ATATÜRK, DENİZ ve TGB

Deniz Gezmiş Atatürkçüydü

001

Sahte Atatürkçüler…

Türkiye bugüne kadar ne çektiyse sahte Atatürkçülerden çekti…

Sahte Atatürkçüler, öyle bir Atatürk portresi çizdiler ki, dünyanın ilk anti-emperyalist kurtuluş savaşının önderi Mustafa Kemal’i statükocu, baskıcı, sağcı, batıcı, uzlaşmacı sıradan bir devlet adamına indirgediler.

Yaratılan bu sahte Atatürk portresi iki kesimin işine yarıyordu.

Birincisi, Menderes’lerle başlayan sağcı karşı devrimci iktidarlar Atatürk’ün devrimciliğini ve solculuğunu örtbas etmek, böylece Atatürk Türkiyesi’ni tasfiye etmek derdindeydi.

İkincisi, Atatürk’ün ölümünden sonra CHP’yi ele geçiren sağcı-işbirlikçi-uzlaşmacı batıcı Atatürkçüler, Atatürkçülüğün antiemperyalist ve devrimci yönünü gözlerden uzak tutup kendi statükolarını koruma telaşındaydı.

Yani sağcısıyla, “solcu”suyla bu iki karşı devrimci grup, 1938’den itibaren el ele vermiş, gerçek Atatürk’ü Türk milletinden saklamaya, böylece yeni Atatürk’lerin ortaya çıkmasını engellemeye çalışıyordu.

Mevkilerini, makamlarını korumak için bunu yapmak zorundaydılar.

Bu oyun, Atatürk’ün ölümünden sonra tam 30 yıl sürdü…

68’e kadar…

Tam bağımsızlıkçı ve Mustafa Kemalci Gençlik

Tarih 10 Kasım 1968… Atatürk’ün ölümünden tam 30 yıl sonra…

Başlarında Deniz Gezmiş’in bulunduğu kalabalık bir devrimci gençlik grubu, ellerinde Türk bayrakları yürüyüş yaparak Ankara’ya giriyor.

Pankartlarında “Tam Bağımsız Türkiye için Mustafa Kemal Yürüyüşü” yazıyor. 29 [30] Ekim’de Atatürk’ün Kurtuluş Savaşını başlattığı Samsun’dan başlatmışlar yürüyüşlerini.

Ve Anıtkabir’i ziyaret ediyorlar…

Deniz’in başında bulunduğu grup Anıtkabir Şeref Defteri’ne şunları yazıyor:

“Amerikan emperyalizmine karşı İkinci Kurtuluş Savaşımızda gerçekten izindeyiz. Milli Kurtuluş Savaşımız yok edilemez. Onu yok etmek için bütün Türk milletini yok etmek gerekir.”

Yürüyüş sırasında Türkiye’de yer yerinden oynar.

Sağcı basın günlerce yürüyüşçülerin aleyhine propaganda yapar. Demirel ünlü “Yollar yürümekle aşınmaz” sözünü bu yürüyüş sırasında kullanır.

Atatürk’ün partisi hüviyetini çoktan kaybetmiş, statükoculuğun, sağcılığın, işbirlikçiliğin partisi haline gelmiş CHP de yürüyüşçülere karşıdır. İnönü şöyle der mesela: “Gençlerin, demokrasi düşmanlarına fırsat verebilecek her türlü davranıştın kaçınmalarını isterim.”

Peki nedir bu telaşın nedeni?

Yürüyüşçüler alt tarafı 20-25 kişidir.

Anıtkabir’i ziyaret edenleri ise 300 kişidir…

Korkulan sayıları değildir. 68 Haziranında on binlerce öğrenciyle üniversite işgali yapan gençlerdir bunlar.

Yani kalabalıktırlar aynı zamanda…

Korkulan gençliğin Atatürk’le buluşmasıdır.

Birilerinin çıkıp “İkinci Kurtuluş Savaşı”ndan bahsetmesidir.

Gençlerin “Atam, gerçekten izindeyiz” demesidir.

Anlaşılan Atatürk üzerine sansür, Atatürkçülük üzerine o sağcı yalan kampanyası Türk milletini ancak 30 yıl oyalayabilmiştir…

Su akar yatağını bulur, derler ya…

Gençlik de Atatürk’üyle buluşmuştur.

Korkulan budur.

Deniz: Mustafa Kemal idealinin evladı

Yürüyüşün başlarına geri dönelim. Deniz Gezmiş’ler Samsun’da Atatürk Anıtı önünde saygı duruşunun ardından bir bildiri dağıtmaya başlarlar:

“Büyük Türk Milleti! Atatürk için toplanalım!

