EHLİ KİTAP KAFİR MÜSLÜMANLAR

1779-18-yilinda-srebrenitsa-katliami-ihh-haberler[524x325]

Takunyalı Führer (Ergün Poyraz) kitabından:

IHH

IHH, Orijinal adıyla İnternational Humanitare Hilforganization, bilinen ismiyle Uluslararası İnsani Yardım Teşkilatı, Bosna için yardım seferberliği sırasında Almanya’da kurulan bir dernekti. Dernek, sözde dünya üzerinde zulüm gören, yoksulluk içinde olan Müslümanlara yardım yapacaktı.

Ancak çok geçmeden IHH’nın Türkiye ve diğer Avrupa ülkelerinde başta Bosna’ya yardım amacıyla toplanan paraların gitmesi gereken yere gitmeyip, Türkiye’ye geri dönüşünde ara istasyon olması amacıyla faaliyete geçirilmiş bir dernek olduğu ortaya çıkıyordu.

Bosna’ya yardım kampanyalarının başlamasıyla birlikte, bu dernek 21.10.1992 tarihinde tüzüğünü düzenliyor, Freiburg Mahkemesi’ne VR.2480 işlem numarası ile 27 Ocak 1993 tarihinde kayıt oluyordu.

1. Başkanlığa Hasan Aydın getirilirken, Ünal Karacaoğlu 2. Başkan oluyordu.

Derneğin üyeleri ise şu isimlerden meydana geliyordu:

Murat Akbaş, İsmail Zeybek, Mahmut Satıcı, Yunus Şen, Necmeddin Alkan…

IHH, Almanya’da Volksbank Freiburg Şubesi’nde 8910006 no.lu dernek hesabını kullanıyor, yerleşim adresi olarak da Lehener Str. 40. Freiburg adresini gösteriyordu.

Başta Konya olmak üzere Bosna’ya yardım görüntüsü altında toplanan paralar derneğin hesabına yatırılıyor. IHH da bu paraları, Süleyman Mercümek’in yine aynı tarihlerde açılan Düsseldorf Yapı ve Kredi Bankası’ndaki hesabına aktarıyordu.

Sırpların Bosnalılara yaptıkları zulüm ve katliamlardan azami bir şekilde yararlanmayı amaçlayan Milli Görüşçüler, hatipleri vasıtasıyla kampanyalara başlamışlar ve gerek yurt içinde gerekse yurt dışında insanları ajite eden konuşmalar yaparak para toplama gayretlerine girişmişlerdi.

Bu kampanyaları, 1998 yılında yayınlanan “MNP’den FP’ye İhanetin Belgeleri” adlı kitabımda şöyle yayınlamıştım:

“Milli Görüşçüler, Bosna’ya yardım mitinglerini yurt dışına da taşıyorlar, büyük miktarlarda paralar topluyorlardı. 1992 yılında Milli Görüş teşkilatlarının düzenlediği Almanya’da Dom Kilisesi’nin önündeki mitingde de para toplama işlerine hız veriyorlardı. Mitinge Refah Partisi MKYK Üyesi sıfatıyla Hasan Hüseyin Ceylan, o günlerde Abdullah Müftüoğlu takma ismini kullanan AMGT ikinci Başkanı Şevki Yılmaz, AMGT Genel Başkanı ve Fazilet Partisi Milletvekili Osman Yumakoğulları katılıyordu.

Mitingte ilk konuşmayı yapan H. Hüseyin Ceylan özetle şunları söylüyordu:

“… Miloseviç, 2 yaşındaki kızın anasının, babasının gözü önünde, anasının elleri bağlı, babasının elleri bağlı… Ağaca 20’lik çivilerle önce sağ kolundan, sonra sol kolundan, sonra sağ ayağından, sonra sol ayağından çivilenen ve ölmek üzereyken beyninden 20’lik çivi ile ağaca çakılan 2 yaşındaki kızın, Bosnalı Hilal’im!..

Onun şahsında kız kardeşlerim şimdi size sesleniyorum, dünya bu vahşeti görmedi. Butros Gali ‘Evet bu canavarlıktan haberdarım’ diyor. Kızım çivilenmiş, ananın eli bağlı, babanın elleri ayakları bağlı, kız ölmüş…

2 yaşındaki Müslüman kız konuşmaktan habersiz. Milan Paniç’in ve Miloseviç’in canavar ruhlu askeri kasaturasını çıkarıp 2 yaşındaki Hilal’imin derisini yüzüyor, etini doğruyor, ateşini yakıyor, tavada kızartıyor, Müslüman anaya ve Müslüman babaya yedirmeye çalışıyor.

Ana yalvarır, baba yalvarır ‘Bu görüntüyü görmeyelim ne olur kafir bizi öldür.’

Sırp kafiri bağırır, ‘Sizi Müslüman ana ve baba olarak şimdi öldürürsem bir kere öleceksiniz ama öz kızınızın etini size yedirerek her gün… Müslümanları ise bir milyar kez ölüme terk etmiş olacağız’ der.

… Bu yenidünya üzerinde şimdi sen geliyorsun, ben geliyorum, bacım geliyor… Koca Türk Devleti iki tane TIR’lık sargı bezi gönderebiliyor ama bu meydanı dolduran benim Milli Görüş Teşkilatlarını sadece Avrupa’dan 2 milyon Mark yani 11 milyar lira parayı bir çırpıda verebiliyor kardeşim!

Şimdi Bosnalım, şimdi Begoviçim, Muhammed Cengiçlerim, Gracliç’i alıyorlar niye biliyor musunuz? Senin 2 milyon markına Begoviçlerim 2 bin tane Kalaşnikof alıp Hırvat pazarından, şimdi Hırvat pazarından, şimdi Sırpları püskürtmeye başladılar da onun için kardeşim!..”

