı. Fethullah Gülen, Ecevit’le görüşmesinden sonra televizyondan ayrılırken Bülent Ecevit’in yakından ve önyargısız anlayışı korumadaki hassasiyetinden dolayı memnuniyetini ifade etti.
Fethullah Gülen, NTV Püf Noktası programında Taha Akyol ve Cengiz Çandar’ın sorularını cevaplarken Vatikan’a gitmeden 5 gün önce 4 Şubat 1998 Çarşamba günü Başbakan’la (Mesut Yılmaz) görüştüğünü ve Papa görüşmesinden devletin üst düzey yetkililerinin haberi olduğunu söyledi.
Fethullah Gülen, Taha Akyol’un bu konudaki sorusuna şöyle cevap verdi:
“Yaptığımız bu görüşmeden (Papa görüşmesi) devletin haberi vardı. Amerika’da bulunduğumuz zaman sayın hariciye vekilimiz İsmail Cem Bey’le bir arkadaşımız görüştü. Böyle bir sürecin başladığını söyledi. O da böyle bir şeyi istihsan etmişlerdi, güzel görmüşlerdi.
Hatta kardinalle görüşme bu mesele için ilk adım olarak sayılıyordu. Vatikan tarafından davet edildikten sonra da gitmeden bir iki gün evvel Sayın Ecevit ile görüştük. İstanbul’daki evine gitmiştik. Kendileri; ‘önümüzdeki günlerde Vatikan’a gideceksiniz’ dedi.
Dinlerarası diyalog adına daha doğrusu değişik din müntesiplerinin diyalogu adına iyi bir şey olacağına inanıyorum dedim. O da çok isabetli olur dedi. Bu açıdan devletin üst kademesindeki yetkililer bu meseleyi biliyorlardı.”
Ecevit, Fethullah Gülen’i “meşru bir muhatap” olarak kabul ediyor!
Gülen, 4 Şubat 1998 Çarşamba günü İstanbul’da Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit ile bir araya geldi. Böylece Cumhurbaşkanı Demirel’den sonra Bülent Ecevit de Fethullah Gülen’i “meşru bir muhatap” olarak kabul ettiği işaretini veriyordu.
Fethullah Gülen’in “Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı”ndan Bülent Ecevit’e Ödül!
“Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı”nın 22 Aralık 1997’de İstanbul Hilton Oteli’ndeki ödül töreninde “Ulusal Uzlaşma Teşvik Ödülleri” dağıtıldı.
“Siyaset” dalında ödüle değer görülenler dönemin TBMM Başkanı Hikmet Çetin ile DSP Genel Başkanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit idi. Ecevit ve Çetin bütçe görüşmeleri nedeniyle törene katılamadı. Ecevit yoğunluk nedeniyle katılamadığı törenden kısa bir süre sonra ödülünü almak için vakıf yöneticilerini ziyarete gitti.
Bülent Ecevit 2006 yılında da Gülen Cemaati’nin organize ettiği Türkçe Olimpiyatları’na katılıp, jürinin kendisi için takdir ettiği özel ödülü alacaktı ama o günlerde GATA’da yoğun bakımdaydı. Ödülü onun adına DSP İstanbul İl Başkanlığı aldı.
Fethullah Gülen’in Amerika’ya kaçışı
Fethullah Gülen’in hakkında Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde açılacak davayı haber almasının ardından sağlık sorunlarını gerekçe göstererek ABD’ye gidişinin ardından Haziran 1999′da patlayan kasetler Türkiye gündemini derinden sarsmıştı. Bu süreçte Bülent Ecevit’in Fethullah Gülen’e sağlığı için Amerika’ya gitmesini telkin ve tavsiye ettiği kulislerde sıkça dile getiriliyordu. Kasetlerin ortaya çıkışından sonra Gülen’le ilgili hava birdenbire değişmişti. Hürriyet gazetesinde 20 Haziran 1999’da “Fethullah’a yoğun tepki” başlıklı haber de Gülen aleyhine tepkileri yansıtması bakımından dikkat çekiciydi.
Fethullah Gülen’in laiklik karşıtı konuşmalarına tepkiler artarak sürüyor. Türkiye’nin dört bir yanından gazetemizi arayan binlerce okurumuz, devleti ele geçirmek istediklerini itiraf eden ve İsmet İnönü’ye hakaret eden Gülen’i kınadılar. Gülen’in sözlerine en sert tepkiyi TBMM eski Başkan vekili DYP’li Kamer Genç gösterdi.
Genç, Gülen’i,”Mevcut tarikatların, laik cumhuriyeti yıkmak isteyenlerin en sinsi, akıllı, sistematik yol izleyeni ve en büyük tehlike yaratacak olanı” diye değerlendirdi.
ALİ RIZA ÜÇER/İLK KURŞUN
22.04.1995
Meriç Köyatası, Akşam
ECEVİT ve FETULLAH HOCA
Geçtiğimiz akşam da Bülent Ecevit’le kısa bir sohbet etme imkânımız oldu. Fethullah Gülen’le yaptığı görüşmenin değerlendirmesini sorduk. Bülent Ecevit de, bu görüşmenin çok yararlı bir görüşme olduğunu söyledi. Görüşmenin politika değil, din, bilim ve felsefe konularında yoğunlaştığını anlattı.