Mustafa Kemal’in milli kurtuluş idealini yaşatmak için, Mustafa Kemal Devrimine saldıran karanlık güçlere dur demek için, Milletçe yabancı uşaklığına düşmekten kurtulmak için, Tam Bağımsız, Gerçekten Demokratik Türkiye için, Gazi Mustafa Kemal’in milli kurtuluşçu saflarında toplanalım!”

Yürüyüşe geçtiklerinde ise Samsun çıkışında gözaltına alınırlar. Bir geceyi emniyette geçirdikten sonra mahkemeye çıkarılırlar. Savcı tutuklanmalarını istemektedir. Anlaşılan iktidar, gençliğin Mustafa Kemal’in ideali için eyleme geçmesini kabullenememektedir.

Ancak Deniz’ler mahkemede çok etkileyici bir savunma yaparlar:

“Burada 24 genç değil, Mustafa Kemal’in kendisi ve ilkeleri yargılanmaktadır.”

Deniz’ler o sırada hakimin karşısında dimdik ayaktadırlar. Çünkü Atatürk’ün Bursa Nutkundan cesaret almaktadırlar:

“Türk genci, inkılâpların ve rejimin sahibi ve bekçisidir. Bunların lüzumuna, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır; rejimi ve inkılâpları benimsemiştir. Bunları zayıf düşürecek en küçük veya en büyük bir kıpırtı ve bir hareket duydu mu, ‘Bu memleketin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır’ demeyecektir. Hemen müdahale edecektir.

Polis gelecektir; asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, ‘Polis henüz inkılâp ve cumhuriyetinin polisi değildir’ diye düşünecek, fakat asla yalvarmayacaktır. Mahkeme onu mahkûm edecektir. Yine düşünecek, ‘Demek adliyeyi de ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lazım’. (…)

İşte benim anladığım Türk genci ve Türk gençliği.”

Deniz’lerin rehberi işte Atatürk’ün bu devrimcilik anlayışıdır. Bir yıl sonra, 23 Aralık 1969’da Doğan Avcıoğlu’nun çıkardığı Devrim gazetesinde yapılan bir röportajında Deniz Gezmiş, gençlik eylemleriyle ilgili bir soruya şu yanıtı verecektir:

“Devrimci gençlik eylemi, Mustafa Kemalci zinde güçler saflarını birbirlerine kenetlemiştir. Mustafa Kemal adı, geniş öğrenci kitlelerinde daha fazla ağızdan ağza dolaşır olmuş, forumlarda Bursa nutku ve Gençliğe Hitabe tekrarlanmış ve bunlar uygulanmıştır. Emperyalistler ve işbirlikçileri, Gazi Mustafa Kemal’in çizgisinin geniş kitlelerde ve bütün zinde güçlerde yankılanmasından korkmuşlardır bugün.”

Gerçekten de Türkiye’de kurulan Amerikancı-sağcı düzenin en büyük korkusu gençliğin Atatürkçü bir devrimcilik anlayışıyla mücadele etmeye başlamasıdır.

Devrimciliği Atatürk’ten öğrenen Deniz Gezmiş…

Deniz Gezmiş her fırsatta, devrimciliğini de, anti-emperyalistliğini de Atatürk’ten öğrendiğini söylemektedir.

Babasına yazdığı ünlü mektubunda şöyle teşekkür eder babasına:

“Baba, sana müteşekkirim, çünkü Kemalist düşünceyle yetiştirdin beni.”

Ve bütün eylemlerini de aslında Atatürk’ün Türk gençliğine verdiği görevin yerine getirilmesi olarak görür. Devrim’deki söyleşisinde şöyle söyler:

“Üniversite öğrenimi yapmak Anayasa’nın verdiği bir haktır. Öğrenci olarak devrimci mücadeleye katılmak ise, Mustafa Kemal’in bize yüklediği bir görevdir. Dünyanın bütün gericileri bir araya gelseler, bu hakkımızı ve görevimizi elimizden alamayacaklardır.”

Devrimciliği bu şekilde tanımlayan Deniz Gezmiş, verdikleri mücadeleyi de Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nın devamı olarak görür. Zaten kendilerine de İkinci Kurtuluş Savaşçıları demektedir. Kuracağı örgüte de bu yüzden Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu diyecektir.