Mitingin sunucusu Fatih Camii’nden 4375 DM ve 5 adet altın yardım toplandığını ayrıca Bezm-i Alem’den de 2090 DM geldiğini belirttikten sonra, malum Şevki insanları yardım yapmaya şöyle teşvik ediyordu:

“… Sadece fertler Allah’a iman etmeyecek. Bu kâfi değil, devlet de Allah’a iman edecek. Bütün dünya Müslümanları hayatlarının her safhasında, ticaretinde her şeyinde Allah’a iman edecek, onun bunun izini bırakacaksınız. Ümmet-i Muhammed olacaksınız…

Bu azaplar bitsin istiyorsanız mallarınızla canlarınızla cihad edeceksiniz.

Bosna-Hersekli’nin yanına gidemedim diye üzülmeyin. Bosna-Hersekli şimdi sandıklarla yanınıza geldi. Onlar sizden asker istemiyorlar. 50 bin kişilik düzenli ordumuz var. Bize silah alacak parayı gönderin.

Ey Ümmet-i Muhammed hazır mısınız? 100 marktan aşağı olmamak üzere bu kampanyaya katılın. Kardeşlerimizin yanında olduğunuzu Rabbınıza gösterin. Sizler ne hayırlı bir topluluksunuz. Bosna-Hersekliler sadece Avrupa Milli Görüş’ün ve Türkiye’deki Milli Görüşçülerin yardımını gördü.

Derhal şimdi bu meydanda Bosna-Hersek’te yok mu beni kurtaran diyen, ağaç altlarında karnındaki Sırp piçlerini bırakan 100 bin kadının ırzına geçilmiş, 80 bine yakın kadın hamile bırakılmıştır.

Mektup yazdılar, okuyamam kalbiniz durur. ‘Ey Ümmet-i Muhammed nasıl uyuyorsunuz?’ işte bacımın mektubu ile bitiriyorum. Ey Ümmet-i Muhammed yatakta nasıl uyuyorsunuz? Nasıl rahatça yemek yiyorsunuz. Ey Ümmet-i Muhammed bizim ırzımıza geçilirken siz nereye gidiyorsunuz. Yok mu bizi kurtaran?

Bizden intihar fetvası istiyor:

“Biz kendimizi öldürebilir miyiz? Karnımızda Sırplı askerlerin piçlerini taşıyoruz.”

İşte bu ızdırabın durmasını istiyorsanız, haydin melekleri de imrendirecek, bir yardım kampanyasına şu meydanda boşuna toplanmadık. Miting ağlama yeri değil, düşünme ve karar yeridir. Biz de onların yanındayız diye, bunu fiiliyata dökmek istiyorsak, şu meydanda gelin mazlumları sevindirin. Sadece sarı kutulara hep birlikte şu hayırda bacılarımız kendi aralarında, erkekler kendi aralarında birlikte yarışalım.”

Milli Görüşçüler, Sırplıların Bosnalılara yaptıkları zulümleri insanlara bu tür konuşmalarla anlatarak onları ajite ediyor ve bu zulümlerden azami bir şekilde faydalanmak için Bosnalılara gönderilecek diye paralar topluyorlar ve sonra da o paraları bankalara faize yatırıyorlar, kendi amaçları doğrultusunda harcıyorlardı.

Sırpların Bosna’da gerçekleştirdiği vahşeti ranta çevirmeyi amaçlayan içinde Recep Tayyip Erdoğan’ın da bulunduğu Milli Görüş mensupları, Türkiye’nin her yerinde ve Avrupa’da yardım kampanyaları ve Bosna ile dayanışma geceleri düzenliyorlardı.

21.02.1993 tarihinde Konya Valiliği’ne 2672 sayı ile başvuran Refah Partili Konya Selçuklu Belediye Başkanlığı, Belediye Başkanı İsmail Öksüzler imzası ile verdikleri dilekçede amaçlarını şu şekilde açıklıyorlardı:

“Bosna-Hersek’te vuku bulan mezalim karşısında duyarlı davranan hemşerilerimizden yardım toplama talepleri gelmektedir.
Belediyemiz organizasyonu ile toplanacak yardımın başka bir kuruluşa devredilmeden doğrudan doğruya belediyemizce Bosna-Hersek devlet yetkililerine teslimi de şart koşulmaktadır. Halkımızın bu arzu ve hamiyet severliğine müspet cevap vermeniz bizleri ziyadesiyle bahtiyar kılacaktır. Gerekli müsaadenin verilmesini arz ederim.”

Refah Partili Belediye Başkanlığı’nın bu talebinden hemen sonra 24.02.1993 târihinde gerekli izni veren Konya Valiliği bunu aşağıdaki şarta bağlıyordu:

“… Toplanacak yardımın doğrudan Bosna-Hersek Devlet yetkililerine teslimiyetinde gerekli hassasiyetin gösterilmesini önemle rica ederim.”

RP’li Konya Selçuklu Belediye Başkanlığı izin dilekçesindeki taahhüdüne ve Konya Valiliği’nin izin şartına rağmen insanlarımızdan toplanan yardımı Bosna-Hersek yetkililerine ulaştırmıyorlardı.

Ya ne yapıyorlardı?

Selçuklu Belediyesi Bosna-Hersek’e Yardım Alt Komisyonu adına Ziya Özboyacı, A. Cemal Yalçındağ ve Muzaffer Altındağ, toplanan yardım paralarını Almanya’da kurulan IHH’ya gönderiyorlardı.

İşsiz güçsüz insanların kurduğu IHH adlı örgütün Freiburg’daki Volksbank’ta bulunan 8910006 No’lu hesap numarasına gönderilen paralar ve göndericileri şunlardı:

Ziya Özboyacı, A. Cemal Yalçındağ, Muzaffer Atalay tarafından ilk gönderilen miktar; 648 bin 155 DM’ydi.
Aynı hesaba 19.03.1993 tarihinde Faisal Finans Kurumu aracılığı ile 500 bin DM gönderiliyordu.

IHH’nın hesabına yardım için toplanan paralar çığ gibi akıyordu: 20.04.1993 tarihinde 270 bin, 21.04.1993’de 135 bin, 28.04.1993’de ise 225 bin DM gönderiliyordu.