Bülent Ecevit, Fethullah Gülen Hoca’ya kitabından alıntı yaparak;
“Siz kitaplarınızda, dinde hiçbir kuşkuya yer olmadığını inancın ön plana çıktığını belirtiyorsunuz. Ancak bilimde de gelişme için sürekli olarak kuşkuya ihtiyaç var” tespitini yapmış. Fethullah Gülen Hoca da aynı tespite katılmış. Bülent Ecevit, Fethullah Gülen Hoca’yı ve onun çevresinde toplananları demokrasinin gelişmesi açısından çok faydalı bulduğunu da belirtiyor.
“Fethullah Gülen Hoca’nın bir önemli özelliği daha var. Kendisine yakın insanlardan toplanan bağışlarla özellikle Orta Asya’daki Türk Cumhuriyetleri’nde yoğun bir şekilde özel okullar açıyorlar, bugün Orta Asya’daki Türk Cumhuriyetleri’nde 186 tane lise ve dengi okul açılmış durumda. Türkiye’de 130 tane. Bu okulların hepsi de çok üst düzeyde fen eğitimi veriyor. Örneğin İzmir’deki Yamanlar Koleji’nin bir öğrencisi dünya fizik şampiyonu seçiliyor. Şimdi de Amerika’da NASA’da bu başarısı nedeniyle kurs görüyor. Bu okullar, kimilerinin iddia ettiği gibi Kur’ân kursu gibi çalışan okullar değil. Türkiye’deki okullardan iki tanesini ben bizzat gezdim. Çok modern biyoloji, fizik, kimya, bilgisayar laboratuarları var. Çok ciddi eğitim veriliyor. Öğrencilerin giyimi kuşamı, Robert Koleji’ndeki öğrencilerden de farksız. Orta Asya’daki okulların da aynı özellikte olduğu söyleniyor. Ve bu ülkelerdeki en iyi okullar da Fethullah Gülen Hoca’nın yakınları tarafından kurulan okullarmış.”
Bu girişim, Ecevit’i de çok memnun etmiş ki; “Arkadaşlara sordurdum. Çok ciddi ve çok iyi okullarmış: Aldığım bilgiye göre Müslüman olan Türk Cumhuriyetleri’nde İran ve Suudi Arabistan etkilerine karşı, Türkiye’nin etkisini de artırıyorlarmış. İnanç, siyaset ve bilim dünyasında hoşgörü ve uzlaşmaya ihtiyacımız var. Fethullah Gülen Hoca’nın girişimlerini, bu uzlaşma için oldukça başarılı buluyorum.”
***
pS1.
İKİ HABER
30 Temmuz 1998, Hürriyet
Ecevit: Soysal’ın istifası önemsiz
DSP lideri Ecevit, kendisini grup toplantısında ağır ifadelerle eleştirdikten sonra partisinden istifa Zonguldak Milletvekili Mümtaz Soysal’ın istifasını “önemsiz” buldu. Ecevit, dün Fethullah Gülen cemaatine yakınlığı ile bilinen Türkiye Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı yöneticilerini kabulü sırasında gazetecilerin, Soysal’ın istifasıyla ilgili sorularını yanıtlamazken, istifayı önemsemediği mesajını verdi. Ecevit, gazetecilerin sorularına, “Bu kadar önemli bir toplantıda, böyle önemsiz bir soruya yanıt vermem” dedi. Soysal’a bundan sonraki yaşamında başarılar dileyen ve aday belirleme yöntemine ilişkin soruya yanıt veren Ecevit, “Şikayet ettiği aday belirleme yöntemiyle Zonguldak’ta kendisine sunuduğum liste birinciliğini kabul etmişti” diye konuştu. Ecevit, ziyaretçilerinin ayrılmasının ardından kabul ettiği gazetecilere, 1995 seçimleri öncesinde hazırlanan bildirgeye Soysal’ın önemli katkılarda bulunduğunu hatırlattı. Ecevit, Soysal’ı şu sözlerle eleştirdi: “Seçim bildirgemizin özetinin hazırlanmasına özellikle katkıda bulunmuştu. O günden bu yana bizim tutumuzda bir değişiklik olmadı. Koalisyon hükümeti içinde elbette uzlaşı sürecinde bazı yapamadığımız şeyler oldu, ama kendi doğrultumuzdan sapmamaya özen gösterdik. Ama Soysal bunu görmek istemiyor.”
http://www.hurriyet.com.tr/ecevit-soysalin-istifasi-onemsiz-39031364
31 Temmuz 1998, Hürriyet
Gülen Hoca’ya tavır
DSP Lideri Ecevit’i, ismini vermeden Fethullah Gülen’le aynı çizgiye düşmekle suçlayıp partisinden istifa eden Zonguldak Milletvekili Mümtaz Soysal, ABD’de yapılacak bir toplantıda, Gülen ile eşleştirilme girişimlerini de önledi. ‘Türk Dış Politikasının Geleceği’ konulu konferansta Soysal, Gülen’le eşleştirildi. Soysal, “Ciddi bir bilimsel toplantıda, bir tarikat kişisi olan Gülen’le tartışmaya girmeyi kabul etmem ve değiştirmediğiniz müddetçe de gelmem” diyerek itiraz etti. Bunun üzerine toplantıyı düzenleyenler, uzun çabalardan sonra Gülen’in ayrı bir yemekte konuşma yapmasını; Sosyal’ın ise konferansın kapanış konusunu tek başına işlemesini sağladılar.
http://www.hurriyet.com.tr/gulen-hocaya-tavir-39031513
pS2. Ayrıca bakınız:
– TAKIYYECİLER CENNETİ TÜRKİYE ( https://26august.wordpress.com/2015/05/10/takiyyeciler-cenneti-turkiye/ )
…