Röportajı okumaya devam edelim:

“Bugün Amerikan emperyalizmi saldırganlık yolunu seçmiştir. Buna karşın biz de emperyalizmin parmağının bulunduğu her yerde ona karşı aynı silahlarla mücadele yolunu seçtik. Tıpkı Mustafa Kemal’in 50 yıl önce yaptığı gibi…”

Deniz’in bu sözlerini bir tarih çizelgesine oturtmak çok önemlidir.

Samsun-Ankara yürüyüşünün tarihi 1968’dir. Gençlik hareketinin doruğa ulaştığı yıl…

Yani, Deniz 68’de Atatürkçüdür.

Devrim gazetesine röportaj verdiğinde sene 1969’dur. Gençlik hareketine hem AP iktidarının hem de MHP’li [CKMP] faşist komandoların saldırdığı yıldır.

Deniz 1969’da da Atatürkçüdür.

Mayıs 1970’te hapishaneden arkadaşlarına şu mesajı gönderdiğinde de Atatürkçüdür Deniz:

“Bundan 50 yıl evvel Türkiye halkının devrimci mücadelesiyle kazanılan bağımsızlığımız işbirlikçi sermaye ve feodal mütegalibe tarafından, Amerikan emperyalizmine peşkeş çekilmiştir. Bütün siyasi partiler karşı devrim çizgisinde bu gidişe ayak uydurmuşlardır.”

Babasına kendisini Kemalist yetiştirdiği için teşekkür ettiği mektubu de 1971’in hemen başında yazmıştır. O dönem bir banka soygununa katılmış ve polis tarafından aranmaktadır. Kaçaktır. ODTÜ’de saklanmaktadır. Yani, o koşullarda bile Atatürkçüdür…

Peki sonra? 12 Mart’tan sonra örneğin? Deniz, Atatürkçülükten yine vazgeçmez.

THKO Davası’nda verdiği savunmaya şöyle başlayacaktır:

“Yurdumuzun bağımsızlığı için giriştiğimiz bu kavgada Kurtuluş Savaşımızda şehit olanların onurlarını ve ulusumuzun kaderini korumaya kararlı olduğumuzu bildiriyoruz.

Kurtuluş Savaşımızın tüm şehitlerine selam olsun.”

Kurtuluş Savaşı şehitlerine selam olsun diyerek savunmasına başlayan Deniz, mahkeme süresince de bütün eylemlerini Atatürk’ün devrimci mirasına bağlı kalmak olarak anlatacaktır. Kendisini İkinci Kurtuluş Savaşçısı olarak tanımlayan Deniz için Kurtuluş Savaşı’nın aslı, yani birincisi şöyledir:

“19 Mayıs 1919, saldırgan emperyalistlere ve onların emrindeki iç düşmana karşı, Mustafa Kemal önderliğinde, Türk halkını örgütlemek için Kurtuluş Savaşının politik anlamda başlangıcıdır. 19 Mayıs 1919, emperyalizme, padişahlığa, hükümete ve köhnemiş devlet yapısına karşı Mustafa Kemal ve arkadaşları önderliğinde yürütülen devrimin başlangıcıdır. 19 Mayıs 1919, Ulusal Kurtuluş Mücadelesi için Mustafa Kemal ve arkadaşlarının, halkın silahlı gücü ve öncüsü olarak harekete geçişidir.”

Savunmasının sonlarına doğru ise, kendilerini idamla yargılayan mahkemeden korkmadıklarını söylerken de gelenek olarak Atatürk’e dayanacaktır. Ve 12 Mart’ın faşist mahkemesini Atatürk’ü yargılayanlara benzetecektir:

“Biz 50 sene evvel Kurtuluş Savaşı vermiş bir ülkenin çocukları olarak Kurtuluş Savaşı’nın gerçek tahlilini yapmaya her zaman için muktediriz. Biz yine çok iyi biliriz ki Türkiye Kurtuluş Savaşı’nı yapmak için Samsun’a çıkanlara İstanbul örfi idaresince ve mahkemelerince idam cezası verilmiştir. Ve yine bilmekteyiz ki, Osmanlı İmparatorluğu yüzlerce generalinden ancak birkaç tanesi Kurtuluş Savaşı’na iştirak etmiştir. Ve yine bilmekteyiz ki Kurtuluş Savaşı yapıldığı sırada İstanbul’da bulunanlar bunları yapanlara eşkıya demiştir.”

Görüldüğü gibi Deniz Gezmiş Atatürkçü mü değil mi tartışması son derece abestir.