Bosna’ya yardım amaçlı olarak toplanan paralar sadece IHH’ya değil, yine yardım kampanyaları sırasında Almanya’nın Duesseldorf kentinde faaliyet gösteren Yapı ve Kredi Bankası’nda iki ayrı hesap açan Süleyman Mercümek’in 000.078.012 No.lu hesabına 12.03.1993’te 324.583 DM, 15.03.1993’te de 136 bin 685 DM akıyordu.

Konya Selçuklu Belediyesi Bosna-Hersek’e Yardım Toplama Komisyonu, 26.03.1993 tarihinde verdiği bir talimat ile 24.07.1992 ile 24.07.1993 tarihleri arasında toplanan ve IHH’ya havale edilen yardım miktarlarından 1 milyon 430 bin DM’nin, Yapı Kredi Bankası’nın Düsseldorf Şubesi’ndeki 000748012 No’lu hesaba aktarılmasını istiyordu. Paranın aktarılması istenen hesabın sahibi Süleyman Mercümek’di.

Bosna’da yaşanan insanlık dramı dayanılmaz bir hal alıyor, insanlar öldürülüyor, işkence görüyor, her türlü tecavüze uğruyorlardı. Bosnalıların uğradıkları zulümlerden azami bir şekilde faydalanmak isteyen Milli Görüşçüler bu vahşetleri film yapıyorlar, sözde Bosna ile Dayanışma Geceleri’ne hız veriyorlar, buralarda topladıkları yardımları Bosna’ya göndermeyerek bankadan bankaya yüksek faiz geliri için aktarıyorlardı.

Konya’dan talimat alan IHH yetkilileri, toplanan paraların hemen hemen tamamını Süleyman Mercümek’in banka hesaplarına yatırıyorlardı.

Freiburg Savcılığı’nca ele geçirilen ve 08.04.1993 tarihinde IHH tarafından AMGT’ye gönderilen raporda paraların akıbeti ortaya çıkmaya başlıyordu:

“Bankamıza hibe olarak 1.522.373,49 DM girmiştir. Bu meblağın 1.473.331,50 DM’si muhtelif yerlere gönderilmiştir. Bakiye kalan 49.043,99 DM’dir. Onun; 40.900 DM’si Zagrep büromuza, 1970 DM’si kasaya, 455,50 DM telefon hesabına yatırılmıştır.”

Rapora göre Süleyman Mercümek’in hesabına ilk etapta aktarılan para miktarı 1 milyon 430 bin DM’ye ulaşmıştı.

Bu rapordan kolayca anlaşılacağı üzere, Bosna için Zagrep’e gönderilen miktar tüm yardımın yüzde biri bile değildir. Kaldı ki, Zagreb’e gönderilen bu çok küçük rakamın da akıbeti meçhuldü.

Ali’den olma, Şerife’den doğma, Balıkesir-Bezirci 18.03.1945 tevellüdü, pasaport kaydına göre “tüccar” kendi açıklamasına göre “mali müşavir” olan Süleyman Mercümek, Bursa’dan Ali Rıza Sarı tarafından gönderilen yardım paralarının 600 bin DM’lik kısmını Yapı ve Kredi Bankası Duesseldorf Şubesi’nde 25.02.1993-25.03.1993 tarihleri arasını kapsayan, yıllık yüzde 8,6 faiz oranı ile vadeli hesabına geçiriyordu…

Ayrıca Milli görüşçüler Almanya’da “Oturduğunuz yerden cihat sevabı kazanmak istiyorsanız, kurban paralarını vereceğimiz hesaba yatırın. Kurbanlarınızı biz kesip, Bosna’ya gönderelim siz de şehit sevabına ulaşın” diye, Milli Gazete başta olmak üzere kendi medyalarına ilanlar veriyor, camilerde kampanyalar düzenliyorlardı.

Kampanyalarda paralar çığ gibi yağmaya başlayınca hedef büyütülüyor, “Azerbaycan ve Çeçenistan’a da yardım edeceğiz” diyerek para toplama kampanyaları hız kazanıyordu.

Süleyman Mercümek’in Yapı Kredi Bankası Duesseldorf Şubesi’ndeki hesabında, Bosna-Hersek’e, Azerbaycan’a, Çeçenistan’a yardım amacıyla yatırılan ve kurban kesilmesi için gönderilen paralar çığ gibi büyüyordu. Hesaplar yığıldıkça Mercümek de mark ve dolarları Bosna yerine Türkiye’ye aktarıyordu.

Mercümek, Yapı ve Kredi Bankası Fatih Şubesi aracılığıyla 23.03.1993 tarihinde aynı bankanın Duesseldorf Şubesine gönderdiği faks mesajında isteğini şöyle dile getiriyordu:

“Nezdinizdeki vadeli hesaptaki 600 bin DM ve vadesiz hesaptaki 500 bin DM’nin Fatih Yapı Kredi Bânkası’ndaki hesabıma transfer edilmesini rica ederim.”

Böylece 29.03.1993 tarihinde toplam 1 milyon yüz bin DM Süleyman Mercümek’e ulaşıyordu. Bu gelen miktarlardan sonra Mercümek’in talimatları bitmiyordu.

Önce 4 bin 300 DM ardından 06.04.1993’de 749 bin 980, 16.04.1993’de 1.300.000 DM, 19.04.1993’de 800.000, 14.05.1993’de 70.000 DM, 17.05.1993 tarihinde 440.000 DM, 26.05.1993’de 429.000 DM ve yine aynı gün S06.000 DM, ardından 263.500 DM, 11.06.1993’te 130.000 DM, 17.06.1993’de 73.000 DM, 21.06.1993 tarihinde 13.000 DM olmak üzere milyonlarca DM Almanya’da toplandığı bankalardan Türkiye’ye aktarılıyor, vadeli hesaplarda faize yatırılıyordu…

Oysa,
Zulüm altında inleyen Bosnalılar, Azerbaycanlılar ve Çeçenistanlılar Milli Görüşçülerden yardım bekliyordu.

Milli Görüşçüler, Bosna ve diğerleri için toplanan paraları banka banka gezdirip faiz üzerine faiz alırken, Tansu Çiller, “RP Bosna paralarını iç etti” şeklindeki açıklamasıyla ortalığı karıştırıyordu.

Necmettin Erbakan, gazetecilerin sorularını “mıcıklayıp mıncıklamayın” şeklindeki sözleri ile geçiştirmeye çalışıyordu.

Bosna’ya yardım konusunda açıklama yapan Şevket Kazan, paraların önce Almanya’ya banka bağlantısı olmadan gönderildiğini söylüyordu. Dönemin Devlet Bakanı Necmettin Cevheri’nin, “RP Bosna için 26 milyar lira topladı” şeklindeki açıklamasından sonra Şevket Kazan telaş içerisinde tekrar basın toplantısı düzenliyordu.

Kazan, bu sefer paraları Faisal Finans, Yapı Kredi Bankası ve Volksbank Freiburg Şubeleri’nden gönderdiklerini, yardım faaliyetlerini “Allah” adına yaptıklarını açıklıyordu.

Bosna-Hersek yetkilileri Bosna’ya yardım gelmediğini söylüyorlardı. Yani “Allah” adına giden bir şey yoktu. Refah Partililer bazı Bosnalılar ile görüşüyorlar, yolda buldukları birine 60 bin ve 50 bin dolarlık yardım aldıklarını söyletiyorlardı. Bu açıklamayı bir an için gerçek saysak bile, anılan rakamlar toplanan yardımların milyonda biri bile değildi.

Şevket Kazan’ın “gönderdik” dediği hesap numarası Süleyman Mercümek’e ait çıkıyor, Mercümek’in de paraları virmanlama yöntemi ile tekrar Türkiye’ye getirtip birer yıl vade ile faize yatırdığı belgeleniyordu.

Refah Partili Hatiplerin;

“Bosna’da bir zulüm yaşanıyor, orada maç nakli yok. Irzlarına geçilen bacılarımızın feryatları var. Kırk bin Boşnak kızın karınlarında Sırp piçleri var. Sırp canileri öldürdükleri bebeklerin kanlarını annelerine içiriyorlar, etlerinden köfte yapıp yediriyorlar, sonra da tecavüz ediyorlar. Orada bu vahşetler, bu zulümler yapılırken, siz burada tok duramazsınız.

Bosnalı orada aç, herkes yardım yapmak zorundadır. Aksi halde cennet beklemeyin. Gücü olmayan üç öğün yemeğini ikiye indirip, hiç olmazsa bir öğününü Bosnalı Müslüman kardeşlerimize bağışlamak zorundadır”

sözleri ile toplanan yardımların akıbeti, TYT ve Marmara Bank’ın batması ile ortaya çıkıyordu.

Milli Görüşçülerin Bosna için topladığı paraları organize eden Süleyman Mercümek’in, batan Marmara Bank ve TYT’de 1 milyon 800 bin doları ve 100 bin markı olduğu belgeleniyordu.

İlk batan TYT Bank’ta 1 milyon 400 bin doların gitmesi üzerine paniğe kapılan Mercümek, 400 bin dolarlık hesabının bulunduğu Marmara Bank’a koşup, “TYT’deki parayı kurtarın onu da size yatırayım” diyordu.

Marmara Bank, Mercümek’in bu önerisini reddediyor, birkaç gün sonra bu banka da batıyordu. Böylece RP’lilerin Bosna mutemedi Mercümek’in iki bankadaki 1 milyon 800 bin doları ve 100 bin markı havaya uçuyordu.

Mercümek, TYT Bank’ın Nuruosmaniye Şubesi’nde 108156 No’lu hesap numarasına Bosna’ya gönderilmek üzere insanlardan toplanan paranın 1 milyon 400 bin dolarını yüzde 8,5 faiz ile yatırmıştı.

Müslüman olduklarını iddia eden Milli Görüşçüler, Sırpların Bosnalılara yaptıkları zulmü kendi nam ve hesaplarında rant’a çevirmişlerdi.

Bosna’ya yardım dümeniyle toplanan paraların önce iç, ardından da içine edildiğinin meydana çıkması üzerine başta Erbakan olmak üzere cümle Milli Görüşçüler, Mercümek hakkında şöyle konuşuyorlardı:

“Onu tanımıyoruz. Her sakallının hesabını biz mi vereceğiz?”

Ancak günler geçtikçe Mercümek’in partinin üyesi, mali danışmanı ve hatta Refah Partisi’nin aldığı hazine yardımını ve diğer gelirlerini faize yatırmak suretiyle partiye faiz kazancı sağlayan bir tüccar olduğu anlaşılıyordu.

Bir başka gariplik de IHH’lılardan geliyordu. IHH yetkilileri de Süleyman Mercümek’i tanımadıklarını beyan ediyorlardı. IHH yetkilileri böyle beyanda bulunur da Mercümek onlardan aşağı kalır mı?

Kalmaz!
Kalmamalı,
Zaten, o da kalmadı!

Kalktı “IHH’dan bana hiç para gelmedi” deyiverdi. Ancak,
Çok geçmeden IHH’lıların Mercümek’in hesabına Bosna için toplanan milyonlarca dolar ve mark’ı yatırdıkları ortaya çıkıyordu.

Bosna vakasının çıktığı ilk günlerde, “Onu tanımıyoruz. Her sakallının hesabını biz mi vereceğiz” şeklinde konuşan RP’lilerin, hazineden aldıkları devlet yardımını Parti Muhasibi ve Genel Başkan Yardımcısı Rıza Ulucak eliyle Mercümek’e aktardıkları belgeleniyordu.

Mercümek’in de parayı dolara çevirdiği, bir ay vadeli olarak faize yatırdığı, daha sonra faizi ile birlikte Refah Partisi’ne teslim ettiği de öğreniliyordu.