Deniz taktiksel olarak ya da koşullar gerektirdiği için Atatürkçü olmuş falan değildir. Kimileri ise Deniz’in başlangıçta Atatürkçü olduğunu ama mücadele sürecinde gittikçe solculaştığını ve ve Atatürkçülükten koptuğnuu söyler. Böyle bir durumun olmadığı da ortadadır. 12 Mart faşizminin kendisini yargıladığı koşullarda bile Deniz Atatürkçülükten kopmamıştır.

Görüldüğü gibi, Deniz bütün hayatı boyunca Atatürkçü olmuştur.

Ve bunu devrimciliğin ve ulusal kurtuluşçuluğun bir gereği olarak görmüştür…

Mayıs 2010, Özgür Erdem

pS1. Diğer resimler:

Mustafa Kemal Yürüyüşü 01
Mustafa Kemal Yürüyüşü 02
Mustafa Kemal Yürüyüşü 03
Mustafa Kemal Yürüyüşü 04
Mustafa Kemal Yürüyüşü 05
Dev-Genç Karikatür
ODTÜ-DEVRİM 01
ODTÜ-DEVRİM 02
ODTÜ-DEVRİM 03

pS2. Yazının tamamı için tıklayınız.

pS3.

Makalenin tamamını 26 Ağustos bloğun sayfasında yayınlamadık ama etik gereği, yazara ve esere saygıdan dolayı devamı olduğunu belirtiyoruz (okurlarımız üstteki linkten okuyabilirler).

Yayınlamadık çünkü burada yayınlanmayan son kesiminde; Atatürkçülük, Türk Solu dergisi ve Gökçe Fırat’ın Ulusal Parti’siyle özdeşleştiriliyor. Gerçekten yazının genel anlamda içeriği çok güzel, yazarına saygılarımızı iletiyoruz. Ancak devamının söz konusu harekete bağlanması ne yazık ki içler acısı.

“ORDU GÖREVE” gibi bir pankart açarak ve “KÜRT VARSA SORUN VAR” gibi sloganlarla provakatörlük yapan bir hareketin samimiyeti tartışmaya açıktır, öyle değil mi?!.

Bakınız:

“2002 yılında Türk Solu adlı dergiyi çıkarmaya başlayan grup Türkiye gündemine ilk olarak 25 Ekim 2003’teki rektörler yürüyüşü sırasında açtığı ‘Ordu Göreve’ pankartıyla geldi. 2007-2008 yıllarında başlatılan ‘Ergenekon Terör Örgütü’ operasyonlarında ‘darbecilik’ suçlamasına karşı en önemli deliller arasında gösterilen bu pankarttan dolayı birçok kişi suçlandı ancak pankartı açan ve dergisinde yayımlayan Türk Solu üyelerinin bu dava çerçevesinde ifadesine bile başvurulmadı.

http://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrksolu

“Parti genellikle Türklüğü öne çıkaran aşırı milliyetçi söylemleriyle tanınmaktadır. Ayrıca Kürt sorununa karşı “Kürt sorunu yok, Kürt istilası var” ve “Kürt varsa sorun var” biçimindeki radikal söylemleriyle de bilinir.”

http://tr.wikipedia.org/wiki/Ulusal_Parti_%28T%C3%BCrkiye%29

pS4. Üstteki güzel yazının sahibi, İP ile TGB’nin “Türk-Kürt kardeştir, ABD kalleştir” sloganını BÖLÜCÜLÜK olarak nitelendiriyor iken; “Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği!” diyen Deniz Gezmiş’i nasıl savunuyor?

Bu durumda karşımıza ciddi bir ÇELİŞKİ çıkmıyor mu?

Ya da Atatürk’ün yaklaşımı ile yazarın görüşleri çatışmıyor mu? (Lütfen çaKışmak ile çaTışmak arasındaki ince çizgiyi görelim; tıpkı çekiNser ile çekiMser farkı gibi, sanki..)

Unutulmamalıdır ki: Türkiye halklarının tamamına TÜRK MİLLETİ denir.

pS5.

Bugün, Deniz Gezmişlerin MİLLİ KURTULUŞ mücadelesini kaldığı yerden kimler devam ettiriyor? Türkiye’de ve yurtdışında, “hem söylemde hem eylemde” TÜRKİYE GENÇLİK BİRLİĞİ’den başka o ruhu yaşayan ve yaşatan GENÇLİK hareketi var mı?

Bugün, bir MİLLİ HÜKÜMET kurabilecek, VATAN PARTİSİ’nden başka SAMİMİ ATATÜRKÇÜ olan var mı?

26 Ağustos bloğu

+