Mercümek bu konuda yargılandığı mahkemede bakın nasıl ifade veriyordu:

“Fatih Yapı ve Kredi Bankası’nda bulunan 65583 No’lu hesabıma 14.12.1994 tarihinde Refah Partisi Mali İşler Sorumlusu olan Rıza Ulucak aracılığıyla 65 milyar lira gönderilmişti. Bu para hazinenin siyasi partilere yapmış oluğu Hazine Yardımı’dır.

Bu para Ankara’dan Ziraat Bankası’nda nakit darlığı nedeniyle ödenemediğinden Parti Mali Sorumlusu Rıza Ulucak bana ‘Bu para senin hesabına gönderilsin. Bilahare sen gönderilen parayı alıp bana gönderirsin’ dedi. Ben de mahsur görmedim ve kabul ettim. Bunun üzerine bahsedilen 65 milyar lira bana gönderildi.”

Mercümek, 65 milyar lirayı dövize çeviriyordu. Bu para o günün kuruyla 3 milyon 798 bin 695 dolar yapıyor, daha sonra parayı vadeli olarak faize yatılıyordu.

Böylece RP’lilerin tanımadıkları bir kişiye 3 milyon 798 bin 695 dolar verdikleri ortaya çıkıyordu. Oltaya çıkanlar sadece bu kadar mı?

Olur mu?

Çok geçmeden Mercümek’in, Milli Görüşçülerin yayın organı Milli Gazete’nin sahibi olarak görünen Yeni Neşriyat’ın da en büyük hissedarlarından olduğu öğreniliyordu.

Ve bir süre sonra da Necmettin Erbakan’ın Mercümek’e “kardeşim” diye hitap edecek kadar yakın olduğunun belgeleri de ortalıkta boy gösteriyordu.

Erbakan, 18.03.1994 tarihinde bir basın toplantısı yapıyor, toplantıda yanına IHH’nın Hasan Aydın’dan sonraki genel başkanı Abdurrahman Çiğdem’i oturtuyor, aynı Şevket Kazan gibi IHH’yı öve öve bitiremiyordu.

Abdurrahman Çiğdem’in Alman 2. şubedeki dosyasında şu bilgiler yer alıyordu:

“Araştırmaların sonunda IHH’nın bir fundamantalist dernek olduğu ortaya çıkmıştır. İdeolojik lideri ise, Köln’lü Cemalettin Kaplan olarak gösteriliyordu.
Cemalettin Kaplan’ın sağ kolu 10.02.1958 Sivas-TR doğumlu, Elsasser 19 Freiburg’da oturan Abdurrahman Çiğdem’di.
Çiğdem, 19.01.1959 Westernheim doğumlu hukukçu Ruth Baumeister ile evlidir. Bayan Baumeister’in IHH’nın kuruluşunda önemli ölçüde yardımcı olduğu bilinmektedir.
IHH’nın dernek tüzüğü, hukuki bilgileri ve değerleri ile çok iyi bir şekilde kaleme alınmıştı. Ancak kuruluş protokolünde Bayan Baumeister’e yer verilmemişti…”

Freiburg Kriminal Polisteki ve Savcılıktaki bilgilerden kolayca anlaşılacağı üzere, Cemalettin Kaplan yanlıları ile Milli Görüşçüler arasındaki köprü vazifesini IHH’nın Başkanı Abdurrahman Çiğdem yürütüyordu.

Abdurrahman Çiğdem ve IHH yetkilileri Türkiye’de RP’li yöneticilerle il il dolaşarak yardım topluyorlardı. Sivas’ta düzenlenen, “Bosna katliamını Kınama gecesi”nde toplanan yardım miktarı 150 milyon lira oluyordu.

Bosna paralarının iç edildiğinin ortaya çıkmasından sonra IHH, “Paraları Alia İzzetbegoviç’e verdik. Bize teşekkür ediyor” diye bir kaset gösteriyor, ancak Freiburg Savcılığı’nın incelemesi sırasında 1 dakikalık bu kasetin IHH yetkililerini doğrulamadığı, kaydın yardım kampanyasından önce yapıldığı kanıtlanıyordu.

Erbakan bir basın toplantısı düzenleyerek “Alia İzzetbegoviç yardımlarımız için bize teşekkür ediyor” diye bir mektup gösteriyor, ancak mektuba dikkatle bakan gazeteciler, teşekkür edilen kişinin Arnavutluk Başkanı olduğunu ortaya çıkarıyorlardı.

Erbakan son bir gayretle cephe komutanı diye bir Boşnak’ı göstererek “Aha paraları buna verdik” diyor, ama o kişinin de bir imam olduğu çok kısa bir zamanda anlaşılıyordu.

Savcılığa verdikleri ifadelerde, IHH Yönetim Kurulu’nun hemen hemen hepsinin ortak özelliği olarak şu özellikleri göze çarpıyordu:

Refah Partili ve AMGT yandaşlıkları, Alman vatandaşlığına geçtikleri ve işsiz oldukları…

Erbakan, “Bosna’da bir silah fabrikası kurduk” şeklinde konuşuyor, ancak ortada bir silah fabrikası gözükmüyordu. Kaldı ki IHH’lılar mahkemelerde verdikleri ifadelerde, bu iddiaya “kesinlikle hayır” cevabını veriyorlardı.

Bosna’ya yardım amacıyla toplanan paralardan yaklaşık 30 milyon dolarlık bölümünü yüksek faiz hırsıyla yatırdığı TYT ve Marmara Bank’ta batırdığı iddiasını savcılıkta ve mahkemelerde kabul edip, HBB televizyonunda reddeden Mercümek’in gerçekleri söylemediği ve faizciliği çok geçmeden belgeleniyordu.

Mercümek, avukatları Oktay Savaş ve Ünal Somuncuoğlu aracılığı ile İstanbul 9. Ticaret Mahkemesi’ne yaptığı başvuruda, biri 564 bin 16, diğeri 225 bin 370, bir diğeri 1 milyon 755 bin amerikan doları olmak üzere 2 milyon 544 bin 817 dolarını, Amerikan Ekspres Bank’ın Frankfurt Theodor Hauss Allee 112-604816 adresindeki şubesine yıllık yüzde 12 faiz geliri için transfer amacıyla tasfiye edilen Marmara Bank’a yatırdığı belirtiyordu.

Başvuruda, Mercümek’in Amerikan Ekspres Bank yetkilileriyle İstanbul’da imzaladığı 18.05.1993-18.05.1994 tarihlerini kapsayan yüzde 12’lik faiz sözleşmesine ve faiz işleminin banka tarafından kabul edildiğine dair makbuzların da Marmara Bank aracılığıyla bu bankaya gönderildiği kaydediliyordu.

Mercümek’in dilekçesi şöyle devam ediyordu:

“Mevduatın vadesi dolduğunda mezkûr paralarımız Amerikan Ekspres Bank’tan talep edildiğinde, anılan banka bu mevduatı tarafımıza ödemeyeceğini beyan etmiş ve bu beyanın nedeni tarafımızca anlaşılamamıştır. Bunun üzerine müvekkilimiz Almanya’daki avukatları kanalı ile bu bankaya 14.07.1994 tarihli bir ihtarname göndererek bir kısım paralarımızın ödenmesini istemiştir. Davalı banka ise bu ihtara hiçbir olumlu cevap vermediğinden bu açık gaspın önlenmesi için iş bu davanın huzurlarınıza getirilmesi zarureti hâsıl olmuştur.”

IHH’nın, Tayyip ile 2006 yılında Sudan’da gizlice ve baş başa görüştüğü Fetih el Hasaneyn ve onun kurduğu kısa adı TWRA, tam ismi Third World Relief Agency olan örgütle de ilişkisi vardı.

Tayyip’in kefil olduğu Yasin El Kadı, Almanya IHH’ya 26.01.1996 tarihinde 200 bin dolar, 15.02.1996’da ise 300 bin dolar olmak üzere toplam 500 bin dolar gönderiyordu.

IHH; GFR Global Relief Foundation yani Küresel Kurtuluş Vakfı, El Kifah gibi kuruluşlarla da işbirliği içindeydi.

GRF’nin ilişkide olduğu isimlerden biri yine Yasin El Kadı, vakıf ise Muvaffak Vakfı’ydı.

Yasin El Kadı, başta Bahar Su olmak üzere birçok şirkette Ülkerlerle ortak ticari faaliyetlerde bulunmuştu. Tayyip de Ülker’in mamullerinin dağıtıcısıydı. Tayyip’in kızının kına gecesini yapıldığı evin sahibi Topbaşlar ve Özallar, Kadı’nın diğer ortak grupları arasında yer alıyordu.

Yasin El Kadı, Tayyip’in yeğeni Ahmet Erdoğan’a değişik tarihlerde para transferleri yapıyordu.

Nedeni ne diye sormayın?
Ticari sır!

Ahmet Erdoğan, Ayşe Erdoğan ve Ahmet Köse ile birlikte 1993 yılında Ahsen Deri Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. adıyla bir şirket kurmuştu. Şirketin merkezi Zeytinburnu’ndaydı.

Erdoğanlar bir süre sonra bu şirketi Rabıta’nın Türkiye temsilcisi Salih Özcan’a devrettiler.

Ne yani tesadüf veya isim benzerliği olamaz mı?
Olur!

Alın size bir isim benzerliği daha:

IHH’nın Türkiye şubesinin kurucularından biri de Hasan Köse ile aynı soyadını taşıyan Mehmet Köse’ydi. Diğer kurucular ise Fehmi Bülent Yıldırım ve Mahmut Savaş’tı.

Buyurun bir tesadüf daha:

Tayyip’in dünürü ve idolü Sadık Albayrak, 2010 yılının ilk ayında Türkiye Yazarlar Birliği’nin yüzüncü kuruluş yıldönümü dolayısıyla Sultanahmet Kültür Merkezi’nde düzenlenen etkinlikten dönerken polisten dayak yiyordu. Albayrak polisten dayak yerken, yanında IHH Yönetim Kurulu Üyesi ve Ortadoğu Özel Temsilcisi Ahmet Emin Dağ bulunuyordu.

Albayrak ile Dağ, Yazarlar Birliği’nin etkinliğine beraber katılmışlardı.

Bugün Meclis Başkanı olan M. Ali Şahin, Tayyip’in İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı olduğu dönemde, İstanbul Gülhane Parkı’nda “Bosna İle Dayanışma Gecesi” adı altında bir etkinlik düzenliyordu.

Geceye katılacaklara Tayyip’in emriyle belediyenin tüm imkânları sunuluyor, ulaşımdan yiyecek ve içeceğe kadar her ihtiyaçları karşılanıyordu. Gecede Bosna’ya yardım amaçlı 10 milyon dolar toplamak için kampanya başlatılıyor, bu nedenle insanlar altın bilezikleri ile kolyeleri ve yüzükleri ile künyelerine kadar Bosna’da zulüm görenlere verilsin diye bunlara aktarıyordu. Herkes gücü kadar maddi destek sağlıyordu.

Tayyip ise şu sözleriyle kampanyayı teşvik ediyordu:

“Değerli kardeşlerim, sizler şu anda Bosna-Hersek cephesinde değilsiniz ama inanıyorum ki, ruhlarınızla Bosna-Hersek cephesindesiniz. İnanıyorum ki dualarınızla oradasınız.

İnanıyorum ki, altın kolyesini veren bacım, kızımız bütün benliği ile Bosna-Hersek cephesinde şu anda cihada katılıyor. Kardeşler bizim dinamizmimizin altında yatan gerçek bu…

Bir zamanlar bu bahçede Tanzimat Fermanı okunmuştu. Şimdi sizler bu bahçede bir başka ferman haykırıyorsunuz. Bu ferman onlar isteseler de istemeseler de Allah nurunu tamamlayacak müjdesidir.”

Tayyip’in bu konuşmasının ardından paralar toplanıyor, ancak birinci Bosna kampanyasında yapılan yine yapılıyor, Bosna’ya para gönderilmiyordu. Gariban insanlar paralarını, değerli eşyalarını vererek Bosna’daki cihada katılmış gibi sevap aldıkları hayalini kuruyorlardı.

Yine aynı gecede Pakistan Cemaati İslam Genel Başkanı Hüseyin Ahmet, İstanbul’un tekrar Hilafetin başkenti olacağını şu sözleri ile ilan ediyordu:

“… Bundan 70 sene önce Osmanlı’nın Hilafeti yıkıldığı zaman bütün İslam alemini bir hüzün sarmıştır. Bugün burada gördüğüm parlamakta olan yıldız, bize şu müjdeyi veriyor; İnşallah istikbal gelecek İslam’ındır. Ve inşallah İstanbul tekrar Müslümanların başkenti olmaya adaydır…”

Peki, “Bu kampanya ile toplanan pâralar ne oldu” diye artık sormayın.
Zira ne olacak?
Bu paralar da iç edildi.

Bosna’daki vahşetleri “Allah’ın bir lütfu” olarak niteleyen Milli Görüşçü hatipler bakın daha neler diyorlardı:

“Bu zulümlerin bize faydaları sayılamayacak kadar büyük olmuştur. Bizim yıllardır yapamadığımız tebliği gerçekleştirdi.”

Bugün de Gazze için aynı tutumu gerçekleştirmiyorlar mı?

Bir yandan İsrail’e bağırıp çağırıyorlar, diğer yandan ballı ihaleleri onlara veriyorlar ve gümrük muafiyetlerini hep İsraillilere sağlıyorlardı.

Dün IHH adlı örgütü kullanarak Bosna paralarını iç edenler, bugün yine aynı IHH ile Gazze’ye yardım adı altında insanlardan çuval çuval paralar topluyor, bunların çok küçük bir kısmı şov üzerine şov yapılıp, İsrail tahrik edilerek gönderilme tezgâhı düzenleniyor, İsrail’in vuracağı biline biline 1 yaşındaki bebeler bile hedef gemilere bindiriliyordu.

Oysa aynı gemide olacakları günlerce reklâm edilen bazı AKP Milletvekilleri, Tayyip’in ikazı ile son anda gemiye binmekten vazgeçiyorlardı.

Başta TBMM Dışişleri Komiyonu Başkanı ve AKP Eskişehir Milletvekili Murat Mercan olmak üzere birçok AKP’li hep beraber gemiye bineceklerdi.

Konrad Adenauer Vakfı’nın 6-7 Haziran 2010’da Antalya’da düzenlediği seminere konuşmacı olarak katılan Murat Mercan’a bu durum sorulduğunda şöyle yanıt veriyordu:

“Bir Co’luk yapalım dedik ama vazgeçtik.”

Mercan, tüm ısrarlı sorulara rağmen gemiye binmekten neden son anda vazgeçtiklerini açıklamıyordu.

9 Haziran 2010 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nin haberine göre, IHH’nın, sorumluluk almamak amacıyla gemiye binenlerin birçoğuyla “Ölüm Taahhütnamesi” yaptığı ortaya çıkıyordu.

IHH ve bağlantıları

IHH, yüze yakın dinci örgüt ve vakfın çatı örgütü olan Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı’nın (TGTV) üyelerinden biridir.

Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı’nın kurucuları arasında; Faysal Finans’ın Türkiye’deki kurucu ortaklarından Ahmet Tevfik Paksu, yine aynı kurumdan ve İlim Yayma Vakfı’ndan Maliye eski Bakanı Kemal Unakıtan, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün geçmişte merkez İcra Komitesi Üyeliğini yaptığı eski Milli Türk Talebe Birliği’nin Genel Başkanlarından Rasim Cinisli, AKP’li eski Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun, AKP Genel Başkan Yardımcısı ve eski İçişleri Bakanı Abdulkadir Aksu, şu anda Başbakan Yardımcılığı yapmakta olan Cemil Çiçek, kapatılan RP’nin eski Kültür Bakanı İsmail Kahraman, AKP İstanbul eski Milletvekili Nevzat Yalçıntaş, Al Baraka Türk Özel Finans Kurumu’nun ilk ortaklarından Korkut Özal ile eski iş ortağı Hasan Kalyoncu, Hak İş Genel Başkanı Salim Uslu, Yasin El Kadı’nın ortağı ve Tayyip’e en yakın isimlerden Mehmet Fatih Saraç, Tayyip’in danışmanlarından Erman Bülent Tuncer, Ülker ailesinin büyüğü Sabri Ülker gibi isimler göze çarpmaktadır.

Tayyip, yine Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı’na bağlı Birlik Vakfı’nın kurucuları içinde yer almıştır. Birlik Vakfı’nın kurucuları arasında Abdulkadir Aksu, AKP’li eski Bayındırlık Bakanı Zeki Ergezen, Ali Coşkun, Cemil Çiçek ve Çalışma Bakanı Ömer Dinçer bulunmaktadır.

Ayrıca Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı’na üye olan İlim Yayma Cemiyeti’nde Tayyip’in eski avukatı ve şu anda Devlet Bakanı olan Hayati Yazıcı, İnsanlığa Hizmet Vakfı’nda eski AKP Çankırı Milletvekili Hikmet Özdemir, Dayanışma Vakfı’nda AKP Sakarya Milletvekili Süleyman Gündüz, Ankara Kültür ve Eğitim Vakfı’nda AKP kurucusu Ali Yüksel Kavuştu, Elazığ İlim ve Hayra Hizmet Vakfı’nda eski AKP Elazığ Milletvekili Zülfü Demirbağ, Gençleri Evlendirme ve Mehir Vakfı’nda AKP eski Konya Milletvekili Halil Ürün, Hak İş Konfederasyonu’nda da AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi ile Çorum Milletvekili Agah Kafkas yöneticilik yapmışlardı.

Bir ilinti daha:

IHH’nın bugünkü Mütevelli Heyeti’nde yer alan ve aynı zamanda Mazlum-Der Genel Başkanı olan Ahmet Faruk Ünsal da bir dönem AKP’den Adıyaman Milletvekili seçilmiştir.

Tüm bu bağlantılar göstermektedir ki, Mavi Marmara Gemisi’ni “insani yardım” gerekçesiyle İsrail sularına gönderen IHH adlı örgüt ile AKP kadroları ve tarikatlar iç içedir.

İlişki

Tayyip, her ne kadar balkonlardan İsrail’e meydan okuyor görüntüsü vermeye çalışsa da kapalı kapılar ardında İsraillilerle ilişkilerini kesmiyor, onların aleyhine hiçbir karar çıkartmıyordu. Sammy Ofer başta olmak üzere, onlarla otel odaları dahil gözlerden uzak yerlerde görüşmelerine devam ediyordu.

3 Haziran 2010 tarihli Cumhuriyet Gazetesinde Deniz Som “ilişki” başlığı ile şunları yazıyordu:

“Recep Bey, Türkiye’de pek çok ihalede boy gösteren İsrailli işadamı Ofer’in, ‘Sammy Ofer İletişim Okulu’ adlı özel bir okula sahip olduğunu ve bu okulda, İsrail’in uluslar arası kamuoyundaki ‘terörist devlet’ imajını düzeltmek üzere profesyonel iletişimciler yetiştirildiğini muhtemelen bilmemektedir.

Keza, İsrail’li deniz komandolarını katliamla suçlarken, Ofer’in pek çok deniz komandosunu kendi iletişim okulunda bedelsiz okuttuğunu da bilmemektedir.

Oysa Ofer Okulu’nun kendi İnternet sitesinde, İsrail ordusundaki bazı elit deniz komandolarının eğitimini Sammy ve Yuli Ofer kardeşlerin finanse ettiği yazılıdır.

İsrail’in Herzilya kentindeki Sammy Ofer İletişim Okulu, İsrail ordusunun ‘medya savaşları’ için bloglarda, tartışma forumlarında, facebook, twitter, youtube ve benzeri sanal ortamlarda, hatta bilgisayar oyunlarında İsrail lehine propaganda yapacak internet uzmanları yetiştirmektedir. Son Gazze kuşatmasındaki ‘katil İsrail’ imajını düzeltme amacı taşıyan bir internet medya operasyonunda, bu okulun öğrencileri ve öğretmenleri önemli roller üstlenmişlerdir.

Sammy Ofer Okulu’nun Gazze katliamında İsrail’in internet propaganda makinesi gibi görev yaptığını, Filistinliler yahut Türkler değil, bizzat okulun dekanı Dr. Noam Lemelstrich Latar dile getirmektedir. Dr. Latar, ‘helpuswin’ web sitesinin İsrail yanlısı aktivitelerinde gönüllü öğrencilerle birlikte yer aldığını, Gazze katliamını savunma çalışmalarının bir tür ‘yeni medya operasyonu’ olduğunu ve projenin ‘örnek vaka’ olarak okulun ders kitaplarına girdiğini bir konferansında söylemiştir.

Recep Bey, İsrail Limanlarındaki ‘devlet terörü’nü kınarken, devlet terörünün sanal destekçilerini eğiten okulun sahibine kendi limanlarımızı teslim edebilmektedir. Sami Ofer’in Kuşadası Limanı’ndan ve bu limandaki ruhsatsız işyerlerinden elde ettiği yeşil dolarların, İsrail’in ‘Devlet Terörünü Aklama Okulu’nun finansmanına da gidebileceği akıldan çıkarılmamalıdır.”

AKP’li siyasal dinciler, İsrail askerlerinin yaralıları kelepçelemelerini “insanlık suçu” olarak nitelendiriyorlardı. Nitelendirmesine de ancak aynı AKP’liler ve Fetullahçılar, Ergenekon iftiranameleri ile cezaevlerine attırdıkları insanların rahatsızlıklarından dolayı hastanelere yatmalarını bile hazmedemiyorlardı.

Her tarafı demirlerle çevrili, güvenlik güçleri ile etten duvar örülen bakımsız ve pislik içindeki hastanelerde ameliyatlı, yerinden kıpırdayamayacak durumda olan, su bile istemeye dermanı kalmayan hastalar ellerinden ve ayaklarından kelepçeleniyorlar, onların tedavileri ile meşgul olan doktorları dahi Ergenekoncu olmakla suçluyorlardı.

Sonra yüzsüzlüğün son perdesi sergilenerek “İsrail yaralıları kelepçeliyor” deniyordu.

Ya İsrail’e sözde meydan okumalar? Sanırsınız İsrail’i bir kaşık suda boğacaklar, insanları İsrail’e karşı eylemlere çağırırken bakın kendileri aynı günde ne yapıyordu?

Tayyip ve AKP, 9’u Türk 16 kişiyi öldüren İsrail’in OECD üyeliği önlerine geldiğinde “Van Münit” diyememiş, Veto haklarını kullanamamıştı.

Sonuç:

Tayyip ve AKP’nin onayı ile İsrail OECD üyesi oldu. Ne güzel değil mi?
Balkonda esip gürlüyor, içeride halvet oluyor…

31 Mayıs 2010 gecesi İsrail’in yaptığı baskının ardından Tayyip yine bildik çakma kabadayı havalarına giriyor, yaptığı mitingde sözde İsrail’e sesleniyordu.
Sanki İsrail devlet adamları mitingini izlemeye gelmiş gibi…

Bakın yine aynı cümlelerle şöyle diyordu:

“İnsan hayatına kastetmek en büyük günahtır. Tevrat’ta, İncil’de, Kur’an-ı Kerim’de böyledir. On emirden altıncısı der ki;
Tevrat’tan okuyorum:
‘Öldürmeyeceksin’, İngilizcesi You Shall not kill, İbranicesi “Lo tir ‘tsach.”

İsrailli yetkililer de oturdukları yerden aynı Osman Baydemir gibi kendisine cevap veriyorlardı:

“Has… tir.”

ERGÜN POYRAZ

